Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, JW Mariott Otel'de düzenlenen 6. Büyükelçiler Konferansı'nın ikinci gününde, yurtdışında saldırıya uğrayan, kaçırılan, yaralanan Türk vatandaşları ve hayatını kaybeden Türk vatandaşlarının yakınları ile kahvaltıda bir araya geldi. Katılımcılara, "Her birinizin hikayesi farklı" diyerek söze başlayan Davutoğlu, şöyle devam etti:
"Kiminiz zor şartlarda gayet vakur bir şekilde dirençle durduğunuz süreçlerde kötü niyetliler tarafından kaçırıldınız. Kiminiz saldırılarda en yakın arkadaşlarınızı kaybettiniz. Bizler canlarımızı, sevdiklerimizi, hayat boyu beraber olmayı ümit ettiğimiz ama olamadığımız, her biri canımızdan daha aziz kardeşlerimizi kaybettik. Kiminiz zor şartlarda mücadeleler vermek zorunda kaldınız. Herbirinizin hikayesi farklı ama benim sizde gördüğüm ortak değer Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmanın büyük onuru ve her acıya karşı direnme kabiliyeti olan aziz milletimizin üstün meziyeti.
Bir de bizim tarafımızdan hikayenin dinlenmesi gereken kısmı var. Emin olun ki nerede bir saldırı, kaza olsa, haberimiz olduğunda hepimizin yüreğine bir ateş düşer. Aynen sizlerin ve yakınlarınızın yüreğine düştüğü gibi. Siz kurtuluncaya kadar, o vatandaşlarımız ülkelerine dönünceye kadar hepimiz bu acıyı, ızdırabı yaşarız ama en sevinçli anımız da kaçırılan vatandaşlarımızın ailelerine döndükleri ya da ben bizzat telefonla aradığımda onların sesini ilk kez duyduğum andır. Dışişleri Bakanı olarak milletimiz adına onurlu görevlerde bulunduk ama en fazla mutluluk hissettiğimz an evlerinden koparılan vatandaşlarımızın bizim de çabalarımızla, Allahın takdiriyle, kendilerinin direnç gücüyle ülkelerine döndüğü andır."
Bir saldırıda Türk vatandaşlarının hayatını kaybettiği haberi geldiği anda onların evlerine çöken hüzünün kendi evlerine de çöktüğünü söyleyen Davutoğlu, 40 günü aşkın bir süre esaret hayatı yaşayan foto muhabiri Bünyamin Aygün'ün sınıra yaklaşırken telefonda kendisine, "Sizin bir açıklamanızı duydum. Bunu duyduğumda içime bir güven hissi geldi" dediğini ve bu sözlerin, kaçırılanlar açısından olayların nasıl göründüğü konusunda kendisine ders olduğunu anlattı.
Davutoğlu, "Türkiye için bir kişi 75 milyon kişidir, 75 milyon kişi bir kişidir. O anda 75 milyon kişinin o kişinin şahsında tecessüm ettiğini biz görürüz" diye konuştu.
Almanya'da Neonazi cinayetlerinde Türk vatandaşı Enver Şimşek'i kurtaran ve ilk tedavisini yaparak iki gün daha yaşamasına ve ailesiyle bir anlamda vedalaşmasına imkan sağlayan Andreas Heuler'in de Türk milletinin kalbinde hiç gitmeyecek bir iz bıraktığına değinen Davutoğlu, "Bu aslında bütün dünyaya örnek olması gereken bir tavırdır. Aramızda artık bir dostluk var. Bu ezeli, ebedi bir dostluktur" şeklinde konuştu.
Her birinde farklı aktörlerin olduğu bu hikayelerin sonunda iki ana unsur olduğunu belirten Davutoğlu, bunların ilkinin bu hikayelerin insani boyutu, diğerinin de Türkiye'nin vatandaşı olmaktan kaynaklanan ortak acılar olduğunu vurguladı. Davutoğlu, bu acıların bir daha yaşanmaması temennisiyle sözlerini tamamladı.
Foto muhabiri Aygün: "Gidin görün, ondan sonra eleştirin"
Davutoğlu'nun ardından kürsüye davet edilen foto muhabiri Bünyamin Aygün, Davutoğlu'nun Gazze'de acılı aileyle döktüğü gözyaşını anımsatarak, kendisinin gazeteci refleksiyle o aileyi bulduğunu ve onlara Ahmet Davutoğlu'nun fotoğrafını gösterdiğinde ailenin fotoğrafa sarıldığını anlattı.
Davutoğlu'nun bu tavrının çok insani olduğunu dile getiren Aygün, "Ben bunu çok hissettim ve haberimde de yansıtmaya çalıştım. Dışişleri Bakanımızın insan yönünü ordan biliyorum" dedi.
Suriye'de kaçırılma günlerinde yaşadığı zorlukları anlatan Aygün ''Ben hep şunu söyledim: Suriye'deki savaşı oturduğunuz yerden değerlendirmeyin. CHP'li ve MHP'li arkadaşlarıma da ağbilerime de lütfen ne olur gidin bir bakın hükümetin bu konudaki attığı her adım az bile. Çok doğru adım atıyorlar. Gidin, bakın, görün, ondan sonra eleştirin çünkü neler yaşandığını görmeden oraya gitmeden bilememezsiniz. Çok farklı bir dram var orada'' diye konuştu.
Suriye'deki savaşı en baştan itibaren takip eden gazetecilerden biri olduğunu ifade eden Aygün, orada yaşadığı zorlu süreci anlattı. Aygün, "Zor bir süreçti. Bazen 'kesilerek ölümü nasıl kurşuna dizilmeye çeviririm' diye düşünürken, bir taraftan da artık 'Başbakan, Dışişleri Bakanı vatandaşını bırakmaz' diyordum" ifadelerini kullandı.
Aygün, bir grup İspanyol gazetecinin kendisinden eylülde kaçırılan El Mondo gazetesi muhabiri için Davutoğlu'nun devreye girmesi isteğinde bulunduğunu dile getirdi.
Pilot Akpınar'ın eşi Dilek Akpınar: "Sahipsiz olmadığımızı hissetmek, bizi çok rahatlattı"
Lübnan'da kaçırıldıktan sonra özgürlüğüne kavuşan pilot Murat Akpınar'ın eşi Dilek Akpınar da gece yarısı kapılarına görevliler geldiğinde ve eşinin kaçırıldığını öğrendiğinde en azından ölmediğini düşünerek rahat bir nefes aldığını söyledi. Dışişleri Bakanlığından kendilerine gelen telefonun umut olduğunu ifade eden Akpınar, "Sahipsiz olmadığımızı hissetmek, bizi düşünen, aynı şekilde endişelenen insanların olduğunu bilmek bizi çok rahatlattı" dedi.
Davutoğlu'nun kendilerine "Siz uyuyabilirsiniz ancak biz uyumuyoruz, devletin bütün çarkları çalışıyor" dediğini aktaran Akpınar, "(Türkiye Cumhuriyeti hiçbir vatandaşını esaret altında bırakmaz) demiştiniz. Bu sözünüzü tuttunuz. Teşekkür ederiz" ifadelerini kullandı.
Almanya'daki Neo-nazi saldırılarında hayatını kaybeden Enver Şimşek'e ilk müdahaleyi yapan Andreas Heuler de kendisine Türkiye'den kendisine gelen davetten dolayı onur duyduğunu belirtti. Şimşek'e yardım etmesinin bir insani görev olduğuna dikkati çeken Heuler, "Zaten yapılması gereken şey o olduğu için öyle yaptım. Bu nedenle büyük bir önem atfedilmesini anlamadım" şeklinde konuştu.
Konuşmaların ardından, Bakan davutoğlu, Mogadişu Büyükelçiliği'ne geçen yıl yapılan saldırıda şehit olan polis Sinan Yılmaz'ın eşi ve yaralanan polis memurlarına plaket verdi. Kahvaltı, aile fotoğrafının ardından basına kapalı devam etti.