Kandırıldık ey halkım!

Abdurrahman Dilipak

İddia doğru ise yüzyılın tıp skandalına hazırlıklı olun..

Avrupa Konseyi Aile ve Sağlık Komisyonu Başkanı Wolfgang Wodarg, “Domuz gribi, ilaç firmalarının başlattığı sahte bir salgındır. Bu olay yüzyılın en büyük tıp skandallarından biridir” diyor.

İngiliz Daily Mail’e açıklama yapan Wodarg, grip ilaçlarının ve aşılarının üreticilerini Dünya Sağlık Örgütü’nün salgın ilanı yapma kararını etkilemekle suçladı. Wodarg’a göre Dünya Sağlık Örgütü’nün salgın ilanıyla ilaç firmaları ‘devasa kazançlar’ elde etti. Buna göre, domuz gribi salgını ‘sahte bir salgındı’ ve dünya genelinde milyarlarca dolar kazanmak amacıyla ilaç şirketleri tarafından ortaya atıldı.

Başbakan kaygısında haklıymış. Gıda Hareketi Başkanı Kemal Özer de haklı çıktı..

Daha önce, hac mevsimlerinde yıllarca bizi “Kolera Salgını” ile kandırdılar, hacca gidişi engellemek için..

Sağlık Bakanlığı, bu konuda bana kalırsa dava açmalı.. Bu kirli oyunun sorumluları yakalanıp cezalandırılmalı ve bu oyuna katılan kişi ya da kuruluşların bundan sonraki faaliyeti de yakın takibe alınmalı..

Yetmez, geçmişteki benzer faaliyetleri de incelenmeli. O da yetmez, bu kuruluşların değişik ülkelerde işbirliği yaptığı sivil toplum örgütleri, odalar, basın kuruluşları, firmalar ve politikacılar da yakın takibe alınmalı.

İnsanlığın sağlığı ile oynayan bir nitelikli dolandırıcılık örgütü ile karşı karşıyayız..

Bakın şaka değil, para için böylesine gözü dönmüş kişiler. Laboratuvarlarda geni ile oynanmış mikroplar üretip ilaç satmak için salgın hastalıklar icad edebilirler..

Biyolojik harbe hazır olun..

Obama kimyasal silahların gelişmesinden korkuyor, ama önce dönüp kendi içine bakmalı ve birilerinin daha şimdiden biyolojik harp konusunda başlattığı seferberliği önlemelidir..

Kim bilir kaç kez kandırıldık ve kim bilir insanlar hangi yalanların peşinde oyalanmaktadır..

Birileri bizim kanlarımız ve gözyaşlarımız üzerinde kendilerine iktidar ve servet üretmeye çalışıyor..

Güzellik ve sağlık bahane edilerek insanların acıları üzerine kendilerine servet ve mutluluk hayali kuranlar var ya, işte asıl onlardır bugün yeryüzündeki savaş ve terörün müsebbibleri..

GDO’lar, hormonlar ve daha neler neler..

Ben daha işin başında bu işin içinde başka bir domuzluk olabileceği konusundaki kaygılarımı sizlerle paylaşmıştım..

Bana kalırsa internetten Gıda Hareketi’nin sitesi ve GİMDES’in çalışmalarını izleyin..

Birileri bu endişeleri “paranoya” gibi göstermeye çalıştı.. Derin devlet iddialarını inanılmaması gereken “komplo teorileri” olarak göstermek isteyenler olduğu gibi..

Bana kalırsa modern tıp denilen şeyin baştan aşağı sorgulanması gerekir.. Tıb alanındaki bilgi ve ürün kirlenmesinin kurbanı olan sadece biz değiliz. Aynı zamanda gelecek nesiller. Kirlenen biziz, kendi bedenimiz.

Beslenme ve sağlık alanı bu yamyamların elinde insan neslini terörden ve savaştan daha çok etkiliyor.. Hem de parasını bizden alıyorlar.. Mezbahada kasap peşinden koşan koyunlara döndürdüler bizi.

Ben beslenme konusunda, sağlık konusunda Tıbbı Nebevi’den, Hanif gelenekten, Savmu Davud’dan söz ediyorum, az yiyelim, çeşidi azaltalım, oruç tutalım diyoruz. GDO’lardan, hormondan, helalden-haramdan söz ediyorum. Bir kısım media beni “diyetisyenliğe özenmek”le suçluyor.. Benim bir zamanlar GİMDES’in yönetim kurulu üyesi olduğumu, Gıda Hareketi’nin gönüllülerinden olduğumu bilmiyorlar.. Hani birileri bilmediklerini de bilmiyorlar.. Davud peygamber bir gün oruç tutar, bir gün tutmazdı diyorum, bunlar “Diyetisyene soralım” diyorlar. Ne yani, diyetisyene iman etmemizi de mi isteyeceksiniz yoksa bizden! Ben, beni yaratanın benim hakkımdaki hükmü bu diyorum. Onlar, “İnsan bedenini inceleyen uzmanların görüşlerine göre” diye başlıyorlar.. O diyetisyenler, ilahi hikmeti idrakleri ölçüsünde benim gözümde değer kazanırlar ve kuşkusuz o hekimler ilahi hikmeti anlamada daha kabiliyet ve bilgi sahibi olmak durumundadırlar..

Şimdi ben bu masabaşında kendi grubunun haber ajansının muhabirinin gönderdiği haberi kesip biçip, kendine göre makyajlayan, dinden, dünyadan habersiz editöre ne diyeyim? Birileri de o haberi okuyup onun üzerine ahkam kesiyor. O öyle yapınca, Habertürk muhabiri de patlatıyor haberi: “Yeni işi, Diyet Uzmanlığı” diye.. Ve ardından internette akla ziyan yorumlar..

Ha! Bu arada bu Cumartesi-Pazar günü Türkiye Yazarlar Birliği’nin düzenlediği “Medeniyet Tartışmaları Bağlamında Nurettin Topçu’nun Batı Ahlak Düşüncesine Bakışı” konulu bir dizi toplantı var. Ben Pazar günü 10.00-12.00 arası “İletişim ve Ahlak” konulu oturumda konuşacağım Naci Bostancı, Osman Özsoy ve Yusuf Kaplan’la birlikte..

Hani mediamızın muhterem editörlerini bekleriz.. “Nureddin Topçu Felsefesi ve İsyan Ahlakı”, “İslam Ahlakı”, “İletişim Ahlakı”, “Ekonomi ve Ahlak”, “Siyaset ve Ahlak”, “Eğitim ve Ahlak” diğer oturumların konu başlıkları.

Media Hakk’ın ve halkın gören gözü, işiten kulağı, tutan eli ve haykıran sesi olmak durumundadır. Ekonomik, sosyal, siyasi ve kültürel gelişmelerin topluma iletilmesi, toplumsal taleplerin yöneticilere aktarılmasında önemli bir rol üstlenen bizler susar ya da kalemlerimizi satacak olursak, topluma yazık olur.. Devlet de gider elden, sağlığınız da.. Bana kalırsa sağlık reformu en az adalet reformu kadar hayati.. Koruyucu hekimlik, bu alternatif tıp denilen alan. Sülük, hacamat konusunda hâlâ birileri burun kıvırıyor, batılılar bu konularda araştırma merkezleri kuruyor. Düşünebiliyor musunuz, dünyanın en zengin bitki envanterine sahip ülkemizde hâlâ bitkisel ilaç konusunda doğru düzgün bir çalışma bile yok. Biz de, Antalya yöresinde kendiliğinden dağda yetişen Aloverayı (şu bizim sarı sabur) Amerika’dan ithal ediyoruz.. Sarı saburu paketleyip, kutusuna uygarlık duası okuyup, Alovera diye bize satıyorlar.. Tam da Türk filmlerindeki gibi..

Selam ve dua ile..

VAKİT