Kaçak gecekondu yıkımını Atatürk büstü ile önlemek!

Ali İhsan Karahasanoğlu

Suçlu da olabilirler, suçsuz da.. Ama şu an, yargılanıyorlar..

Yargılanıyorlar da, duruşmalardaki tavırları, hiç de sanık hareketlerine benzemiyor!

Sanki sanık değil de, duruşmanın hakimi konumundalar.

Sadece sanıklar değil, sanıkların yakınları da aynı tavır içinde.

Dün, savcı bir talepte bulunuyor.

Beğenirsiniz, beğenmezsiniz.

Zaten beğenip beğenmeme diye bir tartışma bile sözkonusu olamaz. Sadece, menfaatinize uygun değilse, şahsen veya avukatınız vasıtası ile, itiraz edersiniz.

Hepsi o kadar..

Bunlar ne yapıyorlar peki?

“Yuuuhh”!

Oha yani..

Mahkemedeki savcıya, “yuh” çekiyorlar.

Sadece savcıya değil, aslında mahkeme heyetine de yuh çekmiş oluyorlar.

Mahkeme heyetine, mahkemenin huzurunda hakaret ediyorlar..

Yüzlerce kişinin içinde..

Hani ilk defa böyle bir olay yaşanır, “İnsanlık hali, birden kendisini kaybetmiş, yanlışlık olmuş” deriz.

Üç yaşındaki ufaklık bile, şöyle bir tokat yapıştırdıktan sonra, üzüldüğümü hissedince, “Baba kazayla oldu kazayla” diyor.

Kendince özür diliyor..

Bunlarda böyle bir özür dileme de yok..

Vukuatları da ilk değil zaten.

Kimi zaman oldu, hakimlere, “Bugün siz yargılama yapıyorsunuz. Yarın yargılanan siz olacaksınız” dediler.

Kimi zaman oldu, savcıya, “Sanık sandalyesine oturmanız yakındır” dediler.

Bunları sıradan avukatlar söyleseler, “Savunma görevini biraz abartmışlar. Tribünlere oynamışlar.Bırakın birazcık şov yapsınlar” diyeceğim.

Ama, yıllarca DGMbaşkanlığı yapmış, Susurluk davasına bakmış hakimimiz, emekli olmuş.. Şimdi Ergenekon sanıklarının avukatlığını yapıyor ve diyor ki: “Eski bir ceza hakimi olarak söylüyorum, bu davaya iştirak eden bazı savcılar ve hakimlerin tutuklandığını, hapse girdiğini göreceğiz.”

Sadece hakim ve savcılara değil, meydan okumaları..

Müdahil avukatların da gözlerini korkutmaya çalışıyorlar..

Dünkü duruşmada, sanki duruşma salonunun amiri sanıklarmış gibi, “Haydin kalkın ayağa.. Saygı duruşu yapacağız” diyorlar..

İşe bakın siz..

Gazetemiz yazarı Abdurrahman Dilipak’ın avukatı Salih Döğücü, duruşma salonunda hakimin dışında hiç kimsenin emir veremeyeceğinin bilinci ile, sanıkların oldu bittisine eyvallah etmiyor.

Vay, sen misin ayağa kalkmayan..

2003’te yapamadıkları darbeyi, hemen o salonda yapmaya kalkışıyorlar..

Türk filmlerine konu olan meşhur hikayemiz vardır.

Uyanık vatandaşımız, bir gecede kaçak gecekonduyu hazine arazisine dikiverir.

Sonrasında zabıta ekipleri yıkmaya geldiğinde, Atatürk posterleri ile kendilerini karşılar..

Sadece Atatürk posterleri değil, kimileri olayı iyice abartıp, Atatürk büstü bile yapar, gecekondunun hemen önüne..

Amaç ne? Amaç, “Zabıta, vazifesi gereği gecekonduyu yıkarken, Atatürk posterine veya Atatürk büstüne zarar versin. Bunun üzerine kavga çıksın, kaçak gecekondu kurtulsun!”

Darbe sanıklığından yargılananlar da, aynı uyanıklığı yapıyorlar!

Çanakkale şehidlerine saygı adı altında, duruşma salonunu yönetmeye kalkışıyorlar..

Bunlar değil miydi, “Çanakkale şehidlerini anma geceleri adı altında, Atatürk’ü anma günlerine alternatif günler icat ediliyor.Yobazlar, Çanakkale şehidlerine saygı adı altında, Atatürk’e küfrediyorlar” diyenler?.

Ne oldu da şimdi, Çanakkale şehidleri geldi akıllarına?

Aynen “kaçak gecekondu” hikayesine paralel bir istismarla karşımıza çıkıyorlar, değil mi?

Sonra da kalkıp, “Ülkede sivil dikta var. Faşizmin ayak sesleri geliyor” diyorlar.

Ne sivil diktası beyler? Ne faşizmi?..

Yargılandığınız mahkemelerde bile, duruşmaları sizler yönetiyorsunuz. Hakimleri tehdit ediyor, savcıları “sanık sandalyesine oturtulmakla” korkutmaya kalkışıyorsunuz. Müdahil avukatlara bile gözdağı vermeye kalkışıyorsunuz..

Faşizm böyle mi olur?

Ama “İlla da faşizm var” diyorsanız, bu faşizanlık ülkeyi yönetenlerin değil, sizin faşizanlığınızdır.. Çünkü yaşananlar, bunu ispatlıyor!

YENİ AKİT