Hem dost hem de kendisinden birçok şey de öğrendiğim değerli bir hocamızdan dinlemiştim.
Kendisi uzun zaman önce davet ve tebliğ çalışmasında bulunduğu bir arkadaşı ile ilgilenirken aynı zamanda da kendisine istifade etmesi için birkaç kitap armağanında bulunuyor. Kitapları alan arkadaşı aradan uzun zaman geçmeden olduğu gibi kitapları kendisine iade edeceğini belirterek buluşmak istediğini belirtiyor. Zaman ve mekan konusunda anlaşıldıktan sonra da buluşma birkaç gün içinde gerçekleşiyor. Buluşma anında, hocamız kendisine; "neden bu kadar erken getirdin?" sorusunu sorduğunda aldığı yanıt bir hayli ilginç oluyor. Ve tabi bir o kadar da ibretlik!
"... Çünkü senin verdiğin bu kitaplar bana kalk ve bir şeyler yap! diyor."
Hocamızdan bu anısını dinlediğimde de derdi olan her İslam’i Şahsiyetin üzüleceği gibi şahsımı da o denli bir hüzün kaplamıştı.
İslam ümmeti olarak "kalk ve bir şeyler yap!" diyen kitap sayısının zaten bir hayli az olması sıkıntı verici iken; aynı zamanda bu anlamda var olan eserlere karşı böyle bir yaklaşımda bulunulması da tam bir karamsarlık hali. Ki ümmetimizin hali pür melali de ortada!
Bize heyecan verecek, umut muştulayacak, direnç katacak, kavgaya yeniden soyunduracak, içimizdeki deli tayları harekete geçirecek ve çağımız insanına özellikle de gençlere seslenecek kitapların, sözlerin, müziklerin eksikliğini yaşadığımız muhakkak. Fakat bu durum bu gibi eserlerin hiç olmadığı anlamına da gelmiyor, gelmemeli de.
Aramak, araştırmak, sorgulamak, eleştirmek vahyin de tavsiyesi hatta emri olması hasebiyle sürekli bu anlam arayışını gerçekleştirmek zorunluluğumuz olduğu unutulmamalı. Bundan dolayıdır ki bileğimizi güçlendirecek, yüreğimizi kavi kılacak ve her umutsuzluk, ümitsizlik, sinmişlik, silikleşmişlik halinde bizlere "kalk ve bir şeyler yap! diyebilecek kimi zaman insan/topluluk-pratik, kimi zaman da kitap/eser-teorik planda arayışımızı sürdürmemiz gerekiyor. Ta ki kendi Hiramızdan bir daha o haleti ruhiyeye geri dönmemek üzere çıkana dek!
Uzun zamandır da böylesine bir haleti ruhiyeyi yaşadığımız dönemlerden geçtiğimiz su götürmez bir vakıa olarak önümüzde duruyor. Her yanımızdan bir kuşatılmışlık içerisindeyiz. Bu kuşatılmışlık hali ruhen, manen, fiziken ve madden gerçekleşmekte. Şeytan ve dostlarının gözlerimizin yaşına, kalplerimizin sızısına, ruhumuzun hüznüne, bedenimizin çöküşüne aldırmadıkları; daha da yakmak, yıkmak, dağıtmak ve parçalamak için her türlü "besili atlar hazırladıkları" gün gibi ortada! Tüm bunların karşılığı, yani bizlere yansıması ise biraz önce de ifade ettiğim olumsuzluklar olarak üzerimize sirayet ediyor ve dahi etmiş durumda.
Bu buhrandan kurtulmamızı sağlayacak tek yok ise her ne halde olunursa olunsun anlam arayışından vazgeçmemek olacaktır. Bu anlam arayışı bazen kişi/topluluk üzerinden gerçekleşebilirken, kimi zaman da kitap/eser üzerinden de gerçekleşebilir. İşte tam da burada şahsen durağanlaştığımı da düşündüğüm ve bunu da dost meclislerinde açıkça itiraf ettiğim böyle bir ortamda "kalk ve bir şeyler yap!" diyen ve henüz dumanı üstünde tüten bir kitabın çıktığını duyurmak istiyorum.
Kitabın adı: İslam’i Şahsiyetin İnşası. Kitap, Ekin Yayınlarının 126. Kitabı olarak raflardaki yerini almış vaziyette. Aynı zamanda Özgür-Der Genel Başkanlığını da yapan Rıdvan Kaya'nın kaleminden çıkan kitabın bir kısmı daha önce Haksöz Dergisinde yayımlanan makalelerden oluşmakta. Geriye kalan büyük bir bölümü de yine yazarın kendi Cuma Hutbelerinden derleyip ve tabi eklemelerde bulunarak oluşturulmuş.
Kitap üç ana başlıktan oluşmakta. Birinci başlık; Öncelikler, İkinci başlık; Zaaflar, Üçüncü başlık ise; Resullerin Güzel Örnekliğinden Dersler.
Kitabı okumaya başlar başlamaz daha ilk bölümde kitap sizi çarpıyor. Birkaç gün öncesine kadar İsrail, İHH, AK Parti, Erdoğan Ve Troller arasında cereyan eden hadisede yaşananların aynısını, çok önceden tespit edilerek kitaba aktarılmasına şahit olunca bir an "ne oluyor ya?" sorusunu sormadan edemiyorsunuz. Akabinde yaşanan sorunlara çözüm reçetelerinin sunulduğunu görünce bu kez de sizde bir rahatlama hissi uyanıyor. Böylece "paniğe gerek yok!" diyorsunuz.
İkinci bölümde ise tabire caize tokat yemişe dönüyorsunuz. Beni en fazla etkileyen bölümünde bu bölüm olduğunu belirtmem lazım. Kitaba adını şahsen bu bölümün verdiğini düşünüyorum. Yaptıklarımızdan yapmamız gerekirken yapmadıklarımıza... Yaptıklarımızla başa kalkmamızdan yapılmayanlara karşı duyarsızlığımıza... Bireysel zaaflarımızdan cemaatsel eksikliklerimize... Kişisel, toplumsal, sosyal, ekonomik ve hatta internet alemindeki tutumlarımıza varıncaya dek İslam’i bir şahsiyette olması ve olmaması gerekenlerin işlendiği ve her cümlesinin altının çizilerek okunacağı bir bölüm.
Üçüncü ve son bölümde, Kuran'ın peygamber kıssalarından örneklendirmelerde bulunularak 15 başlık yorumlanmış. Bu bölümde tarihin aslında düz bir çizgi olmadığını, sürekli bir devingenlik ve mükerrer halini; yaşadığımız birçok şeyin ya da her şeyin aynen geçmiş toplumlarda da gerçekleştiğini görüyor ve bu yaşananlara karşın Resullerin nasıl bir tavır sergilediklerini ve dahi mücadeleden asla vazgeçmediklerini sade bir dille okuyorsunuz.
Kitabın dili oldukça sade. Onca ders çıkarmamın ve feyiz almamın yanında bana bir öykü tadında gibi geldi. Okurken hiç sıkılmıyorsunuz. Yakın tarihten, siyerden, Kur'an kıssalarından, sahabelerden ve İslam tarihinden misaller getirilerek bu şekilde bir anlatım tarzının oluşturulması belki de bende böyle bir düşüncenin oluşmasına sebep oldu. Bilemiyorum. Lakin tek solukta okunabilecek bir kitap olmasıyla beraber aynı zamanda sürekli baş vurulacak bir kitap özelliğini de barındırdığını söyleyebilirim. Kitaba yönelik bu yaklaşımlarım bazılarımız için abartı gelebilecek. Bunun farkındayım. Fakat bana yeniden bir heyecan katan bu eserin üzerimdeki hakkını teslim etmem gerek.
Öyle ki kitabı tartıştığımız dost meclislerinde, "şahsım ile alakalı bazı radikal kararlar almama neden olacak!" bir kitap dediğimi buradan da ifade etmek isterim.
Kim bilir?
Belki de her konunun altında bir imza niyetini taşıyan ve bizlerinde okuduğu duaların kabul olunmuş halidir bu içimizde kıpraşan duygular. Örnek olarak yeniden bir radyo programı yapma isteği!*
Bütün samimi ve davasını dert edinen insanlar olarak içimizdeki deli tayların dizginlerini koparmak istediğini biliyoruz. Tıpkı Musab Bin Nusayr gibi! Hani o: "Ya rabbi eğer önüme uçsuz bucaksız şu derya çıkmamış olsaydı adını götürecek bir başka yer olsaydı vallahi oraya da gitmeye and içmiştim." demişti.
Bizlerinde önüne denizler misali sorunlar, sıkıntılar, çözülemeyecek diyeceğimiz problem çıkmakta. Bu durumlar ise bizleri hüzne, üzüntüye, her şeyden el ve etek çekmeye, kendi dünyamıza çekilmeye salık veriyor. Söz konusu ettiğimiz kitap ise tam da burada devreye giriyor. Ve duygu, düşünce, tasavvur, kalp ve zihin dünyamıza yeni bir boyut kazandırıyor.
Mutlaka okuyun ve okutun. Hatta maddi durumu müsait olan okuyucularımız varsa toplu halde sipariş ederek yakınlarına, dostlarına, sohbet arkadaşlarına ve özellikle de öğrenci/gençlerimize hediye etmelerini naçizane isterim.
Hayır olsun, hayır getirsin.
"Rabbimiz bizleri kendisine yakınlaştıracak, kalbimizi ferahlatacak, amellerimizi güzelleştirecek sahih bilgilere yöneltsin" İslami Şahsiyetin İnşası/Sh.126
Dipnot; Bizim gibilerin hayata bakışlarını ifade edebileceği medya organları bir hayli kısıtlı. Bu kısıtlı imkanlardan bir tanesi de Radyo Selam. Yaklaşık üç yıl boyunca Ezber Bozan adlı programı icra ettiğim radyonun son durumu ile alakalı halihazırda herhangi bir malumatım yok. Bir sıkıntı yoksa eğer nasipse en kısa zamanda mikrofon başına geçeceğim. Ya da şartları zorlayabilirsem bir TV programı neden olmasın!