Kandil’in Savaş Baronu Cemil Bayık Ölmeye Öldürmeye Doymuyor!

Kürtler bu palavracı güruhu haketmiyor ve Kürtler bu tuzu kuru Kandil baronlarıyla hesaplaşmadan da anlaşılan, huzur içinde bir hayat yaşayamayacaklar.

İlhami Işık / Star

KCK yürütme konseyi Eşbaşkanı Cemil Bayık; ‘’Halkımız artık bilmeli ki, özgürlük aşamasına  ulaştık. Bu nedenle savaş bu denli şiddetle yürütülüyor. Halkımız artık bu devletle yaşamamalı. Bu sistemle her yönüyle ilişkisini koparmalı. Eğer koparırsa bu sistem daha kolay yıkılır. Türkiye halkı da daha hızlı şekilde huzura kavuşur.’’ diyor hazret.

Aslında bu sözleri ibret-i alem olsun diye çok büyük puntolarla ülkenin bütün gazetelerinde sürmanşet olarak yayınlamalı. Ya da ülkenin bütün televizyon ekranlarını sadece bu yazıdan oluşacak şekilde bir saatliğine dondurup, istisnasız bütün halkın, 87milyonun tamamının, görmesini sağlamalı. Hatta, bana kalsa, yediden yetmişe herkesin mutlaka görmesi için de ülkenin bütün billboard’larına ve her sokağın her duvarına bu sözleri yazıp, asar ve herkesin beynine kazırdım.

Kürt şehirlerini yakıp yıktıktan sonra, Kürt siyasetçilerin neredeyse tamamına yakınının içeriye tıkılmasına neden olan ve henüz ömrünün baharındayken o narin bedenli gençleri bir bir mezarlılara gömdükten sonra pişkince ve aynı zamanda hiç utanmadan, arsızca “özgürlük aşamasına ulaştık” demek; Kürt halkına, Kürt değerlerine açıkca hakarettir ve aslında Kürtleri seviyesizce aşağılamaktır.

Hele, “bu nedenle savaş bu denli şiddetle yürütülüyor” demek; yalancı bir riyakarlıktan öte, en küçük insani değeri kalmamış bir zihniyetin kan emici vampirliğinden başka da anlama gelmez. Bu öyle büyük bir sefilliktir ki savaşmak için elinden gelen her türlü hileyi, dolandırıcılığı, kumpası sonuna kadar kullanır ve sonra kendini suçsuz ilan edip, kendisinden başka herkesi suçlu ilan eder. Sanki 7 Haziran’dan sonra, bilerek isteyerek şiddeti cilalayıp albenili bir ambalaj içinde bu topluma dayatanlar onlar değilmiş gibi; sanki ölüm makinelerine “devrimci halk savaşı” sıfatıyla popüler bir isim takan ve bunun propagandasını fiilen yapan onlar değillermiş gibi; sanki bütün bu olup bitenler, viran edilen şehirler, mezara yollanan genç insanların cesetleri onlar değil de uzayın kara deliklerinden gelen kimliği meçhul güçler tarafından yapılmış gibi elini herşeyden yıkayıp, kendini suçsuz ilan etmek ve onlar özgürlük aşamasına ulaştıkları için birilerinin savaşı şiddetlendirdiğini söylemek, sadece utanç verici bir ahlaksızlık değildir; bu aynı zamanda hiçbir insani değer taşımayan cehennem zebaniliğinin ta kendisidir.

 Kürtler bu palavracı güruhu haketmiyor ve Kürtler bu tuzu kuru Kandil baronlarıyla hesaplaşmadan da anlaşılan, huzur içinde bir hayat yaşayamayacaklar. Kim ne derse desin, son kırk yıl özellikle de son on yıldır Kürt meselesinin çözümündeki en büyük engel bu zihniyet ve onun temsilcileridir. Kendi dar siyasal egemenliğinden başka hiçbir şeyi önemsemeyen bu terörist yapı, korkarım Kürtleri her fırsatta ateşe atmaya devam edecektir.

Aslında bu yapının toplum üstünde inşa ettiği tekçi ve baskıcı iktidarının tek dayanağı var; o da siyasetin siyasetçiler eliyle yapılması değil, siyaseti tümüyle askere havale eden zihniyet ve kültürdür. Elinde silah olanın siyaseti belirlediği kültürlerde, demokrasi gelişmemiştir. Barış, bu kültürlere yabancıdır. Çünkü asker mantığı demokrasiye de barışa da duyarsızdır. Çünkü askeri egemenliğin kaynağında her zaman savaş vardır, baskı vardır, şiddet vardır, zulüm vardır.

Kürt siyasetine egemen olan karakter, maalesef, şiddet-sever askeri karakterdir ve dünyanın her yerinde olduğu gibi, Türkiye’de de elinde silah olanla barış yapılmaz. Çünkü barış, ancak sivil siyasetçilerin altına imza atabilecekleri bir insani davranıştır. Asker, askerle savaşır; sivil siyasetçi, sivil siyasetçi ile barış yapar. O nedenle Kürtler “herkesin askeri kötü bizim askerimiz iyi” zihniyetinden vazgeçmelidirler. Herkesin askeri kötü, sizin askeriniz iyi olamaz. Kürtler, siyasetin tahtından askerleri indirip, o tahtı gerçek sahiplerine, yani siyasetçilere emanet etmeden de içinde bulunduğumuz siyasal konjonktür değişmez.

 Başta HDP olmak üzere, Kürt siyasetinin bütün dinamikleri PKK’nin şiddet tekeline karşı çıkma sorumluluğu ile karşı karşıyadırlar. PKK’nin şiddet tekeline açıkça karşı çıkmayan HDP, açık ki Kürt toplumunda meşru siyasi zemin bulamaz. HDP’ni meşru siyasete geri dönebilme koşulu, PKK’nin şiddet tekelini açıkca gayrı insani olarak ilan etmesinden geçiyor.

 Cemil Bayık’ın yukarıdaki açıklamasında barışın, barışçıl hayatın, demokrasinin, demokratik hayatın zerresi bile yoktur. Kuyruğu dik tutmaya çalışan yalancı bir pehlivan gibi, Bayık’ın bu demeci, kandırıp ölüme göndereceği Kürt gençlerini avlamaktan başka hiçbir şeye hizmet etmiyor.

 

Yorum Analiz Haberleri

Meşru olanı savunursan karşılığını elbet görürsün!
Türkiye solu neden hala Esed rejimini savunuyor?
Sosyal medyada görünürlük çabası ve dijital nihilizm
İran aparatlarının komik antipropagandalarına vakit ayırmak bile coğrafya için zaman kaybı...
Nasıl ki ilk Müslümanlar tüm zorluklara rağmen direndiyse Gazzeliler de öyle direniyor!