Kafkasyalı Mültecilerin Sorunları “Can Yakıyor”

Üç yetimiyle birlikte, üç şehid annesi Havva Teyze’ye Türkiye’den sınırdışı kararı verildiği haberi medyaya düşünce, Türkiye bir kez daha ülkede zor şartlar altında yaşamlarını sürdüren Kafkasyalı mültecilerin sorunlarına dikkat kesildi.

HAKSÖZ-HABER

Üç yetimiyle birlikte, üç şehid annesi Havva Teyze’ye Türkiye’den sınırdışı kararı verildiği haberi medyaya düşünce, Türkiye bir kez daha ülkede zor şartlar altında yaşamlarını sürdüren Kafkasyalı mültecilerin sorunlarına dikkat kesildi.

Sosyal medyada konunun gündemleşmesi, bu konuyla alakalı olarak 30 binden fazla tweet mesajının atılması ve İMKANDER ile Özgür-Der ‘in düzenledikleri basın toplantısı üzerine Ankara yetimlerin sınırdışı kararını durdurma kararı aldı.

Fakat bu durum sorunun küçük bir kısmının düzeltilmesine yönelik bir çaba olarak görülüyor. Buzdağının görünmeyen kısmı ise “kalıcı bir çözüm”ü bekliyor. Sorunun temeli Türkiye’deki mültecilik hukukundan kaynaklanıyor. Türkiye’de en mağdur yabancılar ne yazık ki Kafkasyalı muhacirler. Pasaportları sebebiyle (Rus Pasaportu taşımaları sebebiyle ve Rusya’da Avrupa Konseyi üye ülke olması sebebiyle bu muhacirler hukuki olarak Avrupalı sayılmaktalar) Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği onlarla ilgilenmiyor. Sebebi ise Türkiye’ye gelmiş Avrupalı sığınmacıların hakkını korumak 1953’de Türkiye’nin de imzaladığı Cenevre Sözleşmesine göre Türkiye Cumhuriyeti’nin görevi. Avrupalı sığınmacılar BMMYK'nın görev ve sorumluluk alanına girmiyorlar. Türkiye ise üzerine düşen bu görevi yıllardır yerine getirmeyerek mağduriyetin daha da devam etmesine sebebiyet veriyor.

İMKANDER ve Özgür-Der tarafından düzenlenen basın toplantısıyla yaşanan sorunları gün yüzüne çıkarken mültecilerin yaşadıkları dramı da gözler önüne serdi. Haklarında sınırdışı kararı verilen Khava (Havva) Dzhebraiolava ve üç yetim torunu toplantıya katılarak Hükümete çağrıda bulundular. Dzhebraiolava Hükümete seslenerek: Üç torunumla birlikte sınır dışı edilmek isteniyorum, Türkiye müslüman bir ülke olduğu için buraya geldim. Sayın Erdoğan, sizde bir babasınız. Çocukların halinden en iyi  siz anlarsınız. Bu karar bana tebliğ edildiğince çok ağladım. Oğullarım şehid edildiğinde bu kadar ağlamamıştım" diye konuşunca salonda duygulu anlar yaşandı.

Toplantıda bir konuşma yapan İMKANDER Başkanı Murat Özer ise "Türkiye'de devlet eliyle mültecilere yönelik gayri-insani tutuma bir yenisi daha eklenmiş bulunuyor. Çeçen bir babaanne ve birisi akıl hastası üç yetim torunu hakkında verilen kararda Türkiye'yi terk etmesi, aksi halde sınırdışı edileceği ifade edilmektedir. Türkiye'de 1 yılı aşkın bir süredir yaşamını sürdürmekte olan ailenin evine polis memurları giderek "çocuklar" için ikamet izni talebinde bulunmaları tebliğ edilmiş, Babaanne Khava Dzhabrailova ve çocuklar Umar, Dzhabrail ve Magomed Khalimov ise 8.4.2013 tarihinde  ikamet başvurusunda bulunmuşlardır. Aile 22.04.2013 tarihinde İstanbul Emniyeti'ne çağrılarak sonucun kendisine bildirileceği ifade edilmiş ve TÜRKÇE bilmeyen Khava Dzhabrailova'ya sınırdışı kararı "yabancı uyruklu şahsın Türkçe bildiğinden tarafına okunup-doğruluğu anlaşıldıktan sonra birlikte imza altına alınmıştır" şeklindeki ibareyle birlikte imzalanarak tebliğ edilmiştir. Şu anda bu ailemizin yaşadığı sorunu aynı şekilde yaşayan başka aileler de mevcuttur. 2001 doğumlu yetim Valid Yandarbiyev'e de benzer gerekçelerle ikamet izni verilmemiştir." Diyerek Havva Teyze ve torunlarının yaşadığı süreci anlattı.

Özer: Kalıcı Çözüm İstiyoruz

Murat Özer, toplantı öncesinde Yabancılar Şube Müdürü Erkan Bey'in kendisini aradığını ve dünden beri Türkiye'nin en önemli gündem maddelerinden birisi haline gelen bu sorunun çözüldüğünü ve Havva Teyze'ye ikamet verileceğini aktardı.  Özer, bu tavırlarından dolayı yetkililere teşekkür ettiklerini söyleyerek, "Bu durumun çözülmesi yeterli değil. Çeçen ailenin yaşadığı süreç Türkiye'deki başta Kafkasyalılar (Çeçen-İnguş-Dağıstanlı-Çerkes-Tatar) olmak üzere  tüm mültecilerin yaşadığı dramı çarpıcı bir biçimde ortaya koymaktadır. Türkiye'de 1994 yılından bu yana herhangi bir hukuki statü sahibi olmadan yaşayan Kafkasyalı mülteciler, kimi zaman ikamet izinleri uzatılarak, kimi zaman iptal edilerek tamamiyle keyfi bir uygulamaya maruz bırakılmakta, topraklarını işgal eden Rusya'ya gönderilme tehlikesini her an yaşamaktadırlar."  şeklinde konuştu.

Özer Hükümetten soruna somut ve kalıcı çözümler getirmesini isteyerek: "Türkiye'de yaşamlarını zor şartlar altında sürdürmeye çalışan Kafkas mültecilerin yaşadıkları soruna kalıcı bir çözüm bulunması gerekmektedir. Mülteciler, mevzuatlara, kanuni düzenleme eksikliklerine ya da uluslararası çıkar hesaplarına kurban edilmemelidirler.  Türkiye Hükümeti'nden 23 Nisan Bayramı sebebiyle tüm dünya çocuklarının ülkemize davet edildiği bugün Kafkasyalı çocuklarımıza ev sahipliği yapmasını, eğitim ve sağlık hizmetlerinden tamamiyle mahrum olan bu çocuklarımızın yaşadığı drama kayıtsız kalmamasını, başta çocuklarımız olmak üzere tüm Kafkasyalı mültecilere yaşamlarını sürdürdükleri bu topraklarda hukuki bir statü verilmesini talep ediyoruz"dedi.

Kaya: "Mültecilere reva görülenler karşısında utanıyorum”

Daha sonra söz alan Özgür-Der Genel Başkanı Rıdvan Kaya'da Türkiye'nin ciddi bir mülteci sorunuyla karşı karşıya olduğunu ifade etti. Meclis’te 4 Nisan 2013 tarihinde kabul edilen “Yabancılar ve Uluslararası Koruma Yasası” ile mültecilerin sorunları yasal zeminde düzenlenmesine rağmen hantal bürokrasi ve işgüzar memurlar yeni mağdurlar üretmeye devam ediyor. Oysa bugüne kadar akıl almaz icraatlara imza atan mültecilik politikasına yapılan kanuni düzenleme ile çekidüzen veriliyor olması hak ve hukuk talep eden bütün kesimleri sevindirmişti. Nitekim bu değişikliklere göre; “yasa kapsamındaki hiç kimse işkenceye, insanlık dışı, onur kırıcı ceza, muameleye tabi tutulacağı veya ırkı, dini, tabiiyeti, belli bir toplumsal gruba mensubiyeti, siyasi fikirleri dolayısıyla hayatının, hürriyetinin tehdit altında bulunacağı bir yere gönderilemeyecek.” açık ifadeleriyle bugüne kadar yapılan yanlışa son verileceği ifade ediliyordu. Ancak haklar ve özgürlükler alanındaki düzenlemelerin bürokratik hantallığa kurban edilmesinin tipik bir örneği olduğunu düşündüğümüz yeni bir hukuksuzlukla karşı karşıyayız." dedi. Kaya konuşmasını şöyle sürdürdü: "Türkiye yapılan son düzenlemelerle mülteci kardeşlerimizin hak ve hukuklarını koruyan bir politika izleyeceğini ilan etmiştir. Hükümet yetkilileri, bürokratik hantallığın ve işgüzar memurların insafına terk etmeden hem hukukun hem de ahlakın gereği olarak muhacir kardeşlerimizin acil sorunlarını çözmek zorundadır. Bu ve diğer mülteci ailelerimize Türkiye topraklarında yaşamalarını sağlayacak gerekli işlemler başlatılmalıdır."

“Kafkasyalı mülteci” sorunu nasıl başladı?

SSCB’nin dağılmasının ardından Sovyetler Birliği’ne bağlı cumhuriyetler bağımsızlıklarını birer birer ilan ederken Kafkasya’da varlık gösteren devletlere bu hak tanınmadı. Çeçenistan'da Ekim 1991'de gerçekleştirilen seçimlerde bağımsızlık yanlısı Cevher Dudayev'in işbaşına gelmesinin ardından ülkede tek taraflı olarak bağımsızlık ilan edilmiş ve Çeçenistan-İçkeriya Cumhuriyeti, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, Afganistan ve Gürcistan gibi ülkeler tarafından tanınmıştır. Fakat, Rusya Çeçenistan’ı 1994 yılında işgal ederek, başta Grozni olmak üzere ülkenin tüm kentlerini yerle bir ederek yaşanmaz hale getirdi. Resmi olmayan rakamlara göre Çeçenistan’da Rusya tarafından öldürülen sivillerin sayısı 250 bin’i bulmaktadır. Bu tarihten sonra başta, Gürcistan, Azerbaycan, Batı Avrupa ülkeleri, Türkiye ve Ortadoğu ülkelerine olmak üzere, 250 bin civarında Kafkasyalı dünyanın çeşitli ülkelerine sığınmak zorunda kaldı. Bu dönemde Türkiye’ye sığınanlar geçici olarak yerleştirildikleri kamplarda 19 yıldır çalışma izinleri olmaksızın, hayırseverlerin gayretleriyle yaşamlarını idame ettiriyorlar. Savaşın ilerleyen aşamalarında Sömürgeci devletlerin devamlı surette yaptıkları gibi, Çeçenistan’da Rusya devleti yanlısı bir yönetim işbaşına getirilmiş, fakat Rusya’ya karşı verilen mücadele, Çeçenistan topraklarını aşarak asli sınırları olan tüm Kafkasya’ya yayıldı. Bu yeni durumla birlikte, Türkiye’ye sığınan kişilerin uyrukları, başta Çeçenler olmak üzere, İnguşlar, Kabardaylar, Çerkesler, Nogaylar, Malkarlar, Karaçaylar (Türk soylu) ve Dağıstan halkları olarak genişlemiştir.

Kamplar ve kapatılması sonrası yaşanan süreç:

Türkiye’de 3’ü İstanbul’da, 1’i Yalova’da olmak üzere 4 Kafkasyalı sığınmacı kampı bulunmakta idi. Bu kamplar 2012 yılında kapatılmış ve İstanbul'da bulunanlar İzmit İlimtepe mevkiindeki TOKİ Konutlarına, Yalova içindekiler ise şehir içerisinde kiralık evlere  yerleştirildiler. Burada yaşayanların bir kısmının güvenlik sebepli sığınmacılık durumları kalkmış olmakla birlikte, ekonomik olarak mağduriyetleri devam ediyor.

İstanbul'da kiralık evlerde barınanlar:

Rusya’nın 1999 yılında başlattığı ikinci saldırı dalgası sonucu Türkiye’ye gelen sığınmacıların durumu çok daha kötüdür. Bu ikinci grupta bulunan sığınmacıların büyük bir kısmı hala Rusya’ya karşı savaşmaya devam eden kişilerin eşleri, anne-babaları ve çocuklarından oluşuyor. Çoğunluğunu kadın, yaşlı ve çocukların oluşturduğu bu sığınmacı grubunun işgal altındaki ülkelerine dönebilme ihtimali yok. Can güvenlikleri tehlikede. Hatta sığındıkları bazı ülkelerde (Mısır ve Dubai örneklerinde olduğu gibi) Rusya’nın baskısıyla iade edilmişler ve bir daha kendilerinden haber alınamadı. İşte bu sebeple, İMKANDER  öncelikli olarak can güvenlikleri tehlike altında olan bu ailelere yardım etmeye gayret ediyor.

İMKANDER, barınma ihtiyacının temini sadedinde hayırseverler yardımıyla İstanbul’un bazı semtlerinde evler kiralanmasına önayak oluyor. Mültecilerin temel ihtiyaçlarının karşılanmasını ve sağlık hizmetlerinden yararlanmasına gayret ediyor. Bunun yanı sıra çocukların eğitimleri için kurulan Etüd Merkezi’nde Türkçe eğitimi başta olmak üzere Matematik, Sosyal Bilgiler, İngilizce ve Kafkas halklarının ortak dili haline gelen Rusça'da okuma-yazma gibi temel eğitim veriyor.  Derneğin yardımıyla İstanbul’un Başakşehir-Kayaşehir, Zeytinburnu, Beylikdüzü, Sefaköy, Gazi Osmanpaşa gibi semtlerinde 98 kiralık ev tutuldu. Bu evlerde 150 civarında aile barınıyor.

Hükümet Ne Yapabilir?

Tüm mağdur sığınmacılara mültecilik statülerinin verilmesi ya da Türk soylu halklara yapıldığı gibi “vatandaşlık” statüsünün tanınması mümkün. Elbette aynı zamanda, bu kişilere hayatlarını idame etmelerini sağlayabilmeleri için çalışma izni verilmeli ve bir müddet sonrada vatandaşlığa başvuru hakkı tanınmalı. Burada doğmuş olanlara doğrudan vatandaşlık hakkı sağlanmalı. Hükümet, tarihi, kültürel ve dini bağımız olan bu kardeşlerimize tıpkı 1986’da gelen Bulgaristan’dan gelen Türkler verildiği gibi Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlık hakkının verilmesini sağlamalıdır. Bu hak sağlanana kadar ise 1953 Cenevre Sözleşmesinin kendilerine sağladığı yasal mültecilik statüsünün verilmesi sorunların önemli bir kısmının çözülmesini sağlayacaktır.

Kafkasya Haberleri

Dağıstan’da işgalci Rus askerleri ve sinagoga saldırı
Emperyalist Rusya 159 yıl önce Çerkes halkını sürgün etmişti
Kadirov'un 'deprem bölgesine yardım' propagandası başarısız oldu
Grozni katliamını unutma!
Zelenskiy'den Kafkasya halklarına 'Şeyh Şamil' hatırlatması