Muhteşem Yüzyıl dizisi ile Hür Adam filminin aynı dönemde gündeme gelmesi tevafuk olmuştur. Birinde Kanuni karakteri tepki çekti, diğerinde Said-i Nursi'nin Atatürk karşısında ayak ayak üstüne atarak oturuşu ve konuşurken parmağını sallaması.
Tevafuk dediğim bu; herkes kendi 'kutsalı'nı savunmakla meşgul. Üstelik savunulan da tarihî hakikatler değil, bugünkü mevziler. Aslında diziler ve filmler üzerinden 'güncel bir siyaset' mücadelesi veriliyor. Verilsin, kimse buna itiraz edemez; ancak meşru bir siyasal mücadeleyi 'kutsanmış şahsiyetler' üzerinden yapmakla bir yere varmak mümkün değil. Bu, ancak 'tartışmayı kapatan' bir işlev görür. Oysa bizim tartışmaları kapatmaya değil bugünü normalleştirmek adına sonuna kadar açmaya ihtiyacımız var.
Tarih herkese açık bir kamusal alan; yani serbesti esas. Genelkurmay'ın kozmik odasına giriyorsanız ve bununla övünüyorsanız, tarihte de kozmik odalar icat edemezsiniz. Ne Kanuni dokunulmazdır, ne de Kemal Atatürk...
'Şoke edici' de olsa her 'düşünce' gazete köşelerinde de yer bulabilmeli, sanat eserlerinde veya popüler kültür ürününde de.
Muhteşem Yüzyıl dizisi bazı insanlar tarafından 'şoke edici' bulundu. Kanuni'nin karakteri, yaşamı, haremin anlatılış tarzı vs. birçok insanın Kanuni ve Osmanlı imgesine ters. Peki ne yapmalı? Sadece bir 'dizi' olan Muhteşem Yüzyıl'a karşı 'zor' mu kullanmalı? 'Zor kullanma'ya medya üzerinden linç kampanyası yapmak da, örgütlü toplumsal mobilizasyon da, dizinin RTÜK marifetiyle, yani kamu 'gücüyle' kapatılması da girer.
Dizi, dizinin tarih anlayışı, gerçekliği tartışılır eğer ciddiye alırsanız, ama bunu 'fiili' bir baskıya dönüştürürseniz ifade özgürlüğü ve toplumsal çeşitlilik ilkelerinizi zedelersiniz. Hele bunu 'RTÜK' üzerinden yaparsanız daha fenadır, çünkü 'kamu otoritesi'ni kullanıyorsunuzdur bu durumda.
Diziye tepkili olan muhafazakârlar 'demokratlıklarına' halel getirmeyecek bir tutum içinde olmalı. Muhafazakârların demokratlığı çok önemli Türkiye için. Son yıllarda Türkiye'nin kaderini değiştiren bir olgu bu. Asla vazgeçilmemeli, zedelenmemeli...
Bu dizinin ardından bir RTÜK üyesinin çıkıp hemen meseleyi 'özgürlüklerin sınırları'na getirmesi ise kaygı verici. Tamam, dizi oryantalist öğeler içerir diyelim, böyle bir dizi yapılamaz mı? 'Oryantalizm' bile ifade özgürlüğünün içine girmiyorsa durum vahim demektir.
Hani şiddet içermeyen, şiddeti teşvik etmeyen ve yüceltmeyen her düşünce açıklanabilirdi? Bu büyük uzlaşıya ne oldu? Özgürlüklerin sınırları muhafazakârların kafalarında bu kadar dar olamaz. Olursa, muhafazakârların Türkiye'yi demokratikleştirme misyonu ciddiyetini kaybeder. Geçenlerde Mehmet Altan son derece net anlattı 'muhafazakârların Kemalistleşmesi' tehlikesini ve bunun olası sonuçlarını.
Kemalistler ne mi yapıyorlardı? Resmî ideolojiyi 'kanun zoru'yla ve 'azgın öfkelerle' muhafaza etmeye çalışıyor, direnenleri cezalandırıyorlardı. Örnek; liberal düşünceleriyle bilinen siyaset bilimi profesörü Atilla Yayla'ya yapılanlar. 2006 yılında bir toplantıda "Kemalizm ilerlemeden çok gerilemeye tekabül eder" ve Atatürk'e 'adam' dediği için yargılandı (ne diyecekti ?). Tetiği de Hürriyet gazetesi ve azgın Kemalist kitleler çekti. Adeta 'toplu infaz ayini' yaptılar. Yargı da, Atatürk Aleyhine İşlenen Suçlar Hakkında Kanun'a dayanarak Profesör Yayla'ya 1 yıl 6 ay hapis cezası verdi. 'Ucube' olan, heykel değil işte bu karardı.
Bu ülkede Kanuni konuşulamazsa Atatürk hiç konuşulamaz. Kanuni'yi konuşuyor, bir diziye istediğimiz gibi konu ediyorsak Atatürk'ü de rahatlıkla konuşmalı, yazmalı ve tartışabilmeliyiz. Belki de Muhteşem Yüzyıl tartışması düşünce ve ifade özgürlüğünün daha da genişletilmesi için bir fırsat olur.
Ya Atatürk'ü koruma kanununu da kaldıracağız veya tarihteki her önemli şahsiyet için 'koruma kanunu' yapacağız; Kanuni için, II. Abdülhamit için, belki hatta Vahidettin için.
ZAMAN GAZETESİ