Maura Finkelstein / Al Jazeera
Neden Kamala Harris'e oy vermiyorum?
Oy vermek için 1998 yılında kaydoldum ve o zamandan beri Demokratlara oy veriyorum. Demokrat adaylar hakkında her zaman iyi şeyler hissetmedim. Aslında oyumu kullandıktan sonra genellikle kızgın, hayal kırıklığına uğramış ve kirli hissettim. Yine de, sözde bile olsa demokrasinin vatandaşı olmanın bir parçası gibi hissetmek için oy verdim. Yapılması gereken tek iş bu değildi ama yine de bir şeydi...
Ancak bu Kasım ayında yapılacak seçimlerde Demokratlara oy vermemeyi planlıyorum. Partinin başkan adayı Kamala Harris, İsrail politikasını değiştirmezse, ona oy vermeyeceğim.
Üstelik bu konuda yalnız değilim! 700,000'den fazla Amerikalı, Demokrat Parti'nin İsrail'e verdiği “sağlam” desteği reddettiklerini göstermek için Demokrat önseçimlerde “bağlılık göstermeyen” oy kullandı.
Harris ilerici oyları istiyorsa, İsrail'e silah ambargosunu desteklemeli ve İsrail'in Gazze'deki Filistinlilere yönelik soykırımını finanse etmeyi durdurmalıdır. Bu, onun liberal kişilik kültünü satın almayan birçoğumuz için kırmızı çizgidir.
Başkan Joe Biden, 21 Temmuz'da 2024 Demokrat aday adaylığından nihayet çekildiğinde, başkan yardımcısını desteklemesini kutlayan pek çok kişiden biri değildim. Harris, San Francisco'nun bölge savcısı olarak ceza adaleti reformuna karşı çıktığında tarihin yanlış tarafında yer aldı ve sadık bir destekçisi olduğu İsrail konusunda da tarihin yanlış tarafında yer aldı.
Yine de küçük bir parçam Harris'in İsrail'e ambargo ve Gazze'de kalıcı bir ateşkese destek için oy kullanmayı şart koşan “toplumsal kesimlerin gücünü ve son 10 aydır ABD yardımlarıyla finanse edilen soykırıma karşı çıkanların hissettiği öfkeyi anlayacak kadar bilgili olacağını umuyordu. Yanılmışım!
Harris, 7 Ağustos'ta Detroit'te düzenlenen bir mitingde soykırım karşıtı ve Filistin yanlısı bir grup protestocu tarafından “Kamala, Kamala, saklanamazsın! Soykırıma oy vermeyeceğiz!” sloganıyla eleştirildi. Bir demokraside bu son derece makul ve kabul edilebilir (gerekli değilse bile) bir eylemdir. Siyasetçiler halka hizmet eder ve halk da siyasi liderlerinden talepte bulunma hakkına (ve sorumluluğuna) sahiptir, özellikle de bu liderler kendilerinden oy ve kampanya bağışı istediklerinde.
Yine de Harris eylemcilere şöyle karşılık vermeyi tercih ettii: “Biliyor musunuz? Eğer Donald Trump'ın kazanmasını istiyorsanız, o zaman bunu söyleyin. Aksi takdirde ben konuşuyorum.”
Bu tavır hangi amaca hizmet ediyor? Protestocular sadece Harris'in Gazze'ye yönelik soykırım savaşı sırasında İsrail'i silahlandırmayı durdurma sözü vermesi yönündeki taleplerini dile getiriyorlardı. Gazze'deki resmi ölü sayısını 40,000'in üzerine çıkaran bir savaş; bazı tahminler bu sayının 186,000'e ya da daha yüksek bir rakama ulaşacağını öngörüyor. Kâr amacı gütmeyen uluslararası Save the Children kuruluşuna göre bir milyon çocuğu açlık riskiyle karşı karşıya bırakan bir savaş. Gazze'nin sağlık sektörünü yerle bir eden ve 25 yıl sonra ilk kez çocuk felci enfeksiyonlarını geri getiren bir savaş.
Birçoğumuz günlerimizi akla gelebilecek en korkunç görüntüler arasında gezinerek geçiriyoruz. İsrail hava saldırılarında kafası kesilen küçük çocuklar, çadırlarında diri diri yakılan insanlar, açlıktan ölen bir deri bir kemik kalmış çocuklar, İsrail askerleri tarafından vahşice tecavüze uğrayan siyasi mahkumlar. Zulümler devam edip gidiyor... Günlerim ve gecelerim bu görüntülerle geçiyor ve bunların hiçbiri ABD yardımı olmadan, vergilerimiz olmadan mümkün olamazdı.
Ancak Harris bu çok makul taleplerle - bu katliamı, bu soykırımı, bu korkunç şiddeti finanse etmeyi durdurmak gibi - ilgilenmek istemiyor. Bunun yerine popülizmle kazanma derdine düşüyor.
Kasım ayındaki seçimlerden önce Demokratlara Gazze konusundaki tutumlarını değiştirmeleri için baskı yapmalıyız. Soykırımı durdurmak için elimizden gelen her şeyi yapmamız gerekirken, şu anda yapmamız gereken en asgari şey, oylarımıza ihtiyaç duyan bir başkan adayından ABD'nin İsrail'e sağladığı fonları kesmeyi taahhüt etmesini talep etmektir. Bu o kadar da karmaşık değil!
Harris, Donald Trump söz konusu olduğunda kötünün iyisi olabilir, ancak kötünün iyisi hala kötüdür. Kamala Harrsi, Kasım ayında kazanmak istiyorsa, bize heyecan ve popülizmden daha fazlasını vermek zorunda! Gazze'deki soykırımı sona erdirmek için gerçek bir taahhütte bulunmalıdır, her şeyden önce bunu finanse etmeyerek işe başlamalıdır. Bundan daha azı ona ilerici oyları ve büyük olasılıkla da başkanlığı kaybettirecektir. Başkanlık giderse ülkedeki liberaller muhtemelen belirsiz bir “solcu-ilerici” bloğu yani Filistin yanlılarını suçlayacaktır, ancak sonuçta bu kayıp Harris'in kendisine ait olacaktır.
Al Jazeera'da yayımlanan makale Haksöz Haber tarafından tercüme edildi.