Bu sessizlik savaş düzeni aldığımızın işareti gibi; 10 temmuzda kaçırılan iki asker ve bir sağlık memuruyla ilgili neredeyse kimseden çıt çıkmıyor. Hükümet, medya ve sivil toplum kuruluşları söz birliği etmişçesine PKK’nın kaçırdığı askerler hakkında tek kelime etmiyor.
Hükümet örgüt propagandası olacağı endişesiyle susuyor olabilir ama medya neden hükümetin bu kaygısını paylaşıyor, anlayamıyorum.
Devlet ve hükümetlerden bağımsız olduğunu varsaydığımız sivil toplum kuruluşları da öyle; onlar neden susmayı tercih ediyor, bilinmez.
“Terörün amacı zaten kendi propagandasını yaptırmaktır” deyip, suskunluğa gömülmüş olabilirler.
Ama hangi propaganda kaçırılan bu kişilere olan ilgiyi, yakınlığı, alakayı kesmeyi haklı kılabilir?
Anlaşılan hâlâ “en iyi asker, ölü askerdir” havasından kurtulamadık.
Bu sessizliği biraz olsun bozabilmek için kaçırılan kişilerin aileleri ve yakınlarıyla konuştum. Onların da ortak şikâyeti bu, “suskunluk” hâli.
Astsubay Çavuş Abdullah Söpçeler’in eşi Saime Söpçeler, 25 gün geçmesine karşın, umudunu yitirmemiş. Kocasının sağ salim eve döneceğine inandığını söylüyor. Saime Söpçeler iki buçuk yaşında bir kız çocuğu annesi. Kararlı ve cesaretini yitirmemeye çalışıyor. Küçük kızının “baba” diyerek eşini karşılayacağını söylüyor. Yetkililerin kendisine gelişmeler hakkında herhangi bir açıklama yapmadığını belirtiyor. Ancak devletin bir şeyler yaptığına da inandığını vurgulamadan geçmiyor: “Eşimin arkasında koskoca devlet var, onu kurtarmak için uğraştıklarından eminim. ”
Uzman Çavuş Zihni Koç’un babası Veysel Koç da, oğlunun bir an önce eve dönmesini bekliyor: “Bu saatten sonra tek beklentim var; oğlumun canına bir zarar verilmesin. Onlar da diğer memurlar, çalışanlar gibi vatan görevi yapıyorlar. Örgüt, çocuklarımızı bize geri vermeli. 25 gün geçti. Devlet çok şükür ilgileniyor. İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin arayıp oğlumun sağ salim eve döneceği sözünü verdi. Vali, İl Jandarma Komutanı ve Alay Komutanı yakından ilgileniyor. Fakat medyanın ve basının bu konuya yer vermemesi, gündeme getirmemesi bizi yaralıyor.”
Kaçırılan sağlık memuru Aytekin Turhan Uz’un kardeşi Ragıp Uz ise biraz tepkili. Olayın üzerinden 25 gün geçtiğini hatırlatıp bu konuda hükümetin ne yaptığını kendisinin de merak ettiğini söylüyor: “Tamam, hükümet unutmamıştır; devlet mutlaka kardeşimi ve kaçırılan diğer kişileri kurtarmak için çalışıyordur. Ama ne yaptıklarını bilmiyoruz; bize, ailesine bu konuda bilgi verilmiyor, açıklama da yapılmıyor. Fakat bu suskunluk bizi rahatsız ediyor. Ne arayan var ne de soran. Tek umudumuz hükümet. Bizi başka yerlerden medet umar duruma düşürmesinler. Bizi başkalarından bilgi edinmek zorunda bırakmasınlar. Yetkililer gereken ilgiyi ve alakayı göstersinler.”
Kaçırılan Uzman Çavuş Zihni Koç’un babası Veysel Koç, İnsan Hakları Derneği’ne (İHD) oğlunun kurtarılması için başvuruda bulunmuş. İHD, kaçırılan üç kişi için bir heyet oluşturma hazırlığı yapıyor. İHD ve Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) üyelerinin yer alacağı heyete Türk Tabipleri Birliği (TTB) ile Alevi dernekleri de girebilir. Ayrıca heyette sanatçı Ferhat Tunç da bulunuyor.
İHD Genel Başkanı Öztürk Türkdoğan, heyet oluşturma çalışmalarına ailelerin başvurusu üzerine başlattıklarını söylüyor: “İnsan hayatı her şeyin önünde. İHD daha önce de benzer girişimlerde bulunduğu için değişik suçlamalarla karşı karşıya kalmıştı. Ama yaşam hakkından daha değerli ve önemli bir şey yoktur. Biz kimsenin propagandası olsun diye bu işe soyunmuyoruz. Doğrudan bize gelen ailenin başvurusunu dikkate alıp elimizden geleni yapmaya çalışıyoruz. Zira İHD olarak bu bizim aynı zamanda görevimiz.”
Bu heyetin ne yapacağını ise Ferhat Tunç şöyle özetliyor: “Biz örgüte seslenerek kaçırdığı kişileri serbest bırakmasını veya bu heyete teslim etmesini isteyeceğiz. Bu çağrıdan 10-15 gün sonra sonuç alacağımıza ve kaçırılan üç kişinin evlerine sağ salim döneceğine inanıyorum.”
Umarım bu sözler yerine ulaşır, kaçırılan üç kişi sağ salim evine ve ailelerine kavuşur.
TARAF