Dünyevi hesaplar, hırslar, iktidar mücadeleleri vs. toplumları sürekli yeni kargaşaların, sorunların içine çekiyor.
Siyasal güç ve hakimiyetlerin kendi tercihlerinin, kabullerinin kesin doğru olarak takdim edilmesi ve tartışmaya bile açılmasına izin verilmemesi de despotizmin bir başka modelidir. Burada siyasal güçler kendilerinin doğru kabul ettiklerini fikir ve bilim âlemine de mutlak doğru olarak kabul ettirmeye çalışarak tartışmadan uzak tutmak istiyorlar. Oysa doğru kendini ispat eder. Kanunla korunmaya ihtiyacı yoktur. Kanunla korunmaya ihtiyaç duyan bilgi, kendini ispat edemeyen, yalan ve tutarsız bilgidir. Siyasal otoritenin yalanları kanunla, bilimsel otoritenin doğruları ise delille korunur.
Bilim ve fikir âleminde dolaşmalarına izin verilenlerin keşif ve tespitlerini serbestçe ortaya koymalarına izin verilmediği sürece doğrular nasıl ortaya çıkacak? Müsademeyi efkardan barikayı hakikat çıkar. Yani fikirlerin çarpışmasından hakikat ışığı ortaya çıkar. "Sadece siyasi otoritenin sunduğu doğrudur, bunun dışındaki tespit ve bilgilerin öne sürülmesi bile suçtur" demek tam anlamıyla ilkellik, dogmatizmdir.
Ama ne yazık ki bu dogmatizm Fransa'dan önce Türkiye'de halâ uygulamada olan birtakım yasalarda mevcut. Cumhuriyetin ilk dönemine ait siyasi çizgiyi, uygulamaları ve otoriteyi hâlâ fikir ve bilim dünyasında serbestçe tartışmak, eleştirmek mümkün değil. Çünkü kanunla korunuyor. O dönem hakkında sadece devletin sunduğu bilgilerin ve ön kabullerin doğru addedilmesi gerekiyor, başka bilgilerin savunulması bile yasak. Son zamanlarda biraz köşesinden, kuyruğundan dokunup siyasi otoritenin ön kabullerini tartışmaya açabilenler oldu. Ama derinlere girmek halâ yasak.
Oysa yasak olması gereken sadece hakaret, küfür, aşağılama ve onur kırıcı üslup olmalı. Bunu Kur'an-ı Kerim, müşriklerin tapındıkları hakkında bile yasaklar ve şöyle buyurur: "Onların Allah'tan başka taptıklarına sövmeyin ki onlar da aşırıya giderek bilgisizce Allah'a sövmesinler. Bu şekilde her ümmete yaptığını süslü gösterdik. Sonra dönüşleri Rabblerinedir ve O kendilerine yapmakta olduklarını haber verir." (Enam, 6/108)
Doğruların ortaya çıkarılması için araştırma, tahkik, belgelere ulaşma çabası ve tartışma yani müsademeyi efkâr her zaman serbest olmalı. İnsanlık her zaman bu yöndeki çabalarla medeniyet ve bilimde ilerlemiş. Bu çabaları engelleyen yasal düzenlemeler ise sürekli gerilemeye, doğru bilgiden, barikayı hakikatten yoksun kalınmasına sebep olmuştur. Eğer kontrolü elinde tutan bir kişi veya siyasi otorite topluma dogma olarak sunduğu bilgilerin gerçekte doğru olmadığını biliyor ve ondan dolayı da tartışılmasından, araştırılmasından korkuyor ise mutlaka kanunla koruma ihtiyacı duyacaktır. Tarihte hep böyle olmuştur.
Batı'daki siyasi güçlere tavsiyemiz de, eğer Ermeni soykırımı konusunda iddia ettiklerinin doğru olduğuna inanıyorlarsa bunu dogmatik, ilkel anlayışa dayalı siyasi amaçlı kanunlarla değil bilimle korumalarıdır. Siyasi amaçlı yasal düzenlemelerden mutlaka siyasal sorunlar çıkacaktır ve bundan kendileri de zarar göreceklerdir.
Fransa'daki siyasi otoritenin geçmişte yapılan haksızlıklardan doğan mağduriyetleri telafi etme gibi bir amaçları olsaydı önce kendilerinin emperyalist yayılmacılık dönemlerinde ve işgallerinde gerçekleştirilen katliamlardan, yıkımlardan doğan mağduriyetleri telafi ile işe başlamaları gerekirdi.
Fransa'daki yönetimin Ermeni soykırımı iddialarıyla ilgili yasal düzenlemelerinin oy amaçlı olduğu düşünülüyor. Bizim tahminimize göre bu bir amaçtır, ama tek amaç değildir. Belki öncelikli amaç da değildir. Çünkü bu girişimin arkasında duran siyasal kadro bundan dolayı oy kazanacağı gibi aynı zamanda kaybedecektir. Hangisi daha çok olur bilmiyoruz ama göğüslediği girdaba değecek kadar lehte fark olacağını sanmıyoruz.
Tahminimize göre asıl ve öncelikli amaç bulunduğu bölgede, İslâm âleminde ve uluslararası alanda yükselişe geçen Türkiye'yi yeniden köşeye sıkıştırmaktır. Bilhassa bölgedeki siyasal çalkantılarda belirleyici etkin güç konumuna doğru ilerlemesi, İslâm âlemindeki yeni yapılanmalarda Türkiye'ye gösterilen ilgi sebebiyle, "sorunlu ülke" imajı vermek için Fransa bu girişimden yararlanmak istiyor.
YENİ AKİT