Pazar günü saat 14.00 de gerçekleştirilen seminerde Nurettin Yargıcı özetle şu konulara değindi:
Kur’ana baktığımızda Kader; ölçü (Talak/3), zaman ve zeminini tayin ve tespit etme (Mürselat/23), kararlaştırmak, takdir etmek, sınır koymak, ölüm (Vakıa/60), kıymet biçmek, hüküm vermek (Kadir/1)… gibi anlamlarda kullanılmıştır. Kadere iman da; Allah'ın tüm mahlukat için ölçü, düzen, hedef ve gaye belirlediğine, hiçbir şeyi gayesiz, ölçüsüz, tartısız, gelişigüzel yaratmadığına iman etmektir.
Kader; Ölçü, nizam, değer vermek… gibi anlamlara gelse de İslam dünyasında tam tersi bir anlayışın hâkim olduğunu görüyoruz. Muaviye döneminde başlayıp günümüze kadar gelen yanlış kader telakkilerinin bugün dahi hayatımızda etkilerini bariz bir şekilde görmekteyiz.
Yahudi, Hıristiyan ve şirk koşanların hepsi şirklerini ve küfürlerini Allah'ın takdirine fatura ediyorlar. Bunu asrı saadetten sonrada görmekteyiz. "İslam tarihinde Raşit halifelerden sonra yönetimi ele geçiren Emeviler, Mürcie ve Cebriye eliyle zulüm ve taşkınlıklarını, Allah'a fatura ederler. Yezit ise, Hz. Hüseyin için şöyle demişti; "İbni Ziyad acele edip ona saldırdı. Allah da Hüseyin'i öldürdü!" Sanki Hüseyin'i öldürme emrini kendisi vermemiş gibi, Allah'ı suçluyor o da! Saltanat dönemlerinden beri, Müslümanların başlarına gelen her türlü musibet, zulüm, haksızlık -hâşâ- bu Allah'ın kaderidir diye halklarımız uyutuldu! Yapılan tüm zulümlerde sanki yöneticilerin hiçbir suç ve günahı yokmuş gibi, hep Allah'ın kaderi suçlanıp işin içinden sıyrıldılar. Müşriklerde "Eğer Allah dilemeseydi, biz ondan başka şeylere tapmazdık!" Nahl- 35. Diyerek Müşrikler, Allah'ı ve kaderini suçluyorlar. Günümüzde de bazı insanlar "eğer Allah dilemese biz bu halde olmazdık! Allah dilemeseydi bu kötülüğü işlemezdik demeleri müşriklerin kader anlayışına benzemektedir.
İnsanlar, iyilikleri kendine isnat edip, kötülükleri de Allaha isnat ederek buna kader demektedir. Japonya’da deprem olduğunda çok az insan ölürken bizim ülkemizde deprem olduğunda binlerce insan ölüyor. Bundan ders çıkartıp binalarımızı sağlam yapacağımıza kader deyip işin içinden sıyrılıyoruz. Yanlış kadercilik anlayışı, müslüman toplumlarının tembellik ve miskinliklerini kader olarak telakki etmeye götürdü.
İyiyi ya da kötüyü, hakkı ya da batılı, aydınlığı ya da karanlığı, her halükarda seçmeyi insanın kaderi yapan Allah, insanı seçtiğinden sorumlu tutuyor. Çünkü insana hür iradesini vermiş, onu serbest bırakmıştır! Zorla bir seçim yaptırmıyor. Aksine insanın kendi seçimini, kendisinin yapmasını dilemiş ve insanı seçiminin sonucundan da sorumlu tutmuştur. ‘’Her insanın sorumluluğunu boynuna yükledik. Kıyamet gününde insana, açılmış vaziyette önüne konulacak bir kitap çıkaracağız’’ (isra 13) Rabbimiz ayetiyle her insanın sorumluluğunu kendi çabasına bağlı kıldığını buyurmaktadır. Kaderimizi tercihlerimizle biz belirliyoruz. Yanlışa düşmeme ve hayırlı sonuçlar edinme adına Allah’a dua etmeli ve tevekkül etmeliyiz. Sorumluluktan kaçma adına kaderin arkasına gizlenmemeliyiz. Rabbimiz ezeli ve ebedi olduğundan yaptıklarımızı ve yapacaklarımızı biliyor. İmtihan dünyasında tercihlerimizden sorumlu tutulacağımızı bilerek yaşamalıyız diyen YARGICI, dua ve temenni ile konuşmasını sonlandırdı.
Seminer dinleyicilerin soru ve kattıkları ile son buldu.