Meclis Başkanı Mustafa Şentop’un üç gün önce gerçekleştirdiği Azerbaycan ziyareti sırasında Dağlık Karabağ sorununun çözümü için kurulan Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT) Minsk Grubu’nu meseleyi çözümsüzlüğe mahkum etmekle suçladı. Meclis Başkanı Şentop, Azerbaycan topraklarındaki Ermenistan işgalini kangrene dönüştürmek ve çözüm konusunda hiçbir irade gösterememekle suçladığı AGİT Minsk Grubu için diplomatik açıdan oldukça ağır bir hüküm cümlesi kurdu: “beyin ölümü gerçekleşmiştir”. Azerbaycan ve Türkiye açısından malumun ilamı olan bu hükmün muhataplarının Amerika, Rusya ve Fransa’dan müteşekkil devletler olması işin ciddiyetini ve ağırlığını da belirginleştiriyor.
“Üçüncü Aktör”e Kim Müdahale Edecek?
Meclis Başkanı Şentop’un Bakü’de Türkiye-Azerbaycan dayanışmasını bir kez daha vurguladığı gün Ermenistan Cumhurbaşkanı Armen Sarkisyan Avrupa Birliği ve NATO temsilcileriyle temaslar kurmak üzere Brüksel’e, Ermenistan Dışişleri Bakanı Zohrab Mnatsakayan da Moskova’ya gitmişti. Sarkisyan’ın NATO ve AB temsilcilerinden acil talebi “çatışmaları durdurmak ve ateşkes anlaşmasını yeniden canlandırmak için mümkün olan her şeyi yapmaları”ydı. Sarkisyan’a göre Karabağ krizi bütün bölgeyi ve uluslararası camiayı ilgilendiriyordu. Fakat NATO Genel Sekreteri Stoltenberg ile yaptığı konuşmada Sarkisyan Ermenistan-Azerbaycan savaşında askeri, diplomatik ve siyasi eylemleriyle rol alan çok tehlikeli bir “üçüncü aktör”e yani Türkiye’ye de dikkat çekti. Sarkisyan’ın “İslamcı teröristleri besleyip bölgeye getiren aktör” olarak Türkiye’yi suçlayıp enterne edilmesi için NATO’ya müdahale çağrı yaptığında Genel Sekreter Stoltenberg’in cevabı şuydu: “Karabağ uyuşmazlığında herhangi bir tarafın yanında değiliz.”
Peki, neden 30 yıl boyunca Azerbaycan topraklarının bir kısmını işgal altında tutmasına destek verilen Ermenistan bugün ortada kaldı? Sadece NATO ve AB değil Rusya’nın da sergilediği tavırlar Ermenistan’ın gerileyişine, savaş alanında bozguna uğrayışına deva olacak denli kararlı ve güçlü değil. İran’ın bile nefesi kesildi bu süreçte. Azerbaycan-İran sınırının Ermenistan işgalinden tamamen temizlenmesi ve Ermenistan-İran sınırındaki Ağbend sınır kapısının 27 yıl sonra geri alınmasıyla İran’dan gelen karayolu lojistiğinin tamamen önünü kesti. İran Cumhurbaşkanı Ruhani’nin heyecanla telefona sarılıp Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı araması boşuna değil. Çünkü İran, Rusya namına bir nefes borusu gibi diplomatik, istihbari ve askeri olarak Ermenistan’ı beslerken diğer taraftan İran basını da Türkiye’yle alakalı Amerika, Rusya ve Avrupa basınını aratmayacak kara propaganda metinleri yayınlıyor hala.
Kafkasya muhakkak ki beşeri ve siyasi açıdan olduğu kadar stratejik açıdan da zorlu bir coğrafya. Ancak Rusya ve İran eliyle örülen Kafkasya’daki zorlu duvarları aşmak için Türkiye uzun bir zamandır Azerbaycan’ın yanı sıra Gürcistan ve Ukrayna’yla da yakın temaslar kuruyor, önemli bir dizi anlaşmalar imzalıyor. Bu sebeple Ukrayna-Türkiye arasında sıklaşan diplomatik ve askeri temaslar, heyetler arası görüşmeler Rusya ve İran’la beraber Türkiye’deki Rusya-İran lobisini de tedirgin ediyor.
Risk ve Tehlikeler Tek Taraflı Değil
Gözden kaçırılmasın ve kritik önemi asla tahfif edilmesin: 20 yıla yaklaşan ve hemen hiçbir somut başarı elde edemeden Afganistan işgalini bitirmek isteyen NATO bölgeden kaçmak için fırsat kolluyor. Avrupa Birliği’nin ise Kafkasya’ya uzanmak üzere askeri anlamda ne cesameti ne de cesareti var. Ermenistan’a ancak diplomatik ve siyasi destek verebilirler ve belki bir miktar kredi açabilirler. Ermenistan’ı Moskova ve Tahran seferlerine eş zamanlı olarak Brüksel ve Washington yollarına düşüren siyasi-iktisadi kriz iklimi basit bir etken değil.
Rusya ve İran’ın ortaya çıkan boşlukta bütün bir bölgeye yönelik aç kurtlar gibi saldırgan politikalar yürütmesi yanıltıcı olmasın. Rusya arka bahçelerini kontrol hususunda dahi ciddi tedirginlikler ve güvenlik krizleri yaşıyor. Belarus ve Estonya’nın da Ukrayna ve Polonya gibi nüfuz alanından tamamen kopma riski çok yüksek. Demir yumruk politikası Belarus halkını sindiremiyor artık. Askeri açıdan halen ezici düzeyde çok güçlü olmakla beraber etnik ve mezhebi açıdan aynı havzada oldukları bölge halkları açısından bile Rusya’nın siyasi, iktisadi, kültürel, ahlaki hiçbir cazibesi bulunmuyor. İran’ın Ermenistan işgalini besleyen ve Azerbaycan’ı zayıf düşürüp yıpratmayı hedefleyen politikaları Tebriz ve Tahran başta olmak üzere ülkenin hemen bütün şehirlerinde protestolarla karşılık buluyor.
Evet, Türkiye ne Azerbaycan’da ne Suriye ve Libya’da ne de bir başka bölgede maceraya girmesin elbette. Ancak meseleyi bir macera arayışı olarak nitelemenin bizzat kendisi bir çeşit kara-propaganda olmasın. Türkiye’nin bölge politikalarında haklı olduğu yönleri vurgulamadan, tarihi ve hukuki-ahlaki sorumluluklarına dikkat çekmeden, bölgesindeki siyasi ve askeri güvenliğini hatırlamadan sürekli bir biçimde risk ve tehdit değerlendirmesi yapmak yanlıştır. Amerika ve Avrupa’nın, Rusya ve İran’ın, Suudi Arabistan ve Mısır’ın da risklerini sağlıklı bir biçimde değerlendirmeden sağlıklı bir analiz yapılamaz ve sağlam adımlar atılamaz çünkü.
Yeni Akit