HAKSÖZ-HABER
PKK-KCK ve HDP-HDK liderlik kadroları son dönemde Hükümete yönelik tehdit ve şiddet dozu yüksek mesajlarına paralel bir biçimde Batı’ya yönelik mesajlarını da yoğunlaştırdılar. Bunun son örneğini KCK Başkanı Cemil Bayık’ın Sterk TV’ye verdiği röportajda görmek mümkün.
Cemil Bayık sadece PKK adına değil bütün Kürtler adına konuşma, karar verme, savaşma veya barış yapma yetkisini elinde tutan bir örgüt ve liderlik adına konuşuyor. AK Parti yönetimindeki Türkiye’yi hem ‘Kürtlere karşı etnik temizlik yapmakla’ hem de NATO ve AB’nin IŞİD’e karşı Koalisyon’a katılmamakla suçluyor.
Bayık, ‘Kürt etnik kimliği’ merkezli yeni bir bölge ve dünya tasavvuruyla PKK’nın taleplerine karşılık verecek bütün güçlerle ‘uzun bir yol arkadaşlığına açık olduklarını’ beyan ediyor. İç savaş tehditlerinin sıradanlaştığı, çözüm sürecinin oyun olduğuna dair jargonların teamül sayıldığı bir vasatta Cemil Bayık’ın beyanları Kürt ulusalcılarının ama hassaten PKK-HDP kadrolarının hem zihin ve duygu dünyalarını hem de düşmanlık ve işbirliği zeminlerinin köşe taşlarını belirginleştiren bir öneme ve değere sahip görülüyor.
Çözüm Süreci’nin geçirdiği şu kritik dönemeçte Bayık’ın Yeni Özgür Politika’da yayınlanan konuşmasını dikkatlerinize sunuyoruz. Metindeki bazı bölümlerin önemine binaen altını çizmeyi uygun gördük.
***
KÜRTLERDE MİLLİ BİLİNÇ GELİŞTİ
KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Cemil Bayık, Kobanê direnişinin Türk devletinin bütün hesaplarını bozduğunu; yeni manevralarının da işe yaramayacağını söyledi.
* Bayık, “Kobanê direnişi giderek büyüyor ve bütün Kürtleri kapsadı. Kürtlerde milli ve demokratik bilinç gelişti. Kobanê etrafında Kürt birliği gelişiyor. Artık uluslararası boyut kazandı” dedi.
* Koalisyon güçleri ile YPG ilişkisinin doğru ve doğal olduğunu belirten Bayık, bunun kalıcı da olabileceğini söyledi: “Kürtleri kim kabul edip çözüm istiyorsa biz onlarla sorunu çözeriz.”
KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Cemil Bayık, Kobanê savaşını yürüten Türkiye’nin etnik temizlik yaparak Kürtleri tümüyle Kobanê’den çıkarmak; oraya DAİŞ’e bağlı Sünni Arapları yerleştirmek istediğini söyledi. Bayık, ancak Kobanê direnişinin, bütün hesaplarını bozduğunu ve bozmaya devam edeceğini belirterek, tecrit edilen Türkiye’nin iç savaşla da karşı karşıya bulunduğunu kaydetti.
KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Cemil Bayık, yazarımız Günay Aslan’ın sorularını yanıtladı. Stêrk TV’de yayınlanan kapsamlı röportajın bir bölümün özetleyerek paylaşıyoruz.
Kobanê’deki bu savaşın arkasında ne tür hesaplar yatıyor?
Bütün hesaplarda Kobanê’nin düşmesi üzerine yapılmıştı. Fakat Kobanê herkesin beklentilerini boşa çıkardı. Kobanê’nin düşmeyeceği görülünce bu defa direnişe göre hesap yapmaya başladılar.
Bu savaşın arkasında Türk devleti ve AKP Hükümeti var. Türk devletinin bazı amaçları var:
* Kobanê’yi düşürerek Rojava’daki kanton yönetimini tasfiye etmeyi amaçlıyor.
* Suriye, Irak ve Ortadoğu’da politik ağırlığını koymak istiyor.
Kobanê savaşı aslında Türkiye’nin bir savaşıdır ve orda yapılmak istenen etnik temizliktir. Kürtleri tümüyle Kobanê’den çıkarmak, orayı Araplaştırmak istiyor. DAİŞ’e bağlı Sünni Arapları yerleştirmek istiyor.
AKP’nin Kobanê siyaseti uluslararası kabul görmeyip çöktü mü?
Türkiye’nin/AKP’nin politikaları çöktü. Oldukça yalnızlaştı ve sıkıştı, uluslararası alandan tecrit oldu. DAİŞ‘e karşı kurulan koalisyon, Türkiye’yi dahil olması ve koridor açması için sıkıştırdı. Türkiye, Suriye rejiminin yıkılması, Kanton yönetimlerinin tanınmaması, bir güvenlik bölgesinin oluşturulması gibi şartlardı. Fakat koalisyon güçleri Türkiye’nin bu şartlarını kabul etmedi. Türkiye’nin amacı DAİŞ’e karşı oluşturulan uluslararası koalisyonu DAİŞ‘ten ziyade Rojava güçlerine, PKK’ye ve Kürtlere yöneltmekti. Uluslararası güçler Türkiye’nin bu taktik manevralarını çok iyi gördüler ve onun için tavır koydular.
Türk Hükümeti’nin ÖSO’nun gitmesini istemesini, Pêşmerge’nin ağır silahlarla oraya geçişine izin vermesini, ‘Amerika’dan aslında bu hava saldırılarını biz talep ettik’ söylemini nasıl yorumlayacağız?
Hayır, doğru değil. Tayyip Erdoğan “ben bunu teklif ettim” diyor ama doğru değil. Daha sonra Sayın Mesud Barzani’de kendisinin Obama’ya teklif ettiğini ve ABD’nin bu teklif temelinde Türkiye’ye bunu kabul ettirdiğini söyledi.
Pêşmerge’nin Kobanê‘de mücadele etmesi de gayet doğal. Nasıl ki Güney Kürdistan’da Kürdistan gerillası ile Pêşmerge birlikte DAİŞ faşizmine karşı mücadele ediyorsa Kobanê’de de birlikte mücadele edebilir. Bu gayet doğal bir şeydir. Bu istenen de bir durumdur. Buna karşı kimsenin durabileceğini sanmıyorum. Belki Rojava Devrimi’ni ve Kanton yönetimlerini tasfiye etmek isteyen, orda bir Kürt statüsünün oluşmasını istemeyen güçler buna karşı durabilir. Bunun dışında hiç bir Kürt, yurtsever, demokrat, sosyalist, liberal, aydın ve sanatçının karşı çıkacağını sanmıyorum. Özgürlük ve demokrasiden yana olan bütün güçlerin bunu olumlu karşılayacağını söyleyebilirim.
AKP de bunu olumlu karşıladığı için mi Pêşmerge’nin Kobanê’ye geçmesine izin verdi?
Hayır! hem etnik temizlik yapıp Araplaştırma istemini perdelemek için hem de uluslararası alanda çok sıkıştığı, teşhir olduğu ve yalnızlaştığından imajını temizlemek için buna ihtiyaç duydu. Türkiye’nin, AKP’nin Kürtlerin desteğine ihtiyacı var. AKP’nin Kürtlerin desteğini almadan ayakta kalması ve 2015 seçimlerini kazanması zordur. Kürtlerdeki imajı pek de iyi değil, bunu silmek istedi.
ÖSO’nun gitmesini istemesi…
ÖSO güçlerinden bazıları zaten eskiden beri Kobanê’de YPG güçleriyle direniyordu. Gitmeyenler daha çok ÖSO içindeki Türkiye’ye bağlı güçlerdi. Türkiye’nin hem ÖSO hem de DAİŞ içerisinde Özel Harp Dairesi’ne bağlı güçleri var. Bu güçler vasıtasıyla hem DAİŞ’i yönlendiriyor, Kobanê savaşını yürütüyor hem de OSO güçlerini yönlendiriyor. DAİŞ‘le elde edemediği Kobanê’yi aslında kendisine bağlı güçleri Kobanê içinde koyarak Kobanê’yi içten ele geçirmek istiyor.
Bu mümkün mü?
Mümkün değil. Kobanê direnişi giderek büyüyor ve bütün Kürtleri kapsadı. Kürtlerde milli ve demokratik bilinç gelişti. Kobanê etrafında Kürt birliği gelişiyor. Kobanê aynı zamanda artık uluslararası bir boyut kazanmıştır.
Kürt Özgürlük Hareketi’nin üçüncü yol stratejisinde bir değişiklik oldu?
Hayır. Kürtlerin muhalefeti ya da rejimi desteklemesi veya birini diğerine tercih etmesi doğru olamazdı. Kürtler açısından rejim neyse muhalefet de aynı şeyi ifade ediyordu. Kürtler ikisinden ayrı bir strateji izledi ve doğruydu. Zaten Kürtler bu stratejiyi izlediği için önemli bir gelişmeyi sağlayabildi, bugünkü düzeyi ortaya çıkarabildi. Suriye’de şimdi rejim, DAİŞ ve Kürtler var. DAİŞ hem bölge hem de uluslararası güçler açısından tehlikeli olmaya başladı. DAİŞ’e karşı savaşan kim? Başından beri DAİŞ’e karşı savaşan Kürtler var. Koalisyon güçlerinin YPG ile ilişki kurmaları doğru bir tutumdur. Yine YPG’nin de onlarla ilişki kurması doğru bir tutumdur.
Bu bir uzun yol arkadaşlığına dönüşebilir mi?
Olabilir. Biz PKK olarak şunu söylüyoruz: Kürt sorununu kim çözmek istiyorsa ve Kürtlerin bir halk olarak temel haklarını; kimlik, kültürel, dil, özgürlük haklarını kim kabul ederse biz onlarla sorunu çözeriz. Bizim için ille şu güçle sorunu çözmek, şununla çözmemek gibi bir yaklaşım olamaz.
Kürtlerin kimlik, dil, kültür sorunu; kendi değerleriyle özgürce örgütlenme ve kendini yönetme sorunları var. Kim bu sorunların çözümüne hizmet ederse, kim ki Kürtlere saygılı davranırsa elbette ki Kürtlerde onları kabul eder. Kürtleri, Kürtlerin haklarını kabul etmeyeni Kürtler de kabul etmez. Bu doğru bir politikadır.
Kerkük’ten Kobanê’ye kadar aşağı yukarı bin km’den fazla bir bölgede Kürtler ile DAİŞ arasında bir savaş yürüyor. Çok kanlı ve bedeli Kürtler açısından çok ağır olan bir savaş yürüyor. DAİŞ, Türkiye ile sınırlı bir proje midir, bölgesel ve küresel aktörleri var mıdır? DAİŞ projesi nedir?
Şimdi DAİŞ’in Sünni Araplar içerisinde dayandığı bir temel var. DAİŞ, tarihe ve Ortadoğu’nun kültürüne de dayanıyor; ağırlıklı kesimi İslami bir kültürdür. Dikkat edilirse buna da, tarihe de, Sünni kesime de hitap ediyor.
Fakat DAİŞ bunlara dayanarak gelişmedi ve bugünkü düzeyi kazanmadı. Bölgesel ve uluslararası bazı güçler DAİŞ‘i hızla büyüttü. Silah ve para desteğini en çok Katar ve Suudi Arabistan verdi. Ürdün siyasal destek verdi. Türkiye başından beri sadece destek vermedi, bütün yönleriyle güçlendirdi; Özel Harp Dairesi’nin elemanları bizzat DAİŞ‘in içinde yer aldı. Bizzat bu savaşı yönlendirdi, yönetti, geliştirdi.
Şu anda uluslararası koalisyonun yaptığı, DAİŞ’i sınırlandırma çabalarıdır, yoksa DAİŞ’i tümüyle etkisizleştirme değildir. Ki bu biraz zordur ve zaman alır. Çünkü dayandığı temeller vardır. Bu temeller ortadan kalkmayacağına göre bu savaşın da uzun süre devam edeceğini belirtmek mümkündür.
DAİŞ projesi üzerinden yürütülen savaşların Kürdistan’ı biraz daha görünür kıldığını; Kürtlerin ve Kürdistan’ın geleceği açısından önemli fırsatlar açığa çıkardığını düşünüyor musunuz?
Elbette bazı fırsatlar açığa çıkarmış bulunuyor. Eğer Kürtlerin direnişi olmamış olsaydı kesinlikle bu fırsatlar doğmazdı. Kürtler birinci ve ikinci dünya savaşındaki gibi değil. Kürtler direnişleri, mücadeleleriyle, özgürleşmeyi hak eden bir halk haline geldi. Bunu artık dünyada görüyor. Dünyada bunu gördüğü için Ortadoğu’nun yeniden şekillendirilmesinde Kürtsüz bir şekillenmenin olamayacağını, yeni statünün Kürtlere dayandırılması gerektiğini tartışmaya başlıyor. Dünya devletlerinin birçoğu tartışmanın da ütesine geçerek yeni statü Kürtlere dayandırılmalı, diyorlar. Kürtler artık belirleyici güçtür; Kürtler olmadan siyaset yapılamaz, statü oluşturulamaz sonucuna varmış durumdalar. Şimdi uluslararası güçler, bölgesel güçler bunu görüyor. Bunun için Kürtlerle ilişki ve ittifak kuruyor. Çünkü Kürtler Ortadoğu’nun en canlı ve mücadele eden gücüdür. Ancak bu güçle ittifak kurulursa Ortadoğu’da yeni statüler oluşabilir. Başka türlü de oluşması mümkün değil.
Çözüm istemiyorlar
Türkiye çözüm istemiyor mu?
Türkiye hiçbir zaman Kürt sorununun çözümünü gündemine koymadı. Çözüm programı yoktur. Kürt sorununu çözüyormuş gibi yaparak zaman kazanmaya çalıştı. Her şeyi seçimlere ve iktidarına kurban etmeye çalıştı. Önder Apo’nun tek yanlı geliştirdiği adımları da tıkattı, anlamsız hale getirdi. Bunu örtbas etmek için Kobanê serhildanını bahane ediyor. ‘Müzakere yapabilmemiz için Kürtlerin/PKK’nin kamu düzenini sağlaması gerekiyor’ diyor. Sahte gerekçedir.
Kamu düzeni!
Türk yetkililer bir süredir ‘kamu düzeninin sağlanması’ konusunda size çağırılar yapıyor, nasıl buluyorsunuz?
Gülünç buluyorum. Kamu düzeninin sağlanmasını PKK’den istemeleri PKK’nin toplum üzerindeki etkisini de gösteriyor. Bir yandan tehditler savuruyor, diğer yandan PKK’ye bazı şartlar öne sürerek kamu düzenini sağlamasını istiyor. O zaman PKK ile kamu düzenini sağlamak için müzakere başlatması gerekiyor. Sen müzakere yapmayacaksın, terörist olarak göreceksin, bütün uluslararası güçlerin hayranlıkla izlediği Kobanê direnişini, YPG ve YPJ güçlerini terörist ilan edeceksin. Ama diğer taraftan da ben kamu düzenini PKK’den rica ediyorum sağlasın, diyeceksin. Bu büyük bir çelişkidir.
Bu tarzda sonuç alınamaz
Bundan sonrası ne olacak?
Erdoğan ve AKP Türkiye’yi bir uçurumun eşiğine getirmiş bulunuyor. Türkiye eskiden NATO’nun, Avrupa Birliği’nin desteğini alarak PKK’yle mücadele yürütüyordu. Ama şimdi artık o desteği bulamıyor. Türkiye’yi çıkmaza sokmuştur, uluslararası alandan tecrit olmuştur. Politikaları çökmüştür. Artık Türkiye, NATO ve AB içinde bir yük haline gelmiştir. Türkiye’yi daha fazla bu tarzda taşımak istemiyor. Kobanê’de çok açık bir şekilde bunu ortaya koydular. Makas giderek açılıyor.
İçeride de giderek yalnızlaşıyor ve iç savaşın sesleri duyulmaya başlanıyor.
Bunu önlemenin tek yolu var. O da hemen, hiç zaman kaybetmeden Önder Apo ile müzakereye oturmaları; Kürt sorununun demokratik-siyasal çözümünü hızla geliştirmeleridir.
Dünyada sorunlar çift taraflı çözümleniyor, tek taraflı çözümlenmiyor. Hatta üçüncü bir gücün gözetiminde oluyor.
Tek taraflı çabalarımız belli bir seviyeye kadar geldi, artık ilerleyemiyor. Türkiye sorunu çözme yönünde adım atmıyor, çaba göstermiyor.
Önder Apo hala bile anlamsız hale getirilen bu süreci kurtarma yönünde çaba gösteriyor ama Hareketimiz ve halkımız artık öfke duyuyor, sabrı tükenmiştir. Çünkü bu tarzda artık sonuç alınamayacağı ortaya çıkmıştır. Bunda ısrar etmek anlamsızdır. Hareket ve halk olarak bizim istemimiz Türkiye’nin hemen müzakereye geçmesidir.
Yol Haritası yok!
Size verilen Yol Haritası’nda ne diyorlar?
Kesinlikle bize iletilen bir Yol Haritası yoktur. Bu tamamen uluslararası güçleri ve kamuoyunu aldatmaya yönelik bir propagandadır.
--------------
GÜNAY ASLAN / BEHDİNAN
(YENİ ÖZGÜR POLİTİKA / 3 KASIM 2014)