Kaddafinin devrim tiyatrosu

Akif Emre

Yeşil Meydan'ın deniz tarafına protokol tribünü kurulmuştu. Sağ taraftaki Karamanlı Sarayı'nın yüksek duvarları meydanı eski şehirden ayırıyor. Meydanın orta yeri geçiş için sırasını bekleyen kalabalıkla dolu... Askeri bir düzenden çok tam bir kargaşa hakim. Çocukluğumdaki 23 Nisan törenlerini hatırlatan bir kargaşa... Önemli kısmı askeri üniformalar içindeki bu kalabalık tam anlamıyla toparlama bir görüntü veriyor.

Afrikalı liderler, yabancı bakanlar, diplomatlar protokol tribününde yerini almış törenin başlamasını bekliyor. Fakat meydan o kadar dolu ki bir resmigeçitten çok miting havası hakim. Devrim marşları çalınıyor, Arapça anonslar her taraftan yükseliyor.

Her şey hazır gibi görünmesine rağmen Kaddafi hâlâ protokoldeki yerini almış değil. Fakat bu arada resmigeçidin de başladığını fark ediyorum. Bu işte bir tuhaflık olmalı. Tribünün önünden geçen askerlere bakıyorum, bunlar askerden çok askeri üniforma giyinmiş milis görünümündeler. Bazılarının ayağında postal yerine spor ayakkabı olması dikkat çekiyor.

Resmigeçitte sırasını bekleyen grupların aşiret temsilcileri olduğunu hatta bazı muhalif aşiretlerin gönlünü hoş tutmak için özellikle davet edildiklerini bu hengamede duydum. Sırasını bekleyen gruplardan bazıları yerel giysileriyle ayırt ediliyor. Bir yandan da yerel danslarını yaparak törenin sıkıcı havasına renk katıyorlar.

Bizim Cumhuriyet bayramlarıyla kıyaslanamayacak kadar disiplinsiz ya da "sivil" bir devrim kutlamasına tanık oluyorum. Başlangıçta tribünün önünde başlayan resmigeçidin tören öncesi hazırlık olduğunu düşünsem de vakit ilerlemesine rağmen ne Kaddafi ve ekibi protokolde yerini aldı ne de geçit hız kesti... Kaddafi'nin devrim kutlamalarına gelmemesi gibi bir durum düşünülemeyeceğine göre bu işte bir tuhaflık olduğu açıktı.

Ve birden tribünlerde hareketlilik başladı. Protokolde yerini alan kimi yabancı misafirlerin bir kısmı hızla yerlerinden kalkıp adeta kalabalığın arasına karışarak kayboluyordu. Kısa bir süre sonra tribünler neredeyse boşalmış ama geçit de devam ediyordu. Yabancı gazeteciler "ne oluyor?" diye dursun çekim yapan kameralar hızla yerinden kalktı ve gazeteci grubu meydanın karşı istikametine, tribünlere bakan diğer tarafına doğru hareket etti.

Yeşil Meydan'ı dolduran kalabalığı yararak tören alanının güney tarafına geçebildiğimde büyük bir şaşkınlığa kapılmaktan kendimi alamayacaktım... Biz deniz tarafında konumlanmış vaziyette töreni izlemek ve Kaddafi'yi takip etmek için beklerken meğer meydanın tam karşısında son anda başka bir tribün hızla kurulmuş. Baktım Kaddafi gözünde siyah güneş gözlüğü ve suratında maske varmış gibi anlamsız duruşu ile töreni izliyor. Latin Amerikalı cunta liderlerinin bir kopyası gibiydi. Durumu erken fark eden yabancı misafirler de apar topar arkada yer kapmaya çalışıyor.

Durum şimdi anlaşılmıştı: Bir suikast tehlikesine karşı son dakika önlemi olarak Kaddafi bir şaşırtmacaya başvurmuştu. Durumun vahameti son derece açıktı. Bir devrim kutlaması yapılıyordu, devrim bir "halk devrimi" idi, ama devrim lideri halktan korkuyordu... Devrimin gövde gösterisi yaptığı bir günde devlet korsan durumdaydı adeta...

Bir tarafta çölden getirilmiş yığınların bir tiyatroyu andıran devrim yürüyüşlerini, diğer tarafta tüm bunara tepeden bakan, kibirli ve soğuk duruşlu Kaddafi'yi tören boyunca izledik.

Her şey bitmiş meydan boşalmaya başlamıştı. Bir devrimin, bir "halk devrimi"nin halktan kaçışına tanık olmanın travmatik etkisini düşünürken son anda fark ettiğim görüntü tam anlamıyla şok tesiri yapacaktı. Meydan boşalınca Karamanlı Sarayı'nın olduğu tarafta başka bir protokol tribününün inşa edilmiş olduğunu fark ettim. Köşe kapmaca oyunu tahmin ettiğimden daha büyükmüş...

Karşımda çelişkiler içinde bir Kaddafi portresi vardı. Bir yanda Amerika'ya, Batılılara kafa tutan, emperyalistlere karşı Libyalıların hatta tüm Arapların haklarını savunmak için ambargolara uğrayan, petrolü yabancılardan kurtardığını iddia eden bir devrim ve onun lideri vardı. Filipinler'deki Moro mücadelesi gibi özgürlük hareketlerine destek veren, Afrikalı devletlerin, vereceği birkaç milyon dolarlık yardım için önünde sıraya girdiği, ezilenlerin haklı mücadelesini destekleyen bir devrim lideri olarak Kaddafi...

Diğer tarafta bu retoriğin temelini oluşturan Libya halk devrimin yaslandığı halktan kaçan bir Kaddafi... Devrimden onlarca yıl sonra bile Trablus sokaklarında gezerken hissedilen baskı havasının, korkunun çok daha fazlasını bizzat Kaddafi'nin yaşadığına tanık olmak çok tuhaftı...

O zaman aklıma ilk gelen soru şu oldu. Bir devrim yıldönümünü bile rahatça kutlama özgüveninden yoksun, halkından kopuk, Latin Amerikalı cunta liderlerden ödünç aldığı duruşuyla poz veren lideri kim ayakta tutuyor? Bu sorunun cevabı, yıllar sonra Bush yönetimi tarafından Ortadoğu'da model olarak Kaddafi yönetimi gösterildiğinde ayan beyan ortaya çıkacaktı.

Yaşanan son silahlı direniş hikayesi ise tam bir teatral devrim provasıyla yeni kahramanlıklar devri başlatmak için iyi bir senaryo olabilirdi...

YENİ ŞAFAK