İki gün önce İstanbul'u ziyaret eden Irak Kürdistanı Enformasyon Genel Müdürü Sero Kadir başkanlığında bir gazeteci grubuyla görüştük. Heyettekiler, bize Kuzey Irak'ta olup bitenler hakkında bilgiler verdiler. Türkiye'den büyük beklentileri var. Açıkça "Türkiye'siz bir Irak Kürdistanı olmayacağı"nı ifade ediyorlar.
Yeni yönetim iktisadi kalkınma, sosyal ve kültürel gelişme ile dünyaya açılma gibi sorunlarını ancak Türkiye'nin yardımıyla aşabilir. Dahası, Irak'ın kazandığı yeni statü içinde Irak Kürdistanı payına düşen petrol zenginliğini Türkiye ile paylaşmaya hazır olduklarını söylüyorlar. Henüz Kerkük'ün nihai statüsü üzerinde bir anlaşma sağlanmış değil, ama Sero Kadir'in çizdiği çerçevede, yani özerk bölge olarak Kerkük, Kürdistan içinde yer alacaksa, bu Irak petrollerinin yüzde 40'ı anlamına gelir.
Bütün bunlar ham düşünceler, işlenmeye muhtaç. Şu var ki hiçbiri yabana atılır gibi değil. Dünyanın belli başlı ülkeleri çoktan Erbil'de temsilcilikler açıyor, Türkiye geç kalmış sayılır. Türkiye'nin belki herkesten önce attığı adım 1994'ten beri orada faaliyet gösteren Türk okulları. Bu sene Amerikan ve İngiliz üniversitelerinden sonra üçüncü büyük üniversiteyi Türkler açıyor. Kürt heyeti bundan hayli memnun, her durumda Türkiye'yi tercih ediyorlar; öyle ki Eğitim Bakanı, Irak Kürdistanı'nın eğitim işini Türklere devretmeye hazır olduğunu söylüyor. Tek istedikleri uluslararası düzeyde kalitesi yüksek eğitim standartlarının tutturulması.
Bütün bunlar elbette güzel şeyler. Ama konu PKK'ye geldiğinde herkes bir parça yutkunarak konuşuyor. Irak Kürdistanı'nın resmî görüşü şu: "PKK Türkiye'nin bir iç sorunudur, bizimle uzaktan yakından ilgili değildir. PKK'nin konuşlandığı bölge bizim kontrolümüzde değil, insansız boş arazilerden oluşur." Uzun tartışmalar sürerken, heyetin temsilcisi son derece açık bir dille, benim "Türkiye'nin sınır ötesi hava harekâtı sizi rahatsız etmiyor mu?" şeklinde sorduğum suale şu cevabı veriyor: "Orası boş arazidir. Sivillere zarar vermediği müddetçe Türkiye istediği kadar PKK'ya karşı harekât düzenlesin, bu bizi rahatsız etmez."
"Pekiyi, PKK'nın oradan çıkması için sizin de bir şeyler yapmanız gerekmez mi?" şeklindeki soruya gelen cevap son derece manidar: "Şunun altını çizelim. PKK, geçmişte Türkiye, Suriye ve İran'ın bilgisi ve izni dahilinde Kandil Dağı'na yerleştirilmiştir. Eğer bugün bu üç devlet kendi aralarında anlaşacak olursa, Kandil'de tek bir PKK'lının kalması mümkün olmaz."
Bu bana çok ilginç geldi. Ben yıllardan beri "PKK'nın bütünüyle kontrol dışı bir fenomen olmadığını" düşünen ve bu konuda yazılar yazan biriyim. PKK sayesinde sistem üzerinde vesayet sağlanıyor, siyasete müdahale ediliyor ve bölgesel politikalar manipüle ediliyor. Beni ilgilendiren nokta, bu ülke insanlarından yaklaşık 40 bin insanın hayatını kaybetmesi, Türk ve Kürt iki Müslüman halk arasında husumete yol açan kutuplaşmanın büyümesi, yüzlerce milyar doların heba olması.
Tükiye'nin içinde 1.500, dağda 4.500 olmak üzere 6 bin militanı olduğu hususu Bakanlar Kurulu'nda dahi konuşuluyor. Herkes biliyor ki, bunun üçte biri Suriye kökenli. Suriye'de Kürtlerin durumu Türkiye'dekilerle mukayese edilmeyecek kadar kötü. Nüfus cüzdanları bile yok. Suriye'yi İsrail'le anlaşmaya adeta zorlayabilen Türkiye, neden içli dışlı olduğu Şam yönetimiyle bu konuda herhangi bir teşebbüste bulunmuyor? Bu size garip geliyor mu?
ZAMAN