‘Kahrolsun Kültürel Soykırımcı TOKİ!’

KENAN ALPAY

Başbakan Davutoğlu kalabalık bir heyetle yarın Diyarbakır’a hassaten operasyonların son bulduğu Sur’a gidiyor. Yüzlerce mayınlı hendek ve bombalı düzeneğin imha edildiği, geriye çok sayıda ölüm, yaralanma, evlerini terke mecbur kalan aile ve büyük bir yıkım kalan Sur’a Başbakan Davutoğlu neden gidiyor?

Sur’u normale döndürmek için restorasyon ve rehabilitasyon sürecinde takip edilecek yol haritasını bizzat yerinde denetlemek ve desteklemek üzere Diyarbakır’a gidiyor Başbakan Davutoğlu. Bölgedeki kültürel varlıkların korunması, mahallelerin maruz kaldığı ağır tahribatın giderilmesi için tasarlanan kentsel dönüşüm planları için adımlar sıklaştırılıyor. Ancak yeni bir vaveyla dalgası da eksik olmuyor. Eğer PKK ve HDP cephesinden yükseltilen söylemlere kulak verecek olursak “mesele hendek, barikat değil, yaşam alanlarını gasp etmek”miş. Hatta Marksist teori de kullanılarak bir taraftan ‘halkı soykırıma tabi tutan’ diğer taraftan da ‘yakılan yıkılan alanlarda ganimeti peşine düşen’ bir iktidar çözümlemesi yapılıyor.

Şehir ve Mimari Sevdası

Partisinin Meclis grup toplantısında konuşan Eşbaşkan Yüksekdağ adanmış bir kültür tarihçisi ve kültürel mimari muhafızı edasıyla yaptığı konuşmalarla çok dikkat çekti. Yüksekdağ’ın konuşmalarına bakacak olursak PKK ve HDP kamuoyunda tamamen yanlış anlaşılmış durumda. Özyönetim ilanlarının, serhildan çağrılarının, bu bağlamda bombalı saldırılar dâhil sergilenen gerilim arttırıcı şiddet unsurlarının özünde yatan ‘şehir bilinci’ hemen herkesin gözünden kaçmış anlaşılan.

Yüksekdağ’ın mezkûr konuşmasında bol bol yıkım, gasp, abluka, yağma, soykırım, katliam, dayatma gibi suç isnatları yer alıyor. Buna mukabil direniş çağrısı ve meydan okuyan vurgular da az değil. Fakat hiç “AKP iktidarı, Erdoğan’ın Saray’ı, Davutoğlu’nun özel harp yöntemleri” gibi atıflara rastlayamıyoruz konuşmasında. Neyse, asıl konuya gelirsek Yüksekdağ şöyle bir soru soruyor: “Kamulaştırma kararı adı altında Sur ilçesinin yüzde 90'ına yakını kamulaştırıldı. Siz halka sordunuz mu?” Esasında sorunun kendisi değil soranın siyasal kimliği ve yer aldığı cephe soruyu enteresan kılıyor.

Siz halka sordunuz mu?” sorusuna safça bir soru daha ilave ediliyor: “Ne için yapılıyor bu kamulaştırma?” Cevabı hemen peşinde: “Master Plan, yaşam alanlarını gasp etmeye dönüştü.” Malum olduğu üzere bu soru ve cevaplar asli sorumluyu aklamak için telaffuz ediliyor. En ufak bir utanma emaresi, pişmanlık ve özeleştiri olmaksızın bütün ölüm ve yıkımları ‘rant hırsı’yla izaha kalkışmak basit bir kaçış değil. Tersine PKK ve HDP örgüt ve kadroların ne kadar pişkin, profesyonel düzeyde yalancı ve koskoca bir toplumu ahmak yerine koymakta ne derece inatçı olduğunun ikrarıdır.

Kürt ulusalcılığın meşhur yalanlarından “7 bin yıllık Mezopotamya halklarının tarihi soykırıma tabi tutuluyor” gibi nakaratlarla HDP kadroları PKK’nın katliam ve yıkımlarını temize çıkarmaya çalışıyor. “Ne güzel mayınlı hendeklerimiz, ne görkemli barikatlarımız vardı. Kazılan tünellere eşlik eden bombalı tuzaklar arasında ilan edilen rüya gibi özyönetim kazanımlarımız oldu” demenin elbette bin bir türlü yolu var. Şehir ve mimari tutkusuna benzetilen sahtekârca söylemler de bu çirkin, ahlaksız ve vicdansız yollardan biri olarak çökertilmek isteniyor üzerimize.

Mayınlı Hendek mi, TOKİ mi?

HDP yönetimin biraz da kuşdili kullanarak telaffuz ettiği bu çarpık söylemi PKK kadroları ve yayın organları daha ileri düzeyde sergiliyor. Mesela bunlardan biri olarak Hüseyin Ali mahlasıyla Özgür Gündem’de yazan Mustafa Karasu’nun son yazdıkları nasıl sapkın ve azgın bir ruh haliyle karşı karşıya olunduğunu net olarak sergiliyor.

Karasu ‘analizini’ asla vandalizme savrulmadıklarını ispata tahsis ediyor. İçinde “fiziki katliam ve kültürel soykırım” geçen cümlelerden zaten göz gözü görmüyor. Tanklar, toplar, iş makinaları Erdoğan ve AKP’nin emriyle yıkıyor da yıkıyor, oluk oluk kan döküyor ama hep kabahati ‘Kürt Özgürlük Hareketi’ne atıyormuş. Oysa Kürt halkı gerçekleri yaşayarak görüyormuş.

İddialarına bakılırsa hedefte Sur’un tarihi, kültürü ve mimarisi varmış, soykırım kapıdaymış. Peki, Kürtler ve tüm yurtseverler ne yapmalıydı? “Soykırım gerçeğini görmeli, Sur direnişi etrafında bir barikat kurulmalı, bir an bile Sur direnişi yalnız bırakılmamalı.” Ne o yoksa Sur’daki direnişin, tüm Kürt tarihinin, tüm özgürlük tarihinin direnişi olduğunu unutmuşlar mı? İyice anlaşılan şey aslında Kürt halkı için can ve mal güvenliğini tehdit eden PKK’nın bu süreçte devletle karşı karşıya bırakıldığıdır.

Bütün bu olup bitenlere rağmen adına ‘Sur direnişi’ dedikleri yıkımı ayakta tutmaya dönük sonu kanlı iflasla bitecek saçma sapan hedefler tayin ediyorlar. Yeni hedef “TOKİ’yi Sur’a sokmamak”. Neden? Çünkü TOKİ girerse Sur’a, orada ruhsuz beton binalar dikecek ve birileri satıp zengin olacakmış. Bu durumda yeni vazife TOKİ’yi Sur’a sokmamak, TOKİ’yi ve TOKİ evlerini alanları, satanları, oturanları hedef haline getirmek.

Kürt halkı ve Kürdistan coğrafyası için en konforlu şehirleri PKK ve HDP’li belediyeler zaten inşa etmektedirler.

Go Home TOKİ!

Well come the PKK land!