Kaddafi ve Saddam neden düştü de Esed kaldı?

Esed rejimi hiçbir zaman ne Batı çıkarlarına ne de İsrail’e karşı bir tehdit oluşturmadı, aksine Siyonizm ve emperyalizme karşı medyanın tüm komedi dolu kahramanlıklarına rağmen planlanmış rolünü tamı tamına oynuyordu.

Faysal el-Kasım / Al-Quds Al-Arabi
Çev: Rumeysa Bozbek Kancı /  
Haksöz Dergisi Sayı: 337 - Nisan 2019

Kendilerini “direniş ekseni”1 olarak görenlerin ‘Antere’2 kahramanlıklarını bir kenara koyup itiraf edelim ki Amerika’ya meydan okuyabilecek, emirlerine başkaldırabilecek ya da onun ve Ortadoğu'daki ilk eşinden olma evlatlığı İsrail’in çıkarlarına tehdit oluşturabilecek ne bir rejim ne de bir Arap yönetici var. Birinin Sam Amca’ya karşı isyan edip yerini alabileceğine asla inanmayın çünkü Batı, dünyayı otuz kez tahrip edebilecek nükleer bombaları olan Sovyetler Birliği’ni bile düşürmüştü. Elbette ki Batı sayesinde, özellikle Amerika ve İsrail kanalıyla iktidara gelen Arap’ı devirmek mümkün olmayacaktır. Şimdi gelin Saddam Hüseyin ve Muammer Kaddafi'nin neden düştüğünü, Beşşar Esed’in neden kaldığını inceleyelim. Rica ediyorum, kimse bize Esed’in kendi gücü ve İran ve Rusya’nın desteği sayesinde direndiğini söylemesin! Doğrusu, Rusya ve İran, Esed’i, Amerika veya İsrail’in tehdidinden dolayı değil kendi halkından ve diğer düşmanlarından korumak için Amerika ve İsrail’in yeşil ışığı ile Suriye’ye müdahale etmişlerdi. Arap kavmiyetçiliğine ve ‘direniş ekseni’ne sığınarak öne sürdüğünüz bu saçmalıkları ve iddiaları bırakın.

Esed rejimini koruyan ve düşmesine şimdiye kadar engel olanlar İranlılar ve Ruslar değil; sadece Amerikalılar ve İsraillilerdi. Devrimin ilk yıllarında üst düzey bir Rus yetkili Esed’i koruyanın Moskova değil Washington olduğunu söylemişti. Bu ibareyi bizzat kulağımla duydum. Açıkçası bunu duymaya da ihtiyacım yok çünkü sahadaki gerçekler ayan beyan ortada. Bunun Rusya’ya onaylatılmasına da gerek yok... Amerikalıların Saddam, Kaddafi ve Esed ile nasıl bir ilişki içinde olduğuna dikkat edin. Irak taş devrine dönünceye kadar Saddam’ı 13 yıl boyunca kuşatmışlar, sonra da rejimine, ordusuna bir seferde saldırıp istisnasız tamamını yok etmişlerdi. Yani rejimin temel taşlarını iskambil kâğıtlarına yazıp teker teker o isimleri temizlemeye başlamışlar, neticede rejim tamamen zayıflamıştı. Bu rejimden geriye sadece toparlanamayan zayıflıklar, yıkımlar ve hezeyanlar kalmıştı. İşte Amerika, işgalin başlangıcından bu yana yok ettiği Irak ordusuna bunu yaptı. Öyle ki Irak'ta ne bir ordu ne de bir rejim kalmıştı.  İşgal günlerinde Amerika Saddam’ın, bir-iki ses kaydı ve görüşmeleri sonrasında aniden ortadan kaybolan İletişim Bakanı ile olan bazı görüşmeleri hariç, Irak liderinin sesinin herhangi bir yayın organına ulaşmasını engellemişti. Rejimin sesi Amerika’nın baskısıyla tamamen bastırılmıştı.

Aynısı Kaddafi rejimine de olmuştu. Amerika’nın liderliğindeki NATO, rejimi ve ordusunu yok etmek için havadan ve karadan müdahale etmekle yetinmedi. Aksine, Amerika ve müttefikleri Kaddafi rejiminin kökünü kurutma planları yaptı. Saddam Hüseyin’i nasıl yakaladıklarına ve bunu dünyaya nasıl aşağılayıcı bir sahneyle sunduklarına, hakeza Kaddafi’yi de öldürüp cesedini uluslararası TV ekranlarına göstermekten nasıl da gurur duyduklarına hepimiz şahit olduk. Sonra da rejim mensuplarının çoğunu tutuklayıp öldürdüler. Geriye de kolayca kontrol edilebilen birkaç gruptan başka bir şey kalmamıştı.

Amerika’nın Saddam ve Kaddafi rejimlerini tamamen yok etme kararı aldığı ortadaydı. Peki neden? Sebebi çok basit: Şayet Kaddafi ve Saddam Amerika’nın çıkarlarına uygun olsaydı asla düşürülmezlerdi. Fakat günler bizlere öğretti ki Libya ve Irak rejimleri Amerika ve İsrail’in çıkarları ve projeleri için bir tür tehlike oluşturuyorlardı. Bu yüzden tamamen yok edilme emirleri geldi ve liderlerine itibar eden ve bir an bile olsa Amerika’nın emirlerine karşı isyan etmeyi düşünen her bir kişi için ibret-i âlem yaptılar. Kaddafi’nin, Libya’nın önderlik yaptığı bir Afrika dünyasını hayal ettiği sırada Saddam’ın İsrail’in merkezine balistik füzeler attığını da unutmayın! Ama zavallı adam Afrika’nın hâlâ Batı işgali altında olduğunu unuttu ve böylelikle o ve Saddam çocuksu, aceleci düşüncelerinin kurbanı oldular.

Libya ve Irak’ın aksine, dikkat edin, Suriye ordusu bir noktada zayıf bir hâle geldi ve İsrail’e ise onu sonsuza dek bitirme fırsatı doğdu. Ancak İsrail bu zayıflığı kullanmaya ve onu yok etmeye çalışmadı. Aksine rejimi rahat bıraktı. O ve Amerika, muhaliflerine karşı kaybettiği bütün bölgeleri geri almada rejime yardım ettiler. Eğer Esed’in ordusu iddia edildiği gibi İsrail’e karşı gerçek bir tehdit oluştursaydı, İsrail çöküşünü kullanır, bir günde ondan kurtulurdu. Ama bunu yapmadı. O ve Amerika Irak’ta iken, Irak ordusunun tamamını yok etmişler ve Amerika Bağdat Havaalanı’ndaki çatışmada tankları imha eden silahlar kullanmıştı.

Amerika’nın Irak ve Libya rejimlerine ne yaptığına ve Suriye rejimini de nasıl sağ salim bıraktığına dikkat kesilelim. Ne bir Suriye bakanlığı ne bir güvenlik şubesi ne de bir askerî birlik düştü. Bilakis Suriye rejimi, olan her şeye rağmen devletin yakasına tutunmaya devam ediyor. Amerika ve İsrail Esed’in kurumlarını yok etmek isteseydi bir an bile tereddüt etmezlerdi. Tersine, rejimi kendi kontrolüne bıraktılar. Rejimden ayrılan unsurlar ise zaten devletin asli parçalarından olmayan, anında yerleri kolaylıkla doldurulabilecek önemsiz kollardı.

Kimse bana Suriye ordusundan ya da rejiminin dayanıklılığından (!) bahsetmiyor. Amerikalılar ve İsrailliler onu yok etmek isteselerdi bu su içmekten daha kolay olurdu. Fakat Suriye rejiminin düşmesi ya da değişmesi için Amerika bir karar almadı. Çünkü rejim hiçbir zaman ne Batı çıkarlarına ne de İsrail’e karşı bir tehdit oluşturmadı, aksine Siyonizm ve emperyalizme karşı medyanın tüm komedi dolu kahramanlıklarına rağmen planlanmış rolünü tamı tamına oynuyordu. Bir gün Amerikalı bir yetkiliye Suriye medyasının Amerika’ya karşı saldırganlığı hakkında soru sorulmuştu ve dedi ki: “Biz rejimin bize karşı ne dediğiyle değil, bizim için ne yaptığıyla ilgileniyoruz. Eğer bizim için bir işi yüzde elli oranında yapmasını isteseydik, ertesi gün bu işi yüzde yüz yaptığını bulurduk. Bizim hiçbir talebimizi reddetmedi hatta ABD ve İsrail çıkarlarını korumada yarışıyor.”

Son olarak, dikkat edin! ABD, Saddam ve Kaddafi rejimlerini devirmeye karar verdiğinde Rus ve Çin vetosuyla yüzleşmemek için Güvenlik Konseyine gitmedi. Bilakis Güvenlik Konseyinin dışında hareket etti. Suriye meselesinde ise Güvenlik Konseyinde bizlere gülüyor ve Rus vetosunu mazeret olarak gösteriyordu. Şüphesiz vetoyu kullanmak üzere Rusya’yla anlaşma yapmıştı. Çünkü Amerikan projesinde hâlâ bir rolü olduğu görünen Esed rejimine zarar verme niyetinde değildi. Beşşar’ın bölgede yıllardır Amerika’nın kaos projesine liderlik rolünü bilerek ya da bilmeyerek oynadığını kim inkâr edebilir? Aynı şekilde Amerika’nın Libya ve Irak rejiminin borazan medyasını nasıl susturduğuna dikkat edin.

Kaddafi, bir tane bile medya kurtarıcısının kalmadığı bir anda sesini dünyaya duyurmak için Şam’dan yayın yapan bir Irak kanalı üzerinden milyonlarca dolara yayın saatlerini satın almak zorunda kaldı. Akabinde Şam’daki kanalın sahibiyle yaptığı görüşmenin Fransızlara yerini buldurduğu ve bu görüşmeyle onu tuzağa düşürdükleri ortaya çıktı. Bunun aksine ABD, Batı ve Arap medya organlarının Suriye devriminin başından beri Beşşar Esed’le, yetkilileriyle ve medyasıyla röportaj yapmak için nasılda yarıştıklarına dikkat edin. Uluslararası medya kuruluşları rejimin adamlarının doğru ya da yanlış açıklamalarını, bireysel programlarını ve basın toplantılarını yayınlamaktan hiç geri durdular mı? Tabi ki hayır! Hatta kanallar Suriye rejiminin medyasına kendi kanallarında görünmeleri için para ödüyorlardı. Elbette ABD, Esed medyasının sesini kesmek için bir karar vermiş olsaydı, hiç kimse herhangi bir Suriye yetkilisiyle röportaj yapmaya cüret edemezdi.

Sonra size küresel komplodan bahsederler. Komplo, Suriye’ye karşıydı doğru! Fakat bu komplo, İsrail’in onlarca yıl rahat uyuyabilmesi için Suriye’yi yok etmede, harabeye dönüştürmede komploculara katılan rejime karşı değil!..

Dipnot:

1- İran liderliğindeki bu “söylem”, Suriye’de Esed rejimi ve destekçisi Şii militanlar, Lübnan Hizbullahı, Yemen’deki Husiler ve Irak Şii militanlarına işaret etmektedir. Sözde hedefleri ise bölgede ABD ve İsrail siyasetine karşı çıkmak ve ülkelerini özgürleştirmek.

2- Arap cahiliye döneminde meşhur yedi muâllakat şairinden olan Antere bin Şeddad, kahramanlığıyla öne çıkmış ve adı Araplar arasında deyimsel bir ifade olarak kullanılmaktadır.

Çeviri Haberleri

14 yaşındaki Filistinli, işgalci İsrail'in zindanlarındaki en genç tutsak oldu
Gazze Savaşı: Birleşik Krallık'taki protestolar bir fark yarattı mı?
Filistin halk direnişi nasıl küresel bir harekete dönüştü?
Gazze'de bir şehidin doğum günü kutlanıyor
İsrail, Batı Şeria'da gözaltına aldığı Filistinlilerin alınlarına sayı yazıyor