“Kafasını neden kazıttıysa başını da aynı nedenden örttü”

​​​​​​​Batılı agnostik medya Sinead O’Connor’un müslüman oluşunu, onun hayatının bir savrulmalar hikayesi olduğu algısını sinizmle harmanlayan bir acıma diliyle verdi hep.

Nihal Bengisu Karaca, HaberTürk’te yayınlanan yazısında geçtiğimiz hafta vefat eden İrlandalı Müslüman sanatçı Sinead O’Connor hakkında yazdı:

Pek çok kişi için Sinead O’Connor masum yüzüne bir damla gözyaşı kondurduğu yakın çekim video klibine eşlik eden o muhteşem şarkıdır: “Nothing Compares 2 U”.

Alaturka betimlemeyle: Benzemez kimse sana.

“Doktora gittim ve tahmin et ne dedi, kızım ne yap ne et, eğlenmeye çalış dedi. Ama o bir ahmak. Çünkü hiçbir şey senin yerini tutmaz”

Giden gitmiş, geride kalan onun arka bahçeye diktiği çiçeklerin solmasını izlemiştir.

15 gün ve 7 saat olmuştur ve hayat artık cıvıldamayan bir kuş gibi yalnız, anlamsızdır.

Bu şarkının hakkını vermek için kendini terk ettirmeyi en az bir kez düşünmüşsündür.

Sırf bu şarkı yüzünden ve Connor’un onu söyleme şekli sayesinde, aşk acısı irtifa kazanmıştır çünkü.

Aşk acısı bir haktır artık, engellenemez.

Lakin gerçekte şarkı Prince tarafından yazılmıştır ve aşk Prince’in umrunda değildi.

Sinead O’Connor’un şarkıyı sergilerken gösterdiği sahici performans ise dizeleri annesinin ölümüne etiketlemesindendi.

KAPANMAYAN YARALAR, PATLAMAYA HAZIR SİLAHLAR

Çocukken annesinin fiziksel şiddetine uğramış, boşanmış ebeveyn çocuğu olmaktan yara almış Connor, anaokulundaki oyunlarda top gibi büzüldüğü için öğretmeninden tebrik aldığını ama kimsenin bu hareketi nasıl bu kadar hızlı ve iyi yaptığınu sorgulamadığını anlatmıştı otobiyografisinde. Sebep her an gelmesi muhtemel dayağa önlem refleksiydi.

Trafik kazasında annesini kaybettiğinde, onu daha sonra ne kadar çok özleyeceğini bilmiyordu henüz. Evine gitti, odasını topladı ve duvardan tek bir şey aldı: Papa’nın fotoğrafını.

Zamanı geldiğinde patlatacağı bir silah olarak. 1992’de Saturday Night Lives gösterisinde canlı yayında yırtacaktı onu.

Sinead O’Connor kalbi avuçlarının içinde gezen ama dili bazen kurumların bazen insanların üzerine kamyon gibi iniveren arızalı bir ruhtu. Savaş hakkında, kadın hakları hakkında her konuda konuşuyordu. Şarkıcıdan çok aktivistti. Feminist olarak etiketlenmeyi sevmiyordu ama kadınların değerini yükseltmeyi de görev addediyordu.

Wrecking balls klibinde düpedüz anadan üryan olan Miles Cyrus’a bir öğretmen edasıyla girişmesinin nedeni de buydu.

“Müzik endüstrisinin seni bir fahişeye çevirmesine izin verme” içerikli bir mektup yazdı ona.

Mektupta, “Bu insanlar seni soyunarak veya bir çekici yalayarak daha cool görüneceğine inandırıyor olabilirler” diyor ve nasihatini yapıyordu: “Bir kadın olarak kendinizi gerçek anlamda güçlendirmeniz, gelecekte erkeklerin sizden para kazanması için vücudunuzu veya cinselliğinizi sömürmeyi reddetmenizle olacaktır.”

Bilmediği hissetmediği bir şeyin kof kabadayılığını yapmıyordu Connor. Hakikiydi ve tam da buradan yaralıydı.

Rememberings (Hatırlamalar) adını verdiği otobiyografisinde ilk ‘hatırlamayı’ seçtiği şey, kafasını tıraş etmeye karar verdiği anısıydı nitekim.

Bir plak yöneticisinin saçlarını uzatmasını ve “kısa etekler, yüksek topuklu ayakkabılar giymesini ve makyaj yapmasını önermesinin ardından saçlarını kazımıştı kadın.

Tek sebebi de görünüşü ve “cinselliği” nedeniyle “satılmak” istememesiydi. Ve yaşadığı zaman zarfında on günde bir saçlarını kazıdı.

Yıllar sonra başını örttüğünde bile.

SAÇLARINI NEDEN KAZITIYORSA BAŞINI DA O YÜZDEN ÖRTTÜ

Batılı agnostik medya Sinead O’Connor’un müslüman oluşunu, onun hayatının bir savrulmalar hikayesi olduğu algısını sinizmle harmanlayan bir acıma diliyle verdi hep.

Acıklı bir hayatı olduğu doğruydu.

Ama İslam’ı seçmesi hayatını verdiği arayışlarda ve yükselttiği itirazlarda yüzde binbeşyüz samimi olduğunu göstermiş oldu.

Nasıl ki Kurt Cobain intihar ettiğinde “Adam bütün pesimizminde samimiymiş, rol yapmıyormuş” duygusu yokladı içimizi, aynen öyle, Connor müslüman olduğunda da benzer bir şeyi düşünmüştüm. Saçlarını kazıtması veya öfkesi dikkat çekmek için değilmiş.

Kafasını neden kazıttıysa başını da aynı nedenden örttü.

Hiç kuşku yok ki, kadın bedeninini ‘satılık’ yapan leş bir endüstrisinin tercihlerine duyduğu tepkinin İslam’ı seçmesinde payı vardı.

Ama elbette tek neden bu değildi.

Asıl neden bir arayan olması bana kalırsa. Müzik yolunda sık sık inançla kesişen durakları seçmesi.

İrlanda gibi katolik bir ülkeden çıkıp canlı yayında “Papa fotoğrafı yırtmak” iyi bir fikir değildi. Ama kadın herkesin gittiği yoldan gitmekle ünlü değildi ki.

Annesinin odasından aldığı fotoğrafı, fiziksel tacize uğramış bir çocuk olarak, çocuk tacizini örtmeye çalışan kiliseye tavır almakta hak sahibi olduğunu düşünüyordu epi topu.

Mesele din değildi, dini kendisine pelerin yapanlardı özetle.

Cross Rhythms web sitesine verdiği bir röportajda “Din hakkında ne söylersem söyleyeyim, aslında dini seviyorum” demişti. “Farklı dinlerdeki aşktan çok ilham alıyorum. Eleştirilerim sevmemekten değil. Ne demek istediğimi anlıyor musunuz? Sadece bazen, Tanrı’nın doğasının belki de yanlış bir şekilde, pek çok insanı itecek şekilde tasvir edildiğini düşünüyorum.”

Hakeza inanç ve maneviyat, şarkıcının ilham kaynaklarının baştacıydı aslında. İncil de dahil olmak üzere çeşitli ruhani metinlerden esinlenen dizeler, Connor’ın otuz yıllık çalışmalarına mebzul miktarda sirayet etti.

İNANÇ ŞARKILARI….

Aşk, kurtuluş ve kabul… Şarkıları bu mefhumlara dair arayışların izleriyle dolu.

2000’deki albümü Faith and Courage, alaycı bir dünyanın inançla giriştiği güreşe göndermeler içeriyordu.

O’Connor kah içindeki evrende yol alırken cevapları ruhun rehberliğinden aldığını söylüyor, kah Hold Back the Night’ta olduğu gibi ışığa doğru yürümek istediğinden bahsediyordu.

2007 albümü Theology, açıkça Eski Ahit mezmurlarından ilham alıyordu.

“If You Had a Vineyard”, Isaiah ve Jeremiah’tan pasajlara dayanırken “Whomsoever Dwells” en sevdiği Mezmur 91’ den sözler içeriyordu.

2014’te çıkan “I’m Not Bossy, I’m the Boss” isimli şarkı kendini sevmenin yanısıra kefaret, iç huzuru ve gönül dinginliği arayışının parmak izlerini taşıyordu. Take Me to the Church‘te de tüm bunlar yeniden özetleniyordu.

1999’da ayrılıkçı bir Katolik mezhebi tarafından rahibe olarak atanmasını ve Magda Davitt adını almasını da ekleyelim. Christian-Rock gibi spesifik bir türde şarkılar yapmasını da.

Hristiyanlıkla hiç de fena olmayan bağlar kurmuş bir sanatçının müslüman olması oradan oraya savrulmak değil, daha derine inmek olarak okunmalıdır.

Ancak tabii ki öyle görülmedi.

Altı yılını bazen kliniğin içinde bazen kliniğin dışında geçirmiş olmasını, geçmişte kendisine konulmuş bipolar teşhisini vs. gerekçe göstererek, ama en çok da Saturday Night Lives’ta Papa 2. Jean Paul’un fotoğrafını yırtmasına kurularak yaptığı her şeyi ‘delilik’ perspektifinin içine sıkıştırmaya çalıştılar.

Hem de öyle böyle değil.

TÜM KARARLARINI ‘DELİLİK’ İTHAMIYLA DEĞERSİZLEŞTİRMEYE ÇALIŞTILAR

Bob Dylan ‘ın yardım konserinde sahneye çıktığında kalabalık tarafından yuhalandı. “Piçlerin seni üzmesine izin verme” diyerek destek çıkan söz yazarı Kris Kristofferson’ın onayı bile, performansı boyunca yuhalanmasını engelleyemedi. Heckler’ları susturmayı başaramadı. Kristofferson o gece “Onun adı cesaret ve dürüstlükle eşanlamlı hale geldi,” dedi, ancak O’Connor’ın hiçbir şarkısı artık ABD’de rekor kırmayacaktı. Dahası, Pesci onu tokatlamakla tehdit etti. Madonna magazin yıldızı seks suçlusu Joey Buttafuoco’nun bir fotoğrafını Sinead O’Connor’u taklit ederek yırtıp alay etti. Ulusal Etnik Örgütler Koalisyonu albümlerini ezmek için bir silindir kiraladı ve kınama yayınladı. Washington Times ona “saf nefretin yüzü” olarak etiketledi. Frank Sinatra ise ona “aptal bir fahişe” adını verdi.

Grammy ödüllerini boykot ettiğinde zaten deli damgası yemişti Connor, ama Papa fotoğrafı yırttığı gösteri ile itibarı da kariyeri de tehlikeye girmişti.

“Bunu yaptığım için üzgün değilim. Harikaydı,” diyor, Newyork Times’a verdiği röportajda. “Ama çok travmatikti,” diye ekliyor. Yalnızlaştırılma ve sistematik karalama dönemi başlıyor o günden sonra.

ERKEN SÖYLEDİ, GEÇ DE OLSA HAKLI ÇIKTI

Şarkıcıdan fazlası olmanın bedeli ödedi kadın.

Protest bir ruhtu ve sonucunda haklı çıktığı şeyleri fazla erken protesto eden biriydi.

Zaman çok az insanı haklı çıkarır.

1992’de Papa’nın fotoğrafını canlı yayında yırtmasına gerekçe teşkil eden çocuk tacizi iddiaları Connor’un gösterisinden tam on yıl sonra kilise tarafından kabul edildi.

Kapağına Kim Kardashian’ı alan Rolling Stone’u zehir zemberek eleştirmiş, ‘Müziği yok etmekle’ suçlamıştı ve evet müzik bugün bitmeye yüz tutmuş sayılır. Hem de tam olarak Rolling Stone gibi yerlerin popolara ve memelere itibar etmeyi müzik kritiklerine tercih etmesinden dolayı.

Sözün özü ana akım müzik sektörü sivri dilli, cinselliğini satmayı reddeden, kitlesiyle arasına hiyerarşik mesafe koyamayan, sosyal medyadaki paylaşım çılgınlığı başlamadan yıllar önce bile her sorununu internette insanlarla paylaşan ama kalabalıkların nabzına şerbet veremeye de yanaşmayan, Bob Gekdof’un deyimiyle kalabalıkları ‘tavlayamayan’, protest kızgın İrlandalı kadını dışladı.

Özgün bir duruşu, hakikat arayışı ve kırılgan ruhsallığı ‘delilik’ olarak yaftalandı.

O yüzden 2018’de müslümanları sevindiren ve mutlu eden hidayet hikayesi de bu muameleden nasibini aldı.

“MÜSLÜMANLIĞIMLA GURUR DUYUYORUM”

O sırada 51 yaşındaydı. Ekim 2018’de şöyle yazdı sosyal medya hesabına: “Bu, Müslüman olmaktan gurur duyduğumu duyurmak içindir. Bu, herhangi bir entelektüel ilahiyat yolculuğunun doğal sonucudur. Bütün kutsal metin çalışmaları İslam’a götürüyor ve İslam diğer tüm kutsal metinleri gereksiz kılıyor. Bana (başka) yeni bir isim verilecek. İsmim ‘Şuhada’ olacak.”

Şüheda Sadakat ismini seçti.

İrlanda Müslüman Barış ve Entegrasyon Konseyi’nden Şeyh Dr. Ömer El-Kadri adlı bir imam ihtidaya yardımcı oluyordu.

Birlikte Kelime-i Şehadet getirdiler ve Kuran’dan ayetler okudular.

Kadri, Connor’un kararından gurur duyduğundan bahsederek “Şüheda’nın doğru bir ruhu var ve kutsal yazılarla her zaman güçlü bir bağlantısı oldu” dedi.

O’Connor’ın hayatında karşılaştığı ‘birçok zorluğa’ atıfta bulunarak şunları ekledi: “Shuhada’yı dünyanın dört bir yanındaki ve burada İrlanda’daki küresel aile olan Ümmet’e sıcak bir şekilde alıyoruz ve bir aile gibi onu da, yeni canlanan ruhani yolculuğunu da destekleyeceğiz”

Sinead ‘Shuhada’ Connor ise hesabına “Bugün burada beni ümmetin arasına kabul etme nezaketini gösteren tüm Müslüman kardeşlerime çok teşekkür ederim. Şefkatinizin benim için ne kadar önemli olduğunu hayal bile edemezsiniz” diye yazdı.

Daha sonra Nike’ın “Just do it” sloganının yanında başörtülü bir fotoğrafını paylaştı ve bu paylaşımı kadınlara ‘Başörtüsü tak” mesajı vermesiyle bağdaştırıldı.

Fotoğrafın altına şu mesajı yazmıştı “Vücudumu aldın, aklımı aldın, çocuklarımı aldın ama asla sesimi alamayacaksın”

Şarkısını söylemeye ve savaşını vermeye devam ediyordu.

Ezan okuyor, telaffuzu için özür diliyor ve kadınların da ezan okuması gerektiğini söylüyordu.

Başörtüsü ve uzun elbisesi ile sahneye çıkıyor, canlı performanslar yapıyor, görüntüsünü yadırgayan ama şarkı söylemeye başladığında ensesindeki tüyler havalanan ve kendisini onun sesine bırakan izleyicisine ulaşmaya devam ediyordu.

2019’da İrlanda’nın The Late Late Show programında Ryan Tubridy ile yaptığı bir röportajda, İslam’a olan yolculuğundan bahsetti.

“Tanrı hakkındaki ‘gerçeği’ bulmaya çalışarak farklı dinlerin kutsal metinlerini incelemeye başladım… Bir dine mensup olacağımı hiç düşünmemiştim; İslam hakkında çok fazla önyargım olduğu için İslam’ı en sona bırakmıştım. Ama sonra okumaya başladığımda ve Kuran’ın sadece ikinci bölümüne kadar geldiğimde, ‘Aman Tanrım, evdeyim’ dedim. Hayatım boyunca Müslümandım ama bunu farketmemiştim”

Başörtüsü takması sorulduğunda ise şöyle yanıt veriyordu. “ Kendimi İslam’ın sufi yorumuyla bağdaştırıyorum ve aslında başörtüsü takmamla ilgili bir zorunluluk da yok. Başörtüsü takmam gereken yaşta değilim ( Çünkü bizde yaşananın aksine, tesettür esasında genç kadınlar içindir ve Sinead bunu söylemeye çalışıyor- NBK’nın notu) Başörtüsünü sevdiğim için takıyorum”

Çıktığı her yayında en ufak bir apolojetik savunmaya geçmeden “Müslümanlığımla iftihar ediyor ve gurur duyuyorum” ifadesini kullanıyordu.

“Ben kendimi yeni müslüman olmuş hissetmiyorum. Müslüman oluşumun çok uzun zaman öncesine dayandığı kanısındayım. Dolayısıyla ona yeniden döndüğümü düşünüyorum”

‘Her çocuk islam fıtratı üzerine doğar’ ayetini kendi yolculuğundan süzerek içselleştiriyordu.

Tartışmalı ifşaatlarından ve iddilarından da geride kalmıyordu.

Kendisine yaşlı bir kadın olduğunda paylaşma sözü verdiği önemli detayları da müslümanlığından gurur duyduğunu aktardığı yayınlarda ortaya koyuyordu.

Bunların arasında en önemli olanı kendisini star haline getiren “Nothing Compares 2 you” ve söz yazarı Prince hakkındaydı.

Prince sözlerini yazdığı şarkı sayesinde ünlü olan Sinead’in kendisine kul köle olmamasından ve başına buyruk tavırlarından rahatsızdı ve bir akşam evine davet ettiği Sinead’i dövmeye çalışmış, yaya bir halde kaçan kadını otoyolda aracıyla takip eedip kovalamıştı.

OĞLUNUN İNTİHARINDAN SONRA…

No Veteran Dies Alone adına bir albüm hazırlığındaydı. 2014’ten beri yaptığı en uzun soluklu iş olacaktı.

Ancak trajik bir olay oldu. İkinci evliliğinden olan oğlu Shane psikolojik sorunları nedeniyle kaldığı klinikten kaçarak Ocak 2022’de intihar etti. Bu kahredici kayıpla sanatçının ikinci manevi ve müzikal doğumu yeniden ve bu kez çok daha ağır bir meydan okuma ile karşı karşıya kaldı.

Doğal olarak büyük bir acının pençesine düştü.

Son tweetinde Shane’in bir fotoğrafını paylaşarak şunu yazdı: “O zamandan beri ölümsüz gece yaratığı olarak yaşıyorum. O benim hayatımın aşkı, ruhumun lambasıydı. İki yarıda tek bir ruhtuk. O beni koşulsuz seven tek kişiydi. Onsuz kayboldum” diye yazmıştı.

Kayıptı. Aradı. Buldu. Bulundu. Ve tekrar kayboldu.

Dublin banliyösünde başlayan tutkulu bir yetenek Güney Londra’daki bir evde son buldu.

Ruhu şâd olsun.

***

Şimdi bütün gözler ölümüne kilitlenmiş durumda.

Basın ‘şüpheli ölüm’ diye nitelendirse de, polis naaşı hareketsiz halde yatar poziyonda bulunmuş olan Sinead O’Connor’un ölümünde görünür bir şüpheli hal tespit edemedi.

Londra İç Güney Adli Tıp Mahkemesi, tıbbi bir ölüm nedeninin bildirilmediğini ve otopsi yapılacağını söyledi. Mahkeme, sonuçların “birkaç hafta” sürebileceğini ve soruşturma gerekip gerekmediğine ilişkin kararın, sonuçlar öğrenildiğinde verileceğini ifade etti.

Sinead ‘Shuheda’ Connor’un kederden öldüğünü düşünmek için çok fazla sebep var.

Ancak bu elbette üzerine düşülecek, itina ile bakılacak bir ölüm olacak.

Sivri dilinden, eleştirilerinden ve en son müslüman olarak yeni bir ‘rol model’ oluşundan fazlasıyla rahatsız olanların, sanatçının geçmiş ruhsal iniş çıkışlarını ya da girdiği yeni ‘community’yi mazeret ederek bu ölümden bir parça et koparmaya çalışacağını öngörmek için kahin olmaya gerek yok.

Öte yandan Sinaed O’Connor’un hidayetinde rol oynayan ve ümmet adına onu bağrına basan İrlanda Müslümanları Barış ve Entegrasyonu Konseyi Başkanı Şeyh Ömer El Kadri’den bu ölüm hakkında bir açıklama aradım, ama bulamadım. Eh, herhalde onların da adli tıp mahkemesinin açıklamasını beklediğini varsayabiliriz.

Çünkü bir starı kendi saflarına katmanın verdiği başarı ve ‘haklılık’ her zaman duyurulmaya değerdir ve bu başarıya her zaman kameralar eşlik eder. Ama zor ya da tartışmalı anlar geldiğinde şefkatli kolların gevşediği de vâkidir.

Haksızlık etmeyelim, İrlanda Dublin İslami Kültür Merkezi’nden Dr. Ali Selim, merhum şarkıcının ailesinin cenazesini ayarlamak için henüz camiyle iletişime geçmediğini, ancak böyle bir talep olursa memnuniyetle karşılanacağını söyleyerek Dublin’li Müslümanlar adına insani görevini yerine getirmiş ve eklemiş, “ Tabii ki Müslümansa ve ailesi de onay verirse. O durumda onun için İslami cenaze işlemlerini kolaylaştırmaktan memnuniyet duyarım”

“Müslümansa” mı?

Bu sözü duyan herkes önce zarif öneriyi duyar, ama bu ifadeyi de merak eder.

Acaba 2018’de kameralar önünde gerçekleşen ve sosyal medyada yayınlanan ihtida seremonisinden bu yana bazı şeyler mi değişti, topluluk ile Şüheda arasındaki bağlar mı gevşedi ?

Bilmiyoruz.

Umarım ölümü farklı politik tutum, farklı din ve kültürler arasındaki tartışmayı tetiklemez.

Gerçi öyle olursa da bu Sinaed’in şanıyla gayet tutarlı olur.

Zira, Pretenders’in solistinin dediği gibi, “O eğlenceli bir insandı, tam bir isyankardı ve aynı zamanda eşek arısı yuvalarını dürtmeden duramayan bir melekti”

***

Acıların ve kederin nihayet son buldu yalnız melek. Mekanın cennet olsun. Allah her daim aradığın şefkati senden esirgemesin. Amin.

Yorum Analiz Haberleri

Görsel kültürün fıtrata etkisi
Ümmetin ihyasında öğretmenlerin rolü
Kâbe acilen bu müptezellerin elinden kurtarılmalıdır!
“İsrail neden bir haydut devlettir?”
CHP ile laiklik anlayışınız farklı, peki Anıtkabir anlayışınız aynı mı?