Mecid1olan Kuran’a yemin olsun.
Değişimin, dönüşümün fıtrata uygun gerçekleşmesi için, üstün ve şerefli Kur’an hakkı için…
Toplum’un ve insanların iç dünyalarının hızla değiştiği dönemleri yaşıyoruz. Bu dönemlerde düşünce yapılarımız, beklentilerimiz ve sorumluluk duyduğumuz şeyler de değişim geçirir.
Geleceğimizi tahayyül edebiliyor muyuz?
Yalanlayan bir toplumun tahayyül güçleri de sınırlıdır. Yeni bir şeyle, özellikle uyarıcılarla2 karşılaştıklarında onu kavrayamazlar ve “Bu acayip bir şeydir” diyerek şaşkınlığa düşerler. Onlar; Süregelen yaşamın içinde; İradesiz, düşünmeyen ve ataları üzerindeki yolu tekrarlayanlar. Ta ki toprak olup tarihten silinene kadar, gerçekten kendini tüketen bir hayat sürenler3. Bütün bu statik/durağan düşünceye sahip olanlara, bu uyarı elbette acayip gelecektir.
“Toplum”, “Doğa” ve “İnsan”, her üçü de varoluş, gelişim ve tükenme yaşayan canlı varlıklardır. Sürekli eksilen/tükenen3 hayatımız ve çözülen toplumsal yapı İlahi bir uyarıyı işaret eder.
Yalanlayıcıların düşünce yapılarında “Sorumluluk”4 ve “Hesap Verme”5 inançları ya yoktur, ya da belirleyici değildir. Bunlar hatırlatıldığında, şaşkınlık karşı çıkmaya, yalanlamaya ve nihayet düşmanlığa dönüşür. “İnsan bilmediğinin, kavrayamadığının düşmanıdır” Kavrayamamaları, gerçekte nefislerinde var olan zaaflardan kaynaklanır ve vesveselerle de düşmanlığa tırmanır. Kurtuluşun yolu, onlara karışık, bunaltıcı ve zor6 gelir.
İnsan neyi, ne için yalanlar?
Yalanlamak7nasıl bir şeydir?
Hani insan bir şeyi çok sever de; Sevdiği şeyin aslı nefsine hoş gelmez, sorumluluklarını yüklenmek istemez, o yükümlülükler çıkar ve karakterine uymaz. Uyarıyı inkarla, küfürle8 yetinmez, değiştirir, kendi işine gelen surete sokar, beğenmediği bir şekle dönüştürür, yüzüne kezzap atar ya; İşte öyle bir şeydir yalanlamak. Sorumluluklarının4 hayata yön vermesini istemez, “Zorunlu Din Dersleri” altında O’nu bastırır ya da saptırır.
Kimisi de tümüyle kaçar, İlahi yardımı da istemez. Muhakkak bu onun doğal hakkıdır, kimse zorlanamaz, Zira O sadece bir öğüttür.
Doğa’nın kendini yenileyen baharı gibi, toplum da kendini yeniler. Ancak, basiret sahibi ve öğüt alanlar için açık, net bir mesaj rehberliğinde bu değişim yarar sağlar. Mesaj’ın bereketi ile cennete çevrilecek, ürünleri hasat edilecek ve hayat verecek değişimin anahtarı da; Mecid1 olan Kuran’a yönelmedir11.
Bu coğrafyadan “Ebedi Şef”, “Milli Şef” ve de bir sürü “Kudretli(!) Rütbeli” firavunlar geldi geçti. Eninde sonunda hiçbirinin gücü ve namı kalmayacak süreç işleniyor. Bu sürecin gerçek müsebbibi; Fıtrata uymayan değerlerin ve hayat tarzının toplumda gereğince yankı bulmamasıdır. Topluma biçilen gömlek sıkıyor ve toplum bu sıkıntıdan çıkış yolu arıyor. Bu topraklar yıllar süren yasakları yaşadı ve onu sindiremedi, artık çözülme kaçınılmaz. “Cahili Sistemin” ve “Müstekbir Sınıfın” ölüm sarhoşluğu ile kaçıp durduğu şey yavaş yavaş karşısına çıkıyor.
Bu “Sur’a”10 üfleniş, toplumun yeni suretinin inşasıdır.
Toplumuzun sureti/şekli nasıl olacak?
Üzerine bina edeceğimiz değerlerimiz neler olacak?
Hesap günü duygusu ve sorumluluk duyduğumuz şeyler olacak mı?
“Sizden önce nice nesiller geldi, geçti ve helak oldular”. Eğer kendinizi İlahi vahye göre şekillendiremezseniz, sizin sonunuzda farklı olmayacak, Sur’a üflendiğinde, sizi yönlendirenler11 ve şahitlerle beraber hesap gününe varmış olacaksınız..
Yeni ve başa dönülecek bir hatalar zinciri mi başlatacağız?
Yeni putlar mı icat edeceğiz?
Gerçek “Sorumluluk”4 ve “Hesap Verme”5 değerleri yerine “Neoliberal” ve “Neoulusçu” akımlarla kendimizi mi kaybedeceğiz?
Nefsimize hoş gelen vesveselere mi teslim olacağız?
Yoksa “Gözlerimizdeki perdeleri kaldıran, keskin görüşlü Vahye” mi kulak vereceğiz?
Toplumumuz kendi kıyametini yaşıyor şimdi. Bu bir duruş12 ve yol seçiştir. “Biz yapmadık, zamanın şartlarıydı o dayattıklarımız, biz zaten özgürlükçüydük” teraneleri ile tartışıp duruyorlar. Alttan alta da; “Vahiyden beslenenler daha fazla toplumumuzu kuşatmasın, bir yerde dursunlar” telaşesi ile kendilerince sınırlar13 belirliyorlar. Bilmiyorlar ki, kavrayamadıkları “O Acayip şey” dedikleri, onları kuşatır ve hayalleri bile O’na yetişemez.
“Rabbin yanında tartışmaktan başka şey değil yaptıkları”.
Oysa “Allah bize şah damarımızdan daha yakındır”.
Yalanlayanların anlayamadıkları, “Acayip bir şey” dedikleri nedir ki?
Biz “Gayb’a” inanırız, yapıp etmekte olduklarımızın kaydedildiğine ve bir gün hesabını vereceğimize inanırız.
Gayb’dan bildirilen her şeyin, doğada gözlediğimiz her olayın bireysel ve toplumsal yaşamımızda bir yansıması, bir karşılığı vardır. Yaşamını buna uygun tanzim edenlere, yardımın geleceğini ve gücünün yetmediği şeylerde kolaylığın indirileceğine ve nihayet mutlak karşılığın ebedi hayatta olacağına da inanırız.
Kayıpların ve bunalımların olmadığı bir “Din” anlayışımız “Tesbih”14 üzerinedir.
“Toplum”, “Doğa” ve “İnsan” kendi akışlarında hayat sürerler14. Fıtrata aykırı davranışlar, sadece sahibine ve topluma zarar verir. Ancak, “Tespih”14’in farkına varan ve bunu iradesi ile yaşayanlar kazananlardan olacak.
Şimdi korunanların, kalpleri olup işitenlerin üstüne düşen Rahman’a huşu ile yönelmek9 ve sabırla tespih etmektir.
Artık yakın bir ses ile seslenin, tam bir haykırış ile çağırın bu bizim toplanma/toparlanma günümüz olsun.
“Havf”15 içindekilere, ne mutlu o vaat edilenlere.
Kendilerini “Nezr”16 edenlere. Onlar “Munzir”17 lerdir.
Sadece, öğüt alanlara.
Surede geçen anahtar kelimeler:
1- Mecid: Üstün ve şerefli, ikramda bulunan, ihsan eden
2- Munzir: Uyarıcı
3- Nakıs: Eksilmek, tükenmek
4- Din: Sorumluluk
5- Ahret: Sonrası, hesap verme
6- Meric: Çaşkantılı, bunaltılı ve zor
7- Kezzap: Yalanlamak, bozmak
8- Küfür: Görmezden gelme, örtme
9- Münib: Yönelme
10-Sur: Suret, şekillendirme, kıyamet günü çağrısı
11- Saik: Yönlendiren
12- Kıyamet: Hazır duruş
13- Hudut: Sınırlar
14- Tespih: Yüzmek, akmak, çaba sarfetmek
15- Havf: Korku ve emniyet
16- Nezr: Adak
17- Munzir: Uyarıcı