Kaçınılmaz Zorunluluk: Kendine Yetmek

İsmail Kılıçarslan pandemi öncesi dünya düzeninde olan küreselleşme eğilimlerinden bahsederken pandemi sonrası gelecekte ihtiyaçlarımız ve kendimize yönelik hayat akışının nasıl olabileceğini yorumluyor.

Yeni Şafak / İsmail Kılıçarslan

Hayatımızı devam ettirecek şeyler listesi

Koronavirüs değişmeyen gündemimiz. Bu gündemin ele alınışı da bütün uzun süreli gündemler gibi “son derece basmakalıp” bir hale geldi. Korunma yöntemlerine, tedavi biçimlerine, istatistiklere, uzman görüşlerine sıkışıp kaldı.

Koronanın hayatımıza girdiği ve küresel bir hal aldığı ilk günden bu yana “peki bundan sonra ne olacak?” sorusunun cevabı genellikle “şu şu şu önlemleri alacağız” cümlesine indirgendi.

Oysa bence “bundan sonra ne olacak?” sorusu, içinde büyük bir mantıksal ve kitlesel değişimi barındıran bir cevabı hak ediyor. Zira “koronadan sonra dünya” her anlamda başka bir dünya olacak. “Hayatta kalma etiği” başlığını da, “sürdürülebilir sağlık hizmetleri” başlığını da, “kültürel etkinlikler” başlığını da, “yeni sınıfsal çatışmalar” başlığını da hep “korona öncesi - korona sonrası” atıflarıyla tartışacağız.

Bu yanıyla “dünyada olup biteni takip etmek” değil, “dünyada olup biteceğe göre pozisyon almak” bir avantaj elde etmemizi sağlayacak sağlayacaksa.

Yirminci yüzyılın ideallerinden biri “kendi kendine yetebilen ülke” hayali idi. Gıdası, teknolojisi, üretimi, turizmi vd. ile “kendi kendine yetebilmek” bir ülke için büyük avantaj kabul ediliyordu. Zamanla “kendi kendine yetebilmek” konsepti önemini kaybetti ve “küresel dünya” fikri girdi devreye. Ticareten de kültürel olarak da sınırların olmadığı, “kendi kendine yetebilme” fikrinin toprak ve üretim bağımsız hale geldiği, Çin’de tutulan balığın Meksika’da üretilen sosa bulanıp Almanya’da üretilen fırında pişirilerek Amerika’da servis edildiği bu yeni dünya “hayatın en üstün imkânı” olarak sunuldu insanlığa.

Bana kalırsa korona ve/veya hayatımıza girecek yeni pandemiler en çok bu imkanı(!) zorlayacak. Çünkü gördük ki böylesi anlarda “her koyunun kendi bacağından asıldığı” korkunç bir cangıla dönüşüyormuş dünya. “O maskeler bize lazım” diyerek başka ülkelere ait maskelere el konulan, çöp poşetleriyle koruma elbisesi yapılmaya çalışılan yeni, yepyeni bir dünyaya açtık gözümüzü.

Geçenlerde Mahir Ünal’ın Kahramanmaraş’ta yaptığı bir konuşmayı dinledim. Ünal özetle, sadece koronanın değil, başka pandemilerin/musibetlerin de beklendiği bu yeni dünya düzeninde “kendi kendine yetebilen ülke” konseptinin önemini tekrar kazandığını, fakat daha da önemlisi hayatımıza bir zaruret olarak “kendi kendine yetebilen şehir” kavramının da girmek zorunda olduğunu anlattı. Pandemi sürecinde Türkiye’nin “kendine yetebilen bir ülke” olduğu gerçeğinin ortaya çıkmasını buradan değerlendirmemiz gerektiğini ifade etti. “Kendi kendine yetebilen şehir” bağlamında verdiği iki örnek de Maraş’tandı doğal olarak. Maraş’ın pandemi sürecinde ürettiği maske rakamlarıyla kendi hastasına bakabilme yeterliliğini örnekledi.

Tarımsal üretimi ile, sağlık hizmetiyle, önleyici ekipman yapımı ile “hayatta kalmayı başaran şehirler” fikri derhal uygulanması, hayata geçirilmesi gereken bir fikir. Dahası, Türkiye son yirmi yılında “şehirleri güçlendirerek” bilerek ya da bilmeden bu yeni dünyaya hazırlık yapıyormuş meğer. Pandemiyi bu kadar ucuz atlatmamızın da bu zihinsel ve fiziksel hazırlıkla yakın ilgisi varmış. Yozgat’ta hastalanan birinin tedavi için İstanbul’a gelmek zorunda olduğu, maskenin bütün şehirlere Ankara’dan dağıtıldığı bir Türkiye’de bu işlerin nasıl da içinden çıkılamaz sonuçlar doğuracağı çok açık.

Doğrusu, Mahir Ünal’ın bu husustaki öngörülerini çok önemsedim. Çünkü “kendine yetmek”, artık kaçınılmaz bir zorunluluk olarak önümüzde duruyor.

Üstelik bu “kendine yetmek” durumu sadece ülkeler ve şehirler için değil, zannederim tek tek insanlar için de geçerli olacak. İnsan, eliyle bir şeyler üretmeye mecbur hissedecek kendini bence ve dahası bir noktada buna mecbur da kalacak.

Bir süredir ağırlıklı olarak İznik’te bir köy evinde yaşayan arkadaşım, on yaşındaki oğlunun “baba, salgın olsa bile biz bu köyde hayatımızı devam ettirecek her şeye sahibiz” dediğini anlattı.

“Hayatımızı devam ettirecek şeyler” listesinin aslında olması gereken yere doğru gerilediğini ve bunu bir çocuğun bile tespit edebildiğini görmek heyecan verici benim açımdan. “Hayatımızı devam ettirecek şeyler” listemizi gözden geçirmek zorunda kalışımızı ise pandeminin neredeyse tek olumlu çıktısı olarak değerlendiriyorum.

Yorum Analiz Haberleri

Sosyal medyanın aptallaştırdığı insan modeli
Dünyevileşme ve yalnızlık
Cuma hutbelerindeki prangalar kırılsın
Batı destekli spor projeleri neye hizmet ediyor?
Kemalizm’e has bu Laiklik Fransa’da bile yok!