Kaos ve kozmos

Ali Bulaç

Newton, yasaların keşfi aynı zamanda Tanrı'nın niyetinin de bilinmesidir, diyordu. Yani biz, Tanrı'nın niyetini, maksadını onun gönderdiği bir vahiyden değil; evrendeki yasaları bilmek suretiyle anlayabiliriz.

O halde biz bu yasaları değiştirdiğimizde veya o yasalara uygun yeni bir şekil verdiğimizde, Tanrı'nın niyetine uygun bir evren meydana getirebiliriz. Modernlikle "yeni bir dünya tasarlama"nın meşruiyet gerekçesi budur. Kısaca tanrı-tanır modernlere göre, aydınlanmayla meydana çıkan bu dünya; Tanrı'nın niyetine uygun bir dünyadır.

Modern kaos tanımı, klasik kaos tanımını reddeder. Eski tanımlama kargaşa, düzensizlik, başıbozukluk, biçimsizlik, insanların birbirini boğazlaması veya mahşer, kıyamet belirtisi ya da en uygun tabiriyle Babil Kulesi insanları; herkesin ayrı dilden konuştuğu, ayrı telden çaldığı karmakarışık bir dünyayı ima eder. Modern tanıma göre, hiçbiri kendi başına egemen olmayan birçok davranış ve bileşke vardır; biz bunları bilemiyoruz. Çünkü düzenli olmayan bir dünya vardır. Bu tanım tabii bir düzen fikri varsayar. Bu ruh ve hayat çemberi tabii düzenin sonucudur. Canlı ve cansızlardan müteşekkil biyolojik bir çeşitlilik vardır. Yıldızlar, galaksi, güneş sistemi varlıklarını bu kaosa borçludurlar. Yine ışık, ısı ve kimyasal moleküllerin birbirleriyle ilişkileri yine bunun sonucudur.

Sonuç: "Varlıkta efendisi olmayan tabii bir düzen" söz konusudur; bu aynı zamanda yaratıcısı olmayan bir evren görüşüdür. Yani artık Newton gibi varlıkta ne Tanrı'nın niyetini aramak gerekir, ne Tanrı'yı. İnsan otonomdur, özgürdür ve kendi başınadır.

İslami terimlerle konuşmak icap ederse, burada rububiyet ve ulûhiyet inkâr edilmektedir. Modern kaos böyle bir şeydir. Bütün bu kaotik diye gördüğümüz, öngörülebilir olmayan, karmaşık sistem, efendisi olmayan bir varlığı ima eder. Kâinatın sahibi yoksa insan efendisi olabilir. Ancak efendi olacak olan insan, "Allah'ın halifesi olan insan" değildir. Kendi otoritesi, kendi referansı, kendi efendiliği "kendinden menkul" olan bir insandır. Bu tabiat üzerinde efendiliğini ve Allah karşısında özerkliğini ilan etmiş modern bireydir. Birey belirsizliği yenecek, tabiatı bilimle düzene koyduğu gibi hayatı da aklıyla düzene sokacaktır. Ama nasıl? Belirsizlik aşılabilmiş değildir. Bu durum biraz da küreselleşmenin getirdiği belirsizlikle ilgilidir. Atom altı fizik, kuantum mekaniğinin gelmiş olduğu yeni durum ve gen teknolojisinin geldiği son noktayla da ilgisini kurabiliriz.

İslam düşünce tarihinde, kaos teorisi üzerinde düşünce üreten herhangi bir akıma rastlanamaz. Ne Meşşailer, ne Sufiler, ne Mutezile, ne Eş'airler ne de herhangi bir akım veya ekol bunu referans alıp bir teori veya düşünce geliştirmiş değildir. Hepsinin ortak teması zaten varlık mükemmeldir; Allah tarafından yaratılmıştır düşüncesidir. Hatta birbirleriyle mukayese edildiğinde, iki uç akım içinde yer alan İbn Arabî ve İbn Teymiye yaratan ile yaratılan arasında mahiyet farkı olduğunu söyler, bu önemlidir. Halık Halıktır, mahlûk da mahlûk; yaratan yaratandır; yaratılmış da yaratılandır, ikisi arasında mahiyet birliği yoktur.

Özetle, varlığın kendisinde kaos yoktur. Varlığın kendisinde kaos yoksa kozmos da yoktur. Bu açıdan Seyyid Hüseyin Nasr'ın yazdığı bir kitabın başlığının çok da isabetli olmadığını söyleyebiliriz: "İslam Kozmoloji Tarihine Giriş". Kitabın içinde anlatılanlar, Meşşailer ve bazı İşrakilerin varlık görüşüdür. Fakat bu, kozmoloji değildir; çünkü kozmos kaostan sonra gelir, aynı zamanda kaosun alternatifidir. Allah, başlangıçta ham halde bir varlığı bulup da ona bir şekil, bir nizam vermiş değildir; onu yoktan var etti; "Kün" dedi ve tekvin oldu. Tekvin, kün emrinin bir tecellisidir; tekvinin varlık alanına çıkması da kâinattır. Dolayısıyla varlığın başlangıcında kaos yoktur, aksine düzen vardır. Bu noktada iki varlık görüşü arasında muazzam bir fark vardır. Diğeri, âlemi yaratan ve yöneten Allah'tır, varlıkta hiçbir kusur yoktur. O varlığa, hayata, tabiata ve tarihe müdahildir..

ZAMAN