"Kalbimin bir parçası Gazze’den ayrıldığımda öldü..."

Shahd Safi, Gazze'den ayrılmak zorunda kalmasının oluşturduğu derin bunalımı aktarıyor.

Shahd Safi / Perspektif

Gazze’den kesitler: Hafıza ve kayıp yolculuğum

7 Ekim’den dokuz ay önce, arkadaşım Mahmud Abu Salama’nın rehberliğinde fotoğrafçılığı öğrenmeye başlamıştım. Mahmud’un Canon’u vardı, ben de hep böyle bir makine isterdim. İhtiyacı olmadığı zamanlarda makinesini kullanmama izin verirdi Mahmud, öyle zamanlarda da çok değerli bir hediye almışım gibi hissederdim.

Anları yakalamayı seviyordum ama mükemmeliyetçi de olduğumdan yeterince yetenekli olduğumu düşünene kadar fotoğraf makinesini kullanmaya çekindim. İnternette güzel fotoğrafların nasıl çekileceğine ilişkin videolar izlemeye başladım ve simetrinin güzelliği artırdığını öğrendim. Ne zaman simetrik bir şey görsem, karşı koyamadığım bir dürtüyle fotoğrafını çekmeyi istiyordum.

Mahmud her zaman Canon’unu ödünç veremiyordu, benim de kendime bir Canon alacak param yoktu. Ben de daha pahalı bir fotoğraf makinesi alana kadar idareten bir Lumix almaya karar verdim. Yeni Lumix’imle spiral desenlerin insanların ilgisini çektiğini keşfettim. Fotoğrafçılık yolculuğumun daha ilk ayında, üniversitem Al-Aksa’nın İngiliz Edebiyatı Bölümü’nden Erasmus bursu kazandım: Bir dönemliğine İspanya’da kültürel değişim öğrencisi olacaktım.  

27 Ocak 2023’te Jaen’e gittim. Orada, insan unsurunu dahil etmenin fotoğrafları daha ilgi çekici hale getirdiğini ve en iyi fotoğrafların bir hikâye barındırdığını öğrendim.

İspanya’da Lumix’imi kaybettim ve bu beni hüsrana uğrattı. Bir yerlerde unuttuğumu sanıyorum, unuttuğumu sandığım yere dönüp baktığımdaysa çalındığını fark ettim. Fotoğraf makinemde beni Gazze’ye bağlayan birçok anım vardı. Kameralar bazı anları saklayabilse bile en önemli hatıraları içimizde taşıyor olduğumuzu fark ettim sonra. Benim açımdan, içimde taşıdığım o hatıralar çok sevdiğim evim Gazze’den olanlardı.

Ağustos 2023’te evime döndüm. O zamana kadar güçlü bir iletişim ağı kurmuştum. Pek çok kişi, pandeminin ve ailemin beklenmedik ayrılığının getirdiği zorlukların etkisiyle çok da yüksek olmayan notlarıma rağmen çalışma olanağı bulabildiğim STK’lardaki çalışmalarımı biliyordu.

Eğitim masraflarımı karşılamamı ve aileme destek olmamı sağlayan bağımsız çalışma olanağım sayesinde mali açıdan istikrarlı hale gelmiştim. Borç yükü altındaki annem, yardım edebildiğimde oldukça rahatlamıştı. İlişkimiz az da olsa düzelmişti ve ben başarılarımla gurur duyuyordum.

Her şey yerli yerine oturuyor gibiydi. Nihayet tutkularımın peşinden gidebilmek için Canon fotoğraf makinesi ve bir de gitar almaya hazırdım.

Okula olan tutkumdan zekâmı kanıtlamaya, heveslerimden entelektüel arayışlarıma kadar fotoğrafa sığdıramadığım her duyguyu yakalamayı, anlamlı geçmişimi yeniden yaşamayı istiyordum.

Daha bilge, daha nazik ve daha düşünceli olmayı arzu ediyordum. Gazze’de sistematik bir biçimde yaratılan yoksulluğun, Filistin işgal edildiğinden beri tanık olduğumuz adaletsizliklerin ve dünyanın haklarımıza yönelik büyük ihanetinin ve varlığımızı inkâr etmesinin neden olduğu üzüntü ve öfkeyi işleyebilmeyi istiyordum. Tüm bunlar çocukluğumdan 20’li yaşlarımın başına kadar yıllar içinde birikti ve ben engellerle karşılaşmadan özgürce seyahat etme hayalimi gerçekleştirmeyi istiyordum.

7 Ekim’de üniversite öğrenciliğimin son yılına başlayacaktım. Kendimi tamamen derslerime vermek istiyordum ama bombardıman sesleriyle uyandım. İnternet kesilmişti, okulumdan Gazze’ye yapılan saldırı nedeniyle derslere ara verildiğini bildiren mesajlar aldım. Hayatım alt üst oldu, heyecan ve hevesimin yerini endişe ve korku aldı.

Tutkulu bir öğrenciyken halkıma karşı yapılan adaletsizlikleri ve insan hakları ihlallerini belgeleyen biri haline geldim. Dünyanın çifte standardı ve medyanın Filistinlileri yanlış tasvir etmesiyle sarsıldım. İnternet erişimim kısıtlı olmasına rağmen makaleler yazdım ve bunları mümkün olan her fırsatta haber kuruluşlarına gönderdim.

Gazze’de yaşam savaştan önce de zordu. Güvenli olmayan su, sınırlı elektrik ve seyahat kısıtlamasıyla mücadele ediyorduk. 7 Ekim’den sonra bu mücadeleler daha da yoğunlaştı. Su iyice azaldı, elektrik tamamen kesildi, seyahat için ise büyük miktarlarda para gerekiyordu ama çıkış garantisi yoktu. Sürekli korku içinde, bombardıman altında, gidecek güvenli bir yerimiz olmadan yaşadık.

Tanıdığım ve sevdiğim yerlerin çoğu, evim de dahil olmak üzere, tamamen yıkıldı. Gazze’nin kaderinin bu olacağını bilseydim, her anı yakalamak için daha fazla fotoğraf çekerdim. Gazze’de kadrajıma aldığım her güzel mekâna veda ederdim.

Mezun olduğum ve sınıf birincisi olarak ödüllendirildiğim okullar, en güçlü arkadaşlıklarımı kurduğum ve en çok güldüğüm yerler, kendimi en çok evimde hissettiğim yerler, hepsi gitti. Kalbim bir zamanlar olanın anıları ve geride kalanların katı gerçekliğiyle acıyor.

Elektrik kesintisinden sonra televizyon sustuğunda üzerimize çöken can sıkıntısını; artık internetten uzaklaşarak sohbet ettiğimizde yaşadığımız yakınlığı; elektrik kesintisinden sonra ışıklar tekrar geldiğinde çocukların hissettiği sevinci; temiz çamaşırlar rüzgârda uçuşurken annelerin yaşadığı rahatlamayı; üniversitede geçen uzun bir günün ardından tatlı bir şekerlemenin verdiği keyfi yakalayamadım.

Hükümetlerimize 2007’den bu yana sürdürdükleri bölünme, bunun ardından gelen sonuçlar ve geleceğimizin belirsiz vizyonu nedeniyle duyduğumuz öfke zamanlarını muhafaza edemedim. Güzel topraklarımızı kirleten, halkımı öldüren, işten atan, işkence eden, kelepçeleyen, gözlerini bağlayan ya da gözaltına alanlara karşı duyduğum aşağılamayı ya da mum ışığında ders çalıştığım karanlık gecelerde yanan ve düzelmesi zaman alan kâkülümü yakalayamadım. 1948’de kaybettiğimiz Filistin köylerini ve şehirlerini isimlendirirken duyduğumuz coşkulu gurur, kadim zamanlara uzanan bir toprakla olan köklü bağımız ve atalarımızın yenilgilerini hatırladığımızda akan gözyaşları, tüm bu hatıralar içimizde yaşıyor.

Tüm bunlar kameramın yakalayamadığı ama kalbimin yakalayabildiği şeyler.

Gazze’den ayrılabildiğim için şanslıyım. 3 Mart’ta başarılı bir bağış kampanyasının ardından, nazik insanların desteğiyle, Arapça öğreterek ve serbest çalışarak edindiğim bağlantılar sayesinde Gazze’den ayrıldım.

Annem ve kardeşlerimin bazıları Kahire’de güvende ama babam diğer kardeşlerimle birlikte Gazze’de kaldı. Bu durum kalbimi parçalara ayırdı: Kalbimin bir parçası babam, kardeşlerim ve arkadaşlarımla birlikte Gazze’de; bir parçası Kahire’de; bir parçası da Cezayir’de uluslararası hukuk alanında burslu bir üniversite öğrencisi olarak okuyan kız kardeşimin yanında. Kalbimin bir parçası da Gazze’den ayrıldığımda öldü.

Annem, kardeşlerim ve ben Mısır’da zorluklar ve belirsizliğin acısıyla karşı karşıyayız: Ateşkes ilan edilirse ne olacak? Gazze’ye dönecek miyiz, yoksa Mısır’da kalmaya mı zorlanacağız? Bizim için iki seçenek de aynı ölçüde korkutucu.

Kalbim o kadar sıkışmış durumda ki hiçbir terapi iyileşmeme yardımcı olamaz. Kameram gökyüzümüzde İsrail savaş uçaklarını değil, sivil uçakları yakalayabildiğinde iyileşmeye başlayabileceğim. Dünyayı güvenle dolaşabildiğimde ve gururla Filistinli olduğumu söyleyebildiğimde, Filistin havaalanlarından geçebildiğimde, kimliğim asla sorgulanmadığında ve artık mülteci olarak adlandırılmadığımda iyileşeceğim. Ancak o zaman halkımın bir daha adaletsizliklere tanık olmayacağından, dünyanın özür dilediğinden ve bizim için adım attığından emin olacağım. İşte o zaman Filistin’deki acılarımız sona erecek.


Bu yazı Al Jazeera sitesinde yayınlanmış olup, Evrim Yaban Güçtürk tarafından tercüme edildi.

Yorum Analiz Haberleri

“Devrimci zihniyet ahlâkını kaybederse her şeyini kaybeder”
Esed sonrası Suriye: Katar-Türkiye Doğal Gaz Hattı artık hayal değil
Esed'in müftüsü Ahmed Hassûn şimdi ne yapıyor?
“Suriyeli mülteci” etiketi ve toplumsal imtihanımız
Kemalistlerin 94 yıldır üzerinde tepindiği Menemen’de ne oldu?