Kâbe’ye hakareti sineye çekmek hangi siyasal ikbale tahvil edilebilir?

İsmail Kılıçarslan, Boğaziçi Üniversitesi’ndeki gösterilerin birinde Kâbe’ye karşı yapılan saygısızlığı önemsizleştirmeye mebni yorumlarda bulunan Mustafa Yeneroğlu’na isim vermeden tepki gösterdi.

İsmail Kılıçarslan, başta DEVA Partisi Genel Başkan Yardımcısı Mustafa Yeneroğlu olmak üzere AK Parti’den ayrılmış bazı isimlerin Boğaziçi Üniversitesi’ndeki gösterilere damgasını vuran ve tepki toplayan Kâbe’ye saygısızlık karesini önemsizleştirmeye mebni yorumlarına sert sözlerle tepki gösterdi.

İsmail Kılıçarslan’ın Yeni Şafak’ta yayımlanan konuyla alakalı yazısını (‘vekil bozuntusu’ gibi yakıştırmaları tasvip etmediğimizi belirtmekle birlikte) aşağıda ilginize sunuyoruz:

Kab bin Eşref siyere dâhil mi?

Siyer, yani müstakilen Efendimiz (s.a.v.)’in ve aziz yoldaşlarının hayatını ele alan ilim dalı herhalde tarihin hiçbir devrinde bunca çarpıtılmaya konu olmamıştır.

Bu çarpıtmanın en önemli yönelimi ise Efendimiz (s.a.v.)’in hayatının bazı yanlarını, bazı hususiyetlerini kasıtlı olarak saklayarak O’nu bir çeşit “bugünün algısına uydurma” çabasıdır.

Peygamberimiz elbette Rahmet Peygamberi’dir lakin aynı zamanda “kâfire kılıç çekme cesareti gösteren” bir savaşçıdır da. Peygamberimiz’in elbette “kuşu ölen çocuğa taziyeye gidecek” denli sınırsız bir merhameti vardır ancak O aynı zamanda Allah’a ve dinine yönelen her tehditte öfkeden alnının damarları görünen bir komutandır.

Efendimiz (s.a.v.)’in hayatının bir bölümünü bir anlatıya dönüştürüp diğer bölümlerini gözlerden uzak tutmaya çalışmak bir Mümin’in değil, olsa olsa FETÖ’cü kara gâvurların yahut Alman, İngiliz falan oryantalistlerin taktiği olabilir.

Bütün bunları şundan anlatıyorum. Boğaziçi Üniversitesi’nde bir avuç hadsiz, bir avuç insan müsveddesi Kâbe-i Muazzama ile LGBT bayrağını yan yana getirme cüretinde bulundular ya. AK Parti oylarıyla seçilip sonra evi terk eden müstafi bir vekil bozuntusu başladı yine “ama’lı mamalı” konuşmaya.

Diyesi ki “birkaç ergenin yaptığı olayı amma da büyüttünüz.” Bakın dikkat isterim. Bu bozuntu, “birkaç ergenin yaptığı olayı amma da büyüttünüz” cümlesinde kalsaydı “kendi liboşluğu” der geçerdim. Fakat herif peşine ekliyor: “Peygamberimiz kendisine zulmedenler hakkında ‘onlar bilmiyor, bilseler yapmazlardı’ diye dua etmemiş miydi?”

İşte benim “siyeri çarpıtmak” dediğim budur. Hıristiyanların İsa Peygamberimiz’e attığı o büyük iftiranın, yani “bir tokat yersen diğer yanağını çevir” iftirasının bir benzerini Efendimiz (s.a.v.)’e atmaya çabalıyor herif.

Hadiseyi biliyorsunuzdur. Efendimiz (s.a.v.)’in “onlar bilmiyor, onları affet” diye dua ettiği halk, Taif halkıdır. Risalet yenidir ve Taif halkı gerçekten bilmemektedir meseleyi. Oysa Boğaziçi Üniversitesi’nde Kâbe’mize hakaret eden pislikler müstafi vekil bozuntusunun aksine ne yaptıklarını, neye hizmet ettiklerini, neyi amaçladıklarını bal gibi de, mis gibi de biliyorlar. Taif halkından değil, Lut kavminden pislikler onlar.

Gelin sizi siyerden “ne yaptığını bilen ve yaptığında ısrar eden” birine ne olduğunu anlatayım. Meselemiz Kab bin Eşref. Medine’de yaşayan, sözü parlak Yahudi bir şair… Hemen bütün hadis ve siyer kaynaklarında detayları ayan beyan anlatılan bu meselede Kab bin Eşref olacak kara gâvur bütün uyarılara, bütün ikna çabalarına rağmen şiirleriyle Efendimiz (s.a.v.)’e, Allah Teâlâ’ya ve dinimize hakaretler savurup küfürler ediyor. Akıbeti ise bizatihi Efendimiz (s.a.v.)’in emriyle katledilmek oluyor.

“Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?” ayet-i kerimesini bir taraftan da böyle anlamak gerekir. Bilen, yaptığını bilerek, isteyerek, amaçlı olarak yapıyorsa cezası bellidir.

Tam burada bir not. Biliyorum şimdi ODA TV’si, TV24’ü falan “yandaş yazar Boğaziçi öğrencileri için idam istedi” falan diye başlık atacaklar. İşlerini kolaylaştırayım. Efendimiz (s.a.v.)’in her uygulaması, her bir hayat parçası başımın tacıdır. Kimseye ölüm fermanı falan veriyor değilim. Sadece “yaptığı pisliği bilenin siyerdeki cezasını” hatırlatmakla yetiniyorum. Müstafi vekil bozuntusunun aksine “Allah’ın dinini ve Efendimiz (s.a.v.)’in örnekliğini” eğip bükmeden izaha çabalıyorum. Yoksa ne kadıyım ne devlet başkanı. Dileyebileceğim en büyük şey şu olabilir: “Umarım o pislikler T.C hukukuna göre alabilecekleri en yüksek cezayı alırlar.”

Bir not daha: Müstafi vekil bozuntusu çarpık bakışını pekiştirmek için “Bakara makara diyen Egemen Bağış’a niçin itiraz etmediniz?” de diyesi.

Birincisi şudur: Bağış için yazılmış en sert yazıları, atılmış en sert tweetleri ben attım. Başıma da gelmeyen kalmadı. Sen o esnada “AK Partiye gönül vermiş bir politikacı olarak” Çokoprens almaya gitmiştin.

İkincisi şudur: Egemen Bağış’ın “Bakara makara”sı tecessüsle, yasadışı olarak ele geçirilmiş bir telefon konuşmasıdır. Kişiseldir. Kamusal alanda yapılmamış, gayriahlaki biçimde kamusal hale getirilmiştir. Oysa Boğaziçi’ndeki kara gâvurlar Kâbe’mize açıktan, kamusal alanda hakaret etmişlerdir.

O halde soru şudur: İzzetin, şerefin, haysiyetin tam olarak nerede? Kâbe’ye hakareti sineye çekmek hangi siyasal ikbale tahvil edilebilir? Anlatsana. “Ama’lı mamalı” da olur, kabul ederiz.

Yorum Analiz Haberleri

Meşru olanı savunursan karşılığını elbet görürsün!
Türkiye solu neden hala Esed rejimini savunuyor?
Sosyal medyada görünürlük çabası ve dijital nihilizm
İran aparatlarının komik antipropagandalarına vakit ayırmak bile coğrafya için zaman kaybı...
Nasıl ki ilk Müslümanlar tüm zorluklara rağmen direndiyse Gazzeliler de öyle direniyor!