HSYK’nın eski Başkanvekili Kadir Özbek, dün Cumhuriyet gazetesine röportaj vermiş.
Demiş ki: “Bizler HSYK’da dört yıl önce göreve başladığımızda, bana bir bilgisayar verilmişti. (...) Arkadaşım beni uyarınca bilgisayarın hard diskini söktüm. O şekilde iade ettim.”
Uyarının sebebi; iftira amacı ile, Kadir Bey’in bilgisayarına, sonradan bir şeyler eklenme korkusu imiş!
İnsanın kahkahalarla gülesi geliyor.
Niye mi?
Anlatayım.
Bir veznedar düşünün.. Görevden ayrılırken, saymanlıktaki kasayı boşaltmış.. Sebebi ne imiş biliyor musunuz? “Kasadaki paraların üzerine, kara para aklayıcılarının parmak izlerinin, sonradan yerleştirilmesi korkusu!”
Veya, bir bakanlıktaki şoför, istifası sonrasında devletin aracını alıp götürüyor.
Sorulduğunda da, “Kullandığım aracın, bir suça karışmış gibi gösterilmesinden korkuyorum.Onun için alıp götürdüm” diyor..
Öyle ya.. Kadir Bey’in mantığı ile hareket edersek, bu örneklerdeki memurlara da, hak vermek gerekir.
Oysa, değil hukukçu, herhangi bir devlet kademesinde çalışan memur bile bilir, “Devletin malına dokunulmaz!”
En alt görevlerde çalışan memurlar bile korkarlar, “Devletin kör kuruşuna dokunmak, adamı hem memuriyetten eder, hem de hapislerde çürütür..”
En sıradan görevlerdeki memurlar bile bilir ama, yüksek hakimlerimiz ne hikmetse, pek pervasız..
Cesaretleri, “dokunulmaz” olduklarını düşündüklerinden kaynaklanıyor olsa gerek...
Yoksa, sıradan memurların bildiğini bilmemeleri mümkün değil!
Ne diyor, yüksek hakimimiz Kadir Bey: “Hard diski söktüm. O şekilde iade ettim.”
Yani diyor ki, “Devletin hard diski, şimdi benim zimmetimde..”
Heyhat..
Türkiye’de hukuk kimlere emanetmiş, görüyor musunuz?
Hukuk; “emanet edilen bilgisayarın hard diski”ni şu veya bu sebeple söküp götürecek bir hakime bırakılmış!
Aslında “bırakılmışmış” desek daha doğru olacak.
Çünkü artık, bunların sözü geçmeyecek.
Ama bir dönem için de olsa, kendisine görev gereği verilen bilgisayarın hard diskini söküp götürebilecek kadar hukuk bilgisi sıfır olan birisinin HSYK’da görev yapması, gerçekten büyük talihsizlik.
Daha önce,Erzurum’daki özel yetikli Ağır Ceza Mahkemesi savcılarının yetkilerini kaldırdıkları zaman sormuştuk, “Ali Suat Ertosun dışındaki HSYK üyeleri, ceza hakimi değil. Savcıların yaptığının yanlış olduğunu nerden biliyorlar?”
Gerçekten de; HSYK üyelerinin tümünün tek tek görev alanlarını yazmış ve kiminin vergi hakimi, kimisinin orman hakimi olduğunu belirtip, “Ceza hukuku ile ilgileri”nin olmadığını hatırlatmıştık.
Üyeler bizi şikayet ettiler.
Şimdi yargılanıyoruz.
Oysa ceza hakimi olmak, bir üstünlük değil. Vergi hakimi olmak da, bir eksiklik değil.
Ama yanlış olan, ceza hakiminin vergi hakimi gibi karar vermesi!.. Ya da vergi hakiminin, ceza hakimi gibi davranması!.
Eleştirdiğimiz nokta işte buydu..
Neyse, hesabını mahkemede veriyoruz şimdi. Bakalım kim haklı çıkacak?.. Biz mi yanlış söylemişiz, yoksa HSYK üyeleri mi yanlış yapmışlar, göreceğiz..
Bizim iyi niyetli hatırlatmamızdan, Kadir Bey gerekli dersi çıkartmamış olmalı ki, HSYK’dan istifasının ardından da, yeni bir hataya imza atmış!.
Bir ceza hakimi arkadaşına sormamış, “Ben de hakimim ama.. Sen cezacı olarak daha iyi bilirsin. HSYK’da görev yaparken bana teslim edilen bilgisayarın hard diskini söküp götürmek istiyorum. Bir sıkıntı olur mu?” diye.
Sormamış ve kendi başına bu işlemi yapmış.
Şimdi kendisini, Türk Ceza Kanunu’nun 247. maddesindeki zimmet suçunun yargılaması bekliyor.
Madde şöyle: “Görevi nedeniyle zilyetliği kendisine devredilmiş olan veya koruma ve gözetimiyle yükümlü olduğu malı, kendisinin veya başkasının zimmetine geçiren kamu görevlisi, beş yıldan on iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.”
Ne dersiniz; Kadir Bey Yargıtay’a dönmeyi umarken, kendisine cezaevi kapıları açılır mı acaba?
YENİ AKİT