Kandil, Görüşmelere Nasıl Bakıyor?

Haşim Söylemez, Erbil'de ulaştığı KCK Yön. Kur. Üyesi ve PJA (Özgür Kadın Partisi) Yetkilisi Nuriye Kesebir'le röportaj yaptı.

Oslo’daki kadın konuştu: İradenin yürütücü gücü Kandil’dir

Röportaj: Haşim Söylemez / Aksiyon

Nuriye Kesebir, PKK/KCK’nın yönetimindeki kadınlardan. Abdullah Öcalan’la MİT bürokratları arasında başlayan yeni sürece Kandil’in yaklaşımını anlatıyor. Taraflardan biri olmaları konusunda ısrarlı.

Batman’ın Beşiri ilçesinden Yezidi bir ailenin kızı olan ‘Sözdar’ kod adlı Nuriye Kesebir, PKK yönetimine giren kadınlardan. 1986 yılında Almanya’da örgüte katılarak kısa sürede üst düzey konuma geldi. 2000 yılında başkanlık konseyi üyesi olan Kesebir, daha sonra tekrar örgütün faaliyetlerini yürütmek üzere Avrupa’ya gitti. Hollanda’da hakkında kırmızı bülten olduğu için yakalanıp tutuklandı. Türkiye, Kesebir için iade talebinde bulundu. 2004’te Türkiye’ye gönderilmek üzereyken, ‘ülkede işkence var’ gerekçesiyle iadesi iptal edildi. Örgüt içinde PJA adındaki kadın hareketinin meclis üyesi olan Kesebir hâlen KCK/PKK’nın yürütme konseyinde yer alıyor. Kesebir’in Oslo sürecinde yer aldığını, örgütün alt kademeleri bile bilmez. Oysa o sürecin en aktif isimlerinden biri olarak meşhur Oslo görüşmelerinin kadın tanığıydı. Bu zamana kadar Türk medyasına konuşmayan Kesebir, ilk kez suskunluğunu bozdu. Kandil eteklerinde görüştüğümüz Sözdar’a göre Oslo, kendileri için hayal kırıklığı oldu.

-Yeni bir açılım var; ‘İmralı’ açılımı.. Siz nasıl bakıyorsunuz?

Açılımı tartışmak gerek. Kime göre açılım, nasıl bir açılım ve bu açılımı kimler istiyor? Bütün bunların netleştirilmesi lazım. Şu ana kadar ortaya konulan projelerde ciddi bir açılım yok. Kamuoyunu, Kürt halkını ve başka çevreleri bir beklenti içine sokma var, bir söylem var. Ama pratikte sürekli bunun tersi olmuştur. Sürekli isim değişmiştir, Kürt açılımı, Millî Birlik ve Kardeşlik Projesi vesaire...

-Hükümet açılım ile bir şeyler yapıyor ve yapacağını söylüyor, somut ne olabilir?

Kürt sorunu var mıdır? Var. Bunun için sorunun muhatabı ile görüşülmesi gerekir ve ona göre bir yöntem belirlenmelidir. Sorunun muhatabı belli. Önderlik İmralı’dadır, KCK var ve siyasi hareketimiz var. Üçü de sorunun ana muhataplarıdır. Elbette en başta önderlik gelir. Önderliğimizin bu konuda perspektifi, yol haritası var. Ağustos 2009’da önderliğimiz bir yol haritası ortaya koydu. Ancak bu yol haritası 1,5 yıl sonra ancak verildi ve kamuoyu ile paylaşıldı. Bu da zaman aşımına uğradı.

-Açılımın mahiyetini biliyor musunuz?

Önderliğimizle neyin nasıl konuşulduğunu bilmiyoruz. Şu ana kadar önderliğimizden bize ulaştırılan bir şey yoktur. ‘İmralı ile görüşmeler var, biz bunu devam ettireceğiz’ deniyor ancak operasyonlar devam ediyor. Bu tür tartışma ve görüşmeler kamuoyu üzerinden yapılmaz. Bunlar özel yapılır. Devlet bunun nasıl olacağını çok iyi biliyor. Hem önderlikle yapar hem hareketimizle hem de siyasi hareketimizle yapar bu görüşmeleri.

-Devlet anlaşır ve Abdullah Öcalan ‘PKK silah bıraksın’ derse ne yaparsınız?

Hükümet, ‘silah bıraktırmak için görüşmeler yapılıyor’ dediğinde aslında görüşmelerin sorunlu olduğunu gösterir. Başta silah bırakmayı şart koşmak atın önüne arabayı koymak demektir. Başbakan ‘silah bıraktıktan sonra üçüncü bir ülkeye gitsinler’ diyor. Silah bıraktırma bize mantıklı gelmiyor, zaten böyle bir şart olmaz. Bu en son olması gerekendir. Bunun ilk aşaması üç şarttan geçer; önderlik tecritten çıkarılmalı, önderliğin güvenliği garanti altına alınmalı ve örgütü ile diyalog kurması sağlanmalıdır.

-KCK Konsey Başkanı’nın Öcalan ile görüşmesi gibi bir talebiniz var mı?

Bu, zamanında oldu. Mesela Oslo görüşmelerinde örgütümüzü temsilen iki kişinin önderlikle görüşme kararı vardı. Ama bunlar olmadı. Önderliğimizin üçüncü şartı olan özgür hareket etme sözü yerine getirildiğinde o zaman kimin gidip görüşeceği oturup tartışılır ve ona göre karar verilir.

-‘Silah bırakıp başka ülkelere gidebilirler’ fikrini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Silahımız başımıza bela değildir. Öz savunma aracımızdır. Bir yok etme politikası var, silah bunun içindir. Bu konuda dışımızdaki silahlı örgütlerin örnekleri var. Görüşmeler yapılmış, başkaları araya girmiş, bir takvim belirlenmiş ve ona göre hareket edilmiştir. Güney Afrika modeli var. ‘Silah bırakıp başka ülkeye gidin’ demek tanımamaktır, alay etmektir. Bu silah hangi amaç için alınmışsa o amacın gerçekleşmesi sonucunda bırakılır. Çözüm olursa o zaman silah bırakmayı tartışırız. O da bırakma değil, nasıl bir pozisyona geçeceğiz konusu olur.

-Nasıl bir pozisyon olabilir?

Artık o çözüm realitesine bağlıdır.  Mesela ‘Demokratik Özerklik’te silahların pozisyonu nasıldır, bunun üzerinde durulur. Silah bırakma konusu çok ileri bir aşamadır. Bizim yol haritamız bellidir. Önderliğin özgürlüğü, tutsakların serbest bırakılması, ana dilde eğitim, temel haklar, özerkliğin inşası gibi bir dizi sorun var çözüm bekleyen. Bunlar olduktan sonra silahı konuşabiliriz. Kürtler bir statüye kavuşana kadar bu mücadele devam edecektir. Bu statü de ‘Demokratik Özerklik’tir. Bir de müzakere kuralları vardır.

-‘Kandil bu müzakereye dâhil olmalı’ diye mi anlamalıyız bunu?

Müzakereler geniş kapsamlı görüşmelerle yapılır. Önderliğimiz her şeyi ortaya koymuştur. Ama o da ‘Bu mücadelenin yürütücü gücü, Kandil’dir (veya PKK deyin), onlarla görüşün’ diyecektir. Siyasetle görüşün diyecektir. Kandil bu meselenin yürütücü gücüdür. Tek başına bir şey yapılamaz. Mesela demokratik siyaset ‘silah bırakın’ diyemez ki. Önderliğimiz de söylüyor; ‘benim şartlarımı olgunlaştırın ki ben bunu durdurayım’. O kadar geniş coğrafyaya yayılmış gerillaya kim söz geçirebilir, önderlik ancak irtibata geçerse olur. Yoksa hiçbir güç silah bıraktıramaz.

-KCK 2012’de çok eylem yaptığı için eleştiriliyor; bir tarafta görüşmeler var, bir taraftan eylemler devam ediyor, bu çelişki değil mi?

Şimdi görüşmeleri devletin yaptığı söyleniyor. Ama operasyonu yapan da devlettir. 2012 yılında gerilla iyi bir performans ortaya koydu. Çünkü 2011 kışı ile birlikte hükümet her alanda bir baskı yaptı. KCK ve askerî operasyonlar bizi 2012 için mecbur kıldı. Aslında bizim için 2012 yılı savaşta yeni bir hamle, yeni bir açılımdı.

-İmralı açılımı sırasında devletin, Avrupa ve Amerika ile de görüşmeler yaptığı açıklandı. PKK’nın kaynaklarını kısıtlama adına bu görüşmelerin yapıldığı söyleniyor.  

İlişkilerimiz kimlerle ne durumda açık ve ortadadır. Amerika’nın mücadelemize karşı tavrı bellidir. Önderliğimizin yakalanıp Tür-kiye’ye teslim edilmesi ile en büyük darbeyi Amerika’dan yedik. Amerika destek veriyor. Şimdi de aynı destek devam ediyor. Bütün görüşmeler PKK’ya karşı tavır aldırmak içindir. Ama taviz vererek bu yapılıyor.

-Türkiye, Amerika’ya taviz veriyor diyelim; ama Almanya, Fransa veya İngiltere’nin Kürt meselesindeki tavrı farklı.

Uluslararası durumlarda herkesin bir çıkarı vardır. Çıkarı olmayan bu tür ilişkilere girmez. Türkiye bir NATO ülkesidir. Mevcut durumda Avrupa’da ciddi krizler yaşanıyor. Ortadoğu canlıdır, petrol, gaz var ve yeni şekillenmede Kürtler öznedir. Bölgede sorun çözülmediği için Kürtler üzerinden politika yapmak isteyenler olacaktır. Biz dış ülkelere çok endeksli olmadığımız için ‘şu ülke bize destek veriyor’ diye bir şey söyleyemeyiz.

-‘Oslo’da söylenmeyen bir şey kalmadı’ deniyor, bizim bilmediğimiz ne var?

Oslo birbirini tanıma, güven oluşturma süreciydi. Süreç önderliğimizle 2006’da başladı, sonra devam etti. Yapılan görüşmeler ve protokol var. Çözüm resmî düzeye girdikten sonra hükümet bu çözümü kabullenmedi.

-Protokol imzalanmadı mı?

Yani protokol bir süreçti, gerçek sürecine girince vazgeçildi. İmzaların atılmasının önemi kalmadı. Protokol bilinen maddeleri içeriyordu. Zaten bizim daha da detayını açıklamamız etik değil.

-Hakem ülkeler Oslo’yu sabote etmiş olabilir mi?

MİT’in kendi içindeki çıkar çatışması mı, yoksa ülkelerden biri mi bunu sabote etti? Bu soruların cevabını somut bir şekilde vermek mümkün değil.

-2012 yılı için ‘performans yılı’ dediniz, 2013 ne yılı olacak?

Hedefimiz 2012’deki kazanımları kalıcı hâle getirmektir. Karşı tarafın soruna bakışı, çözüme yaklaşımı tepki dozajımızı belirler. Mevcut durumda ateşkes yok, mücadeleye devam ediyoruz. Hedefimiz silahlı ve her alanda 2013’te mücadelemizi yükseltmektir. Zaten Oslo’nun şartlarından biri buydu. Ateşkesler, operasyon olmamasını içeriyordu. Bundan sonra bizden kimse tek taraflı ateşkesler beklememelidir.

-‘PKK’da çok farklı fikirler var ve birbirleriyle örtüşmüyor’ deniyor. Şahin-güvercin kanadı diye bir tanım yapılıyor, bu doğru mu?

Birisi çok sert birisi çok yumuşak, durum bireylerin kişisel özelliğidir. Ama hareket olarak ideolojimiz belilidir. KCK geniş bir sistemdir, siyasal alanı, savunma güçleri var. HPG’de bir birim kendi inisiyatifi ile eylem yapıyor diye ‘örgüt içinde ayrılık var’ demek doğru değil. Fevri eylemler olabilir, kendi inisiyatifini de kullanır.

-‘Devlet sorumlusu olduğu faili meçhulleri çözsün; ama PKK’nın da faili meçhulleri var, onları da açıklasın’ diye bir talep var. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?

‘Adalet ve Hakikatleri Araştırma Komisyonu’nun kurulmasını istedik. Bu konuda devlet kendi arşivlerini açsın, doğal olarak hareketimiz de arşivini açar. O zaman  kimin ne yaptığı ortaya çıkar. Bizim kendi içimizde böyle bir komisyonumuz var, yıllardır devam ediyor. Adalet komisyonu da söz konusudur. Yargılama da var, mahkemeler de... Bunların hepsi arşivlerimizde var.

-Faili meçhuller konusunda savcılar bazı adımlar attı, neden örgüt destekleyici açıklamalar yapmadı?

Bize göre, fail olduğu belli ama yargılanmayan kişiler var. Mesela Kamil Atak tahliye ediliyor.

-Ama bunun yanında aynı savcı devletin albayını yargılıyor.

Münferit bir kişi önemli değil. O coğrafya üzerinde belirleyici olanların yargılanması gerek. Bu da çözümün bir ayağıdır. Yani faili meçhuller çözümün önemli ayaklarından biridir. Sözüm ona bir derin devleti sorguluyor, yeni bir derin devleti oluşturuyor.

-PKK’nın Ergenekon ile bağlantısı var mı?

Bizim ne bağlantımız olabilir! Doğu Perinçek, Yalçın Küçük her gazeteci gibi görüşme yapmış. Faili meçhuller için daha köklü bir soruşturmaya, araştırmaya ihtiyaç var. Bunun için karşılıklı bilgileri paylaşmak gerekir.

 

Röportaj Haberleri

“Suriye’ye geri dönüş tartışması, empati yoksunu ve yersiz”
Türkiyeli bir mücahid ile Suriye devrimi üzerine…
"Solun bir kısmı mezhepçilikten bir kısmı da İslam düşmanlığından Esed'i destekliyor"
Suriye'nin korku hapishaneleri: Sednaya, Tedmur ve Suriye’nin yeni hafızası
"Suriye devrimi Türkiye'nin de zaferidir!"