Mehmet Garip Tanyıldızı / Akşam
Kampüs intifadası üniversite mabedini yıkarken…
Üniversite, modern Batı dünyasını inşa eden bilim kilisesinin en büyük mabedidir.
Kadim dönemde şehirler büyük bir cami, kilise vb. merkeze alınarak kurulurdu.
Modern kent mimarisi ise üniversite olmadan tahayyül edilemez.
Batıdışı toplumlarda üniversite, daha ziyade bir manastır görevi gördü.
Toplumdan soyutlanan üniversiteli, her anlamda kuşatılarak şekillendirildikten sonra toplumu dönüştürmek üzere mezun oluyordu.
Hem Batıda hem batıdışı toplumlarda aydınlanma düşüncesinin bir kurumu olarak üniversite, toplumun üstünde bir otorite konumuna yerleştirildi.
Üniversitenin misyonu bilim üretmek, tarihe yön vermek, toplumu aydınlatmak olarak belirlendi.
Bu yüzden her fırsatta üniversitelerin özgürlüğünden ve dokunulmazlığından dem vuruldu.
Üniversite, düşüncenin prangalardan kurtulduğu ve fikirlerin özgürce ifade edildiği bir yer olarak pazarlandı.
Eleştirel yaklaşımın ve yenilikçiliğin merkeziydi üniversite.
Her türlü aykırı düşünce, özgürlük adına dile getirilebilirdi.
Geçtiğimiz haftadan bu yana, ABD üniversitelerinde yaşananlarla bunun böyle olmadığı, belki ilk defa değil ama bir kez daha tüm çıplaklığıyla gözler önüne serildi.
Columbia Üniversitesi'ndeki İsrail'e karşı Filistin'e destek eyleminin kolluk kuvvetleriyle engellenmesi ve gösterilere katılan öğrencilere okuldan uzaklaştırma cezası verilmesi sonrası protestolar ülkedeki diğer üniversitelere yayıldı.
Protestocu öğrencilere karşı uygulanan aşırı polis şiddetinin ortaya çıkardığı dehşete düşürücü görüntüler, üniversitelerde fikir özgürlüğüne ABD'nin ne derece tahammül edebildiğini gösteriyordu.
Polisin orantısız güç kullanımı, üniversite yönetimlerinin ve ABD hükümetinin İsrail'e karşı gerçekleştirilen protestolara karşı takındığı düşmanca tutumun sadece son görüntüsüydü.
7 Ekim'den itibaren birçok üniversite tarafından yapılan açıklamalar İsrail'e ve okullarındaki Yahudi öğrencilere destek mesajlarından ibaretti.
Buna karşı Filistin halkının direnişine destek veren bir açıklamaya rastlamak mümkün değil.
Bunda ABD hükümetinin tavrı, Yahudi lobisinin üniversitelerin finansmanındaki payı, Filistin destekçisi grupları okuldan atmayan Harvard ve Pensilvanya üniversite rektörlerinin istifaya zorlanması ve akademide bir hayalet gibi dolaşan antisemitizm paranoyasının etkisi büyük.
Sonuç olarak ABD'deki üniversite yönetimleri birer baskı rejimine dönüşmüş durumda.
Müfredatlarında ABD ve Avrupa'nın tarihte işlediği insanlık suçlarına şahit olan öğrenciler hocalarının sessizliğine, sergilenen ikiyüzlülüğe ve sözünü ettiğimiz baskı rejimine isyan etti.
Bu isyanın değerini yükseltmek için olaylara olduğundan büyük bir anlam atfetmeye, geri dönülemez bir kırılma noktası diye nitelemeye gerek yok.
Zulme karşı onurlu bir duruşla Filistin halkına verdikleri destek ve "özgür üniversite" efsanesinin gerçek yüzünü ifşa etmeleri samimi bir teşekkürü hak ediyor.
Gazze Şeridi'nin güneyindeki Refah'a sığınan bir Filistinlinin çadırının üzerinde yazdığı gibi...
"Thank you, American universities"