Maun suresinden sonra inen ve İhlas suresi gibi nifaktan beri olmaktan söz eden (المقشقشتان) Kâfirun suresinin (Zemahşeri, h. 1407, IV: 808) “Kur’an’ın dörtte biri” olduğunu ifade eden ve İbn Abbas’a dayandırılan bir hadis mevcuttur ancak bu hadis için şöyle denilmektedir: “Yeman İbnu’l-Muğire dışında kimseden duymadığımız garip bir hadistir.” (Tirmizi, 1998, V: 16). Bu yazıda ayetlerini ele alacağımız Kâfirun suresi meali şöyledir: “De ki: Ey kâfirler! Ben sizin taptıklarınıza tapmam. Siz de benim taptığıma tapıyor değilsiniz. Ben sizin taptıklarınıza tapacak da değilim. Siz de benim tapmakta olduğuma tapacak değilsiniz. Sizin dininiz size, benim dinim banadır.” (Kâfirun, 109: 1-6).
Birtakım müşrikler Rasulullah’a, “Bir sene biz Allah’a tapalım bir sene de sen bizim ilahlarımıza tap.” teklifinde bulundular. Allahu Teala Rasulü’ne şöyle demesini emretti: “Ey Allah’a karşı nankörlük edenler! Şu anda ben sizin taptıklarınıza tapmam. Şu anda siz de benim taptığıma tapmazsınız. Sizin geçmişte taptıklarınıza tapacak değilim. Şu anda benim taptığıma da gelecekte siz tapacak değilsiniz.” Allah’tan Rasulü’ne gelen bu hitap, müşriklerin önde gelenlerine yöneliktir. Onların asla inanmayacakları Allahu Teala önceden bildiği için Rasulü’nden onların iman etmesi konusunda ümit beslememesini istemektedir. Müşriklerin işkenceleri artırması, bu ayrışmanın netleşmesinin ardından başlamış olabilir. Yukarıdaki ayetlerde kastedilen kimselerin bir kısmı Bedir’den önce eceliyle bir kısmı da Bedir’de öldürülmüştür (Taberi, 2000, XXIV: 661-662). Onların bu taleplerine benzer bir talep olmuş olmalı ki Allahu Teala başka bir ayette Rasulü’ne şöyle demesini öğütlemektedir: “De ki: Ey cahiller! Bana Allah'tan başkasına kulluk etmemi mi emrediyorsunuz?” (Zümer, 39: 64). Nüzul sırasına bakıldığında daha sonra inen Zümer suresinde tavır konulan kimselere cahiller, Kâfirun suresindekilere ise kâfirler denilmesi dikkat çekicidir.
Surenin orta kısmında Allahu Teala Rasulullah’tan şirki reddetme bağlamında Ben sizin taptıklarınıza tapmam. (…) Ben sizin taptıklarınıza tapacak da değilim. diye önce kendi pozisyonunu netleştirerek söze başlamasını, ardından da inkârcıların durumunu gündeme getirmesini isterken, surenin son cümlesinde önce kâfirlerden başlamasını yani Sizin dininiz size benim dinim bana demesini öğütlemektedir.
Kâfirun suresi ayetlerinde söz edilen inkârcıların iman etmeyeceklerinin söylenmesi, risaletin hakikatine de delildir ve bu bilgi onların ömrü sona ermeden vahiy aracılığıyla Peygamber (s)’e bildirilmiş olmaktadır. Ancak ifadenin genelliği gözden uzak tutulmamalıdır. Yani imanlarından ümit kesilecek kimselerin kimler oldukları isim isim belirtilmemiştir. Zaten tüm ileri gelen kâfirler de –Ebu Süfyan ve Hind gibi- inkârcı olarak ölmemişlerdir.
Surenin sonundaki Sizin dininiz size benim dinim bana ifadesine anlam olarak benzeyen başka bir suredeki ayet şöyledir: “Onlar seni yalanlarlarsa de ki: Benim işim bana, sizin işiniz de size aittir. Siz benim yaptığımdan uzaksınız, ben de sizin yaptığınızdan uzağım.” (Yunus, 10: 41). Kâfirun suresinin son ayetindeki Sizin dininizden kasıt inkâr (küfür), dinimden kasıt ise İslam’dır. Sizin dininiz size benim dinim bana ifadesinden sonra artık her iki kesimde de bir değişim ihtimalinin beklenmesinin anlamsız oluşu ve iki kesim arasında bir çekişmenin yaşanacağı kesinleşmiş olmaktadır.
Kâfirun suresi neyi reddedeceğimize vurgu yaparken, Kur’an’daki sıraya göre üç, nüzul sırasına göre dört sure sonraki İhlas suresi nasıl inanacağımızdan söz etmektedir. Kâfirun suresindeki taptığınıza ifadesinde kullanılan mâ tahkir anlamı içermektedir. Taptığıma ifadesinde de aynı bağlaç kullanılmaktadır ancak orada kastedilen bâtıla değil hakka tapmaktır, yani herhangi bir tahkir anlamı söz konusu değildir.
***
Tirmizi, Ebu İsa (ö. h. 279), Sünenü’t-Tirmizi, 6 c., Daru’l-Ğarbi’l-İslamî, Beyrut, 1998.
Taberî, Muhammed bin Cerir (ö. h. 310), Câmiu'l-Beyan an Te’vîli Âyi’l-Kur'an, 24 c., Müessesetü’r-Risale, Beyrut, 2000.
Zemahşerî, Mahmud b. Ömer (ö. h. 538), el-Keşşâf an Hakâiki Ğavamidi’t-Tenzîl ve Uyûni’l-Ekâvil fî Vucûhi’t-Te’vil, 4 c., 3. bs. Daru’l-Kitabi’l-Arabi, Beyrut, h. 1407.