Kürt sorununda kansız dönemler azdır. Ancak PKK’nin eyleme başlamasıyla Kürt sorunu biteviye bir kanlı döneme girdi. Bu süreçte çözüm arayışları olduysa da kanın gölgesinde çözümün imkânsızlığı tekrar tekrar tecrübe edilmiş oldu.
Savaşın yoğun düştüğü, kanın durduğu dönemlerde diyalogun ya da müzakerenin öneminin altını çizip siyasi çözüm arayışlarının önemini ifade edenler dahi savaşın kızıştığı şimdilerde intikam almaktan, sabrın taşmaya başladığından dem vuruyorlar. Savaş varsa silah konuşur.
Türkiye’de 2000 sonrası Kürt sorununda yaşanan gelişmeler Kürt sorununun çözümü konusunda tüm kesimleri ümitlendirdi ve siyasi çözüm arayışlarını da cesaretlendirdi. Siyasi çözümün ve müzakerenin inisiyatif almaya başladığı her dönemde savaşın kızıştırılması anlamlı ve fakat alışılagelen bir durum. Ümitlerin arttığı dönemlerde ya PKK saldırılarını yoğunlaştırmış, kanlı bir ortam oluşturup milliyetçi histeriyi tahrik etmiş ya da asker imha operasyonları başlatıp tersinden bir çatışma sürecini alevlendirmiştir. Böylece müzakere ve diyaloga dayalı siyasi çözüm arayışları yarım kalmıştır.
Aynı durum o kadar çok tekrarlandı ki artık ümitlerimizin arttığı her dönemde sansasyonel ve kanlı bir operasyon ya da eylem bekler olduk. Toplumun umutlarını kan gölünde boğan bu “ortak çaba”, sonuçta bu toprakların mazlum halkına zarar veriyor. Bu tablo en genel anlamda çözümsüzlüğü ispatlanmış kronik bir tablodur. Bu tablo az hükümet eskitmemiştir. Ancak Kürt sonunun en ironik ve dahi trajik tarafı da herkesin yanlış olduğunu bildiği bu tabloda ısrar etmesi, bile isteye aynı yanlışları tekrarlamasıdır.
Bu yanlışlardan biri de kanı kanla temizleme, kanı kanla durdurma çabasıdır. Her iki kesim de yekdiğerinin operasyonunu/eylemini sebep göstererek eylem/operasyon yapıyor. Oysa iki kesim de biliyor ki eylem yapıldıkça operasyon, operasyon yapıldıkça eylem olur. Meseleye salt askeri mantıkla yaklaşıldığında bu fasit daireden kurtulmak mümkün değildir.
AK Parti Şahinleştikçe Kaybeder!
Özetlediğimiz bu durum son yirmi beş yılın tablosudur. 7’den 70’e herkes bu tabloyu ve çözümün müzakereden geçtiğini, savaş yönteminin bir işe yaramadığını bilir. Ancak her nedense Kürt sorununun çözümünde cumhuriyet tarihinin en büyük adımlarını atan ve çözüme en yakın parti olan AK Parti bu gerçeği ıskalayıp duruyor; çatışmalarla birlikte şahinleşiyor ve intikamcı/milliyetçi söyleme sarılıyor.
PKK istediği zaman AK Partiyi şahinleştirerek onu bu intikamcı/milliyetçi söyleme itebiliyor. AK Parti intikamcı ve milliyetçi söylemi kuşandıkça da Kürt halkının sempatisini, Türk halkının ise siyasi çözüme olan desteğini yitiriyor. Bu açıdan bakarak, AK Partinin söylem ve pozisyonunu belirleyen PKK’dir demek yanlış olmaz. PKK, AK Partiyi kendi savaş sahasına çekiyor ve onu bir batağın, çözümsüzlüğün ve yukarıda ifade ettiğimiz kronik tablonun içine itiyor.
Elbette, AK Partinin Kürt sorununu çözmede PKK sorunu-Kürt sorunu ayrımını yapması bir yere kadar doğru bir ayrımdır. Ancak bu ayrım; elbette Kürtlerin haklarını tastamam vermeği; PKK sorunu için de merkezinde müzakerenin olduğu ayrı bir politika geliştirmeyi gerektirir. Oysa AK Parti, PKK tarafından tahrik edildikçe Kürt sorununa siyasi çözümden taviz veriyor, son kertede iki sorunu da aynılaştırmış oluyor.
Çözüm umutlarının arttığı bir virajda yine kanlı bir sürecin içine girdik, yine savaş tamtamları çalıyor ve yine sınırötesi operasyon önerileri “terörü ininde vurmalı” klişeleri eşliğinde gırla gidiyor. Anlaşılan başbakan, sorunun 25 yıldır sürmesini PKK’ye yeterince sert ve öldürücü darbelerin vurulamayışına bağlıyor ki, bıçağın kemiğe dayandığından bahisle (son yirmi beş yılda bu cümleyi ne kadar çok duyduk) bilmem kaçıncı sınırötesi hava operasyonunun emrini veriyor. O uçakların bir sonuç almadan üslerine geri döneceğini eminim ki başbakan da çok iyi biliyordur.
Evet, son Silvan hadisesinden sonra başlayan kanlı süreçte AK Partinin kuşandığı dil ve kullanmaya karar verdiği yöntem bildik askeri dil ve yöntemdir ve bu tavrın başarısızlığı bu güne kadar defalarca tecrübe edilerek tescillenmiştir. PKK’ye büyük kayıplar verdirecek darbeler vurmak, örgütü geçmişte bitiremediği gibi şimdi de bitirmeyecektir. Kaldı ki biliyoruz ki dağdan gelen her PKK’li cenazesi dağa çıkan onlarca yeni militan demek. Dolayısıyla çözümü imhada aramak Kürt ve PKK sorununu derinleştirir; dahası AK Partiyi sadece ANAP’laştırır, DYP’leştirir, MHP’leştirir.
“Terörle mücadelede yeni yöntem” denilen şey tam olarak bu denenmiş askeri yöntemlerdir. Bölgede 90’ları yaşamış herkese OHAL’i hatırlatan; özel polis gücü (Özel Harekat Timleri), jandarmanın emniyetle entegrasyonu (JİTEM), süper valiler (OHAL Valileri)şeklindeki AK Partinin yeni mücadele konseptinin hiçbir “yeni” yanı yok. Kürt ve PKK sorununu çözmede “yeni” olan tek yöntem, savaşın tırmandırılmasına rağmen Kürt sorununu müzakereye dayalı siyasi yöntemlerle çözmektir.