Önce velîahd Seyfülislam Kaddafi Libya halkına televizyondan seslendi. Yaptığı tehdit konuşmasında son kurşuna kadar savaşacaklarını söyledi, halka doğru uzattığı işaret parmağını sallayıp durarak.
Sonra salı akşamı baba Kaddafi canlı yayından yumruklarını sallayarak, zaman zaman kürsüye hiddetle vurarak halkı tehdit etti.
Yaşananları izah sadedinde içselleştirilmiş bir refleksle halka sallanan o öfkeli parmak ve hınçla kürsüye vurulan o yumruk başka bir şeye hâcet bırakmıyordu...
Aslında o parmak ve öfkeyle kürsüye inen o yumruk, Kaddafi’nin korku rejiminin serencamını anlatıyor. 41 senedir Libya halkı o parmağın çağrıştırdığı anlamla yönetilmiş. 41 sene boyunca o parmağın işaret ettiği toplum kesimleri hep sindirilmiş. 41 senedir o yumruk hak hukuk isteyenlerin başına inmiş. 41 senedir o yumruğun estirdiği terör sokakları esir almış...
Kaddafi’nin çılgın olduğunu eskiden beri biliyoruz. Çünkü o hiçbir sınırı tanımayan tiynete sahip. Halkı halka karşı savaşa çağırdı. Bir iç savaşa yani. Beni destekleyen her çocuk, kadın, erkek sokağa çıksın, “Kaddafi şereftir” onun için mukavemet etsin dedi..
Kendisine tapan bir megaloman. Libya’yı yakmaktan çekinmeyecek kadar da bir çılgın..
90’lı yılların başlarında Pakistan’ın başkenti İslamabad’da okurken Libyalı sınıf arkadaşlarımızdan onun “manyak”lığı üzerine çok hikâye dinlemiştim. Bu “manyak”lığın önemli bir göstergesi olarak da onun yazmış olduğu, belki de yazdırmış olduğu “Kitabu’l Ahdar”ı (Yeşil Kitap) delil olarak göstermişlerdi.
Ben de dayanamadım o kitabı okumaya karar verdim. Ama üniversitenin kütüphânesinde yoktu. Bunun üzerine üniversiteye de yakın bulunan Libya Konsolosluğu’na giderek kitabı rica ettim.
Görevliler, Yeşil Kitab’ı 4-5 farklı kitapla beraber hediye ettiler. Ben de kitapları çantama koyarak motosikletle eve yöneldim. Birkaç kilometre gitmiştim ki etrafımı sivil araçlar çevirdi. Ne olduğunu anlayamamıştım.
Araçtan inenler istihbarat görevlisi olduklarını ve neden Libya Konsolosluğu’na gittiğimi sordular. Çantadaki kitapları göstererek bunları almak için oraya gittiğimi söyledim. Öğrenci kimliğime baktılar, sonra serbest bıraktılar.
O zaman Batı’nın tehdit olarak gördüğü antiemperyalist Kaddafi’nin konsolosluklarının bile gözetim altında olduğunu anladım. Lâkin Kaddafi antiemperyalist söylemlerini 11 Eylül ve özellikle de Irak işgali sonrası terk ederek uzlaşmayı tercih etti.
Nükleer silah arayışından vazgeçen Kaddafi, tek şart olarak kendi rejimine dokunulmamasını talep etti Batı’dan. Bunun karşılığında onlar için lidersiz olan koca Afrika’yı kontrol altında tutacağı sözünü verdi.
O günlerde antiemperyalist söylemlerin şampiyonluğunu yapan Kaddafi’nin siyasi talepleri olan İslâm düşmanlığı çok fazla bilinmiyordu. Sosyalizm ve İslâm sentezini Arap milliyetçiliğine payanda kılıyordu. Yeşil Kitap, tam da buydu.
Kitab’ı okuduğumda çılgınlığın ve cehaletin el ele verdiğinde tahripkârlığın hangi sınırlara varabileceğini görmüştüm. Kitab’ın bazı yerleri de çok komik gelmişti. Meselâ Kur’an’da varolan “Kul / De ki” sözcüğünün çıkarılması gerektiğini söylüyordu. Çünkü bunların Hz. Muhammed (sas)’e bir hitap olduğunu, O’nun ölümünden sonra bu tür ibarelere gerek kalmadığını iddia ediyordu.
Mısırlı fakih Muhammed Ebu Zehra onun için “ahmak” hükmünü vermişti. Bu adamın savaş uçaklarını, Afrikalı ve Doğu Avrupalı paralı askerleri sivil halkın üzerine göndermesi başka neyi anlatır ki!.
Bu yazının kaleme alındığı gün (yani dün) çok tehlikeli gelişmeler yaşanabilir. Zira bu çılgın eğer gücü yeterse bütün Libya’yı ateşe verecek.
YENİ AKİT