BERKAN’IN son kitabından: Davette Doğan’ın yanında Yılmaz ile Bila da vardı. Görüşmeyi Yılmaz’a sordum. “Kafayı yemiş bunlar, bıraksan darbe yapacaklar ancak cesaret edemiyorlar” dedi.
bu sözler İsmet Berkan’ın yeni çıkan kitabı “Asker bize iktidarı verir mi” den. Cümlenin geçtiği paragrafı okuyalım:
“Davetliler arasında Doğan Grubu’nun patronu Aydın Doğan da vardı ve Aydın Bey bu davete tek başına değil yanında iki gazeteciyle gitmişti: Milliyet’in o dönemki Genel Yayın Yönetmeni Mehmet Yılmaz ve Ankara Temsilcisi Fikret Bila. Görüşmeyi Mehmet Yılmaz’a sorduğumda, “Kafayı yemiş bunlar, bıraksan darbe yapacaklar ama cesaret edemiyorlar” demişti edindiği izlenimleri aktarırken. Benzer biçimde Doğuş Yayın Grubu’nun sahibi Ferit Şahenk ve Akşam Gazetesi ile Show TV’nin sahibi Mehmet Emin Karamehmet ile de görüşmüşlerdi. İstenen belliydi: 28 Şubat’taki gibi işbirliği yapılması ve darbe ortamı yaratılması. Ama görüştükleri patronların tamamından hayır cevabı almıştı komutanlar.”
Berkan’ın kitabının 76. sayfasında bahsettiği bu görüşme, Özden Örnek günlüklerinden biliyoruz ki 10 Ocak 2004 tarihinde Jandarma’nın Anıttepe’deki tesislerinde yapıldı.
Peki Berkan’a bu toplantıyı “Kafayı yemiş bunlar, bıraksan darbe yapacaklar ama cesaret edemiyorlar” diye özetleyen troçkist genel yayın yönetmeni, ertesi günkü gazetesinde bu dokuz sütuna manşetlik, tarihe geçecek haberi nasıl vermiş dersiniz?
Bilmiyoruz çünkü vermemiş.
11 Ocak 2004 günkü Milliyet’te, toplantıya katılan Fikret Bila’nın herhalde o toplantıda duyduğu “10 binlerce asker geçecek” başlıklı Irak savaşıyla ilgili bir haber var.
Gazetenin genel yayın yönetmeni Yılmaz’ın yazısının başlığı eğer Sarıkız gibi bir şifreli mesaj değilse: Yaşlanacağım Kadın Askerler darbe hazırlığı yapıyor haberini dört başı mamur hazırlamak için beklemiş olabilirler diye iyi niyetimizi koruyalım. Ertesi günkü Milliyet’e bakıyoruz. Manşet: Kravatlı Savunma. Başbakan Erdoğan’a türbandan yüklenen bir manşet. Sonraki günün manşeti: Molla Demokrasisi. ‘İran’a söylüyorum Türkiye sen duy’ minvalinden bir masa başı haberi. Herhalde o toplantılardaki rahatsız generallere selam çakılmış bu manşetlerle...
Bugün “Basın susturuluyor” diye bağırıp çağırmayı bırakın. Özgür basını esas siz susturdunuz.
Demek ki üç yıldır boşuna iddianameler arasında gerçeği bulmak için kaybolduk. Gerçek aslında herkesin malumuymuş. Yedi yıl geç olsa da mesleğinizin gereğini yapıp gerçeğin ortaya çıkmasına yardımcı olun beyler...
Yoksa tarih sizin için de şöyle diyecek: Kafayı yemiş bunlar, Cumhuriyeti kurtarmayı bıraksalar gazetecilik yapacaklarmış, ama cesaret edememişler...
Cadde ağladı be...
Gün gelmiş o da İstiklal Caddesi’ne düşmüştü işte... Cumhuriyetin en sarı saçlı, en mavi kanlı vatandaşı, bütün kudretlilerin dostu, plaketlere, övgülere doyamamış televizyon yıldızı, şık takımlarını giymiş, kravatını, mendilini, kol düğmelerini takmış, ekran yüzünü, tek küfür etmemiş kibar, bol Atatürklü Türkçesini almış, makosen ayakkabılarıyla caddenin yürünmekten kırılmış taşlarını arşınlıyordu.
Kortejin hemen önünde zincirlere tutuşturulmuş Azadiya Welat gazetesinin arkasında görünen oydu işte: Son 40 yılın en şöhretli, en kudretli gazetecisi, çocukluğumuzun rol modeli. Cumhuriyet bir televizyon programı olsa sunuculuğunu kimseye bırakmayacak rejimin altın çocuğu.
En büyük araştırmacı gazetecilik başarısına, daha mesleğin başında bu ülkede neyin araştırılıp neyin araştırılmaması gerektiğini araştırıp bulmasıyla imza atmıştı.
Hepsi şöhret, debdebe içinde geçmiş 40 yıllık gazetecilik kariyerinin içine, köşebaşı fırınında hayatını sürdüren bir kara fatmanın bile girip, 17 bin faili meçhulden tek birinin girememesinin sırrı buydu.
Tarım ilacını hıyarlara basan kurnaz çiftçileri, traktörde bile kafalarına bone taktırarack kadar korkutmuştu ama 40 yıldır memleketi yöneten, işledikleri suçlar son birkaç yıldır üzerimize sağanak gibi yağan tek bir generali korkuttuğu görülmemişti.
Televizyondan yetim hakkı yiyenlere, hırsızlara, kötülere Hodri Meydan çektiği yıllar boyunca Türkiye’de açık açık bankalar soyuldu, 1 milyon kişi köyleri yakılıp sokağa bırakıldı, binlerce çocuğun babası bir gece yarısı sokak ortasında vuruldu.
Onun Arena’sının kapısından üniversite kapılarından kovulan başörtülü kızlar, kocası kaybedilmiş Kürt kadınlar giremedi.
Yürüdüğü bu caddede, 1995 yılında gazeteciler, yazarlar, aydınlar, bir gece önce bombalanan Özgür Gündem gazetesini satarken o yoktu. 1996’da polis, gazeteci Metin Göktepe’yi katledince yürüyenler arasında da yoktu. 2007’de Nokta dergisi Darbe Günlükleri nedeniyle basılınca caddede Nokta dergisi satanlardan da değildi.
Olsun. Madame Tussauds Müzesi’nden İstiklal Caddesi’ne. Bir daha karşınıza çıkmayacak, mutlaka görülmesi gereken tarihi bir andı. Rejimin altın çocuğu sokakta adalet mi arayacaktı? O değil, onu bu hale düşürenler utansın.
TARAF