Kanıksanmış Zulümler Çağında Bir Virüs

SÜLEYMAN NAZLICAN

İnsani krizlerin yeniden yükselişine şahit olmaktayız. Bu krizlerin nedenlerinden çok sonuçlarını konuşmak bizim için daha makul geliyor sanki. Dolayısıyla sadece sonuçlara endeksli bir hayatı yaşıyoruz. Ortaya çıkan sonuçlar ise hiç te iç açıcı değil. Bugünün dünyasında hastalık, açlık, göç ve ölümler sadece istatistiklerin konusudur maalesef. Bunlara dair yapılan yorumlar, tespitler ve çözümlemeler de bu istatistiksel verilere odaklı olarak öne çıkmakta. Elbette istatistikler de bir değerlendirme ölçütüdür. Fakat işe salt mekanik olarak bakmak pozitivizmin vicdandan, merhametten, haktan, hukuktan ve adaletten arınmış katılığına teslim olmaktan başka bir anlama gelmiyor.

Şehirler yakılır. Tarih yıkılır. İnsanlar öldürülür. Çocuklar yetim kalır. Kadınlar dul. Terk edilir yer, yurt. Her şey sadece yaşamak uğruna…

Fakat bütün bunların acısı hissedilmez yüreklerde. Sadece vah vah, yazık ve günah terennümleriyle geçiştirilir. Belki de vicdanları rahatlatmak adına birkaç kuruş yardım gönderilir yardım kuruluşlarına…

Birleşmiş milletler kınama mesajları yayınlar. Trump, bırakın birbirlerini öldürsünler der. Putin, soğukkanlı pozlarla racon keser. Hamaney, her zamanki gibi takiyye yapar. Avrupa ise ikircikli tavırlarla olan biteni geçiştirmeye çalışır…

Sonuç mu?

Hiç değişmez. Ateş düştüğü yeri yakar her zamanki gibi. Müslümanlar ise yine ne yapacağını bilemez bir halde kala kalmıştır bu Ortadoğu cehenneminde. Ve bize düşen derin bir ah çekmektir. Ve hesaplar yine mahşere kalmıştır…

Resmettiğimiz bu tablo dokuz yıldır süren savaştan yanı başımızda olan Suriye’deki trajediden arta kalan sonuçtur. Bir milyona yakın insanın ölümünü dokuz yılda hiç kimse hissetmedi. Kimsesizlerin feryadını kimse duymadı. Çocukların gözyaşını kimse görmek istemedi. Bütün olan bitene dünya kör, sağır ve dilsiz kesildi. Gerçi hala kimse görmek, duymak ve konuşmak istemiyor. Ama bütün hesapların üzerinde bir hesap ortaya çıkınca her şey tersyüz oldu bir anda.

Ölüm korkusu bütün ülkeleri sarmış vaziyette. Her şeye güç yetirebileceğine inananlar bir anda paniğe kapıldı. Hiç hesapta yokken birden insanlığın gündemine düşen bu korona virüs de nedir? Acaba bize de bulaşır mı?.. Korkusuyla insanlar kendilerini evlere hapsetmeye başladı.

Bir yandan komplo teorileri havada uçuşurken ekranlarda bir yandan da canhıraş bir şekilde en acilinden tedbirler tedavüle sokuldu. Olağanüstü hal durumuna geçen ülkelerin sayısı her geçen gün artıyor. Karantina altına alınan kitleler ise büyük bir paniğin kucağında. Siyasiler bütünüyle korona virüse odaklanmış vaziyette.

Bu gidişat nereye varır, ne zaman biter? Kimse kestiremiyor. Fakat sağlık örgütleri çok yoğun bir çaba içerisinde. Korona virüse karşı aşılar geliştiriliyor. Belki kısa bir mühlet sonrasında bu virüsün de aşısı bulunacaktır. Ancak bütün bunların ötesinde bu virüsün bize hatırlattığı bir şeyler var. O da şu dur; hayatın sahibi olan Allah sadece görünmeyen bir virüsle tarihe müdahale ediyor ve bizi düşünmeye sevk ediyor. Eğer bundan ders çıkarıp kendimize çeki düzen verirsek bu musibet bize bir rahmete dönüşebilir. Eğer tersine bir yol tutulup bunun da üstesinden gelebiliriz cihetinden olaya yaklaşılırsa bu insanlık için daha büyük bir fitneye neden olabilir. O zaman da artık insanlığın kendi sonunu hazırlaması kaçınılmaz olur…