Joe Glenton’a Selam Olsun!

SÜLEYMAN CERAN

Eski Kanada Genelkurmay Başkanı General Rick Hillier, “NATO'nun Afganistan'da yaptığı şey hakkında fikir sahibi bile olmadığını” ifade ededursun, ABD başkan yardımcısı Joe Biden’in serinkanlılıkla “Ben Siyonistim” cümlesini kurduğu günlerde, NATO destekli Amerikan operasyonu başladı. Helmand’da, Marcah’ta, Kandahar’da, Kunduz’da, Greşk’te, Safa’da, Garmsir’de ve Zeval’de işgalci NATO askerleri, Afganistan’ın üzerine bir karabasan gibi çökmüş durumda. Onlarca yıldır işgallere karşı mücadele eden Afgan halkı, durup dinlenmeye, sükûnete ve okumaya vakit bulamamanın eksikliğini elbette ki görüyor ama tüm yokluklara rağmen bildiği tek şeyi yapıyor; direniyor.

Büyük bir direnişle karşılaşan Amerikan güçleri ciddi kayıplar veriyor. Üstelik bu zayiatlar organizmanın uluslararası ayağını da deşifre ediyor. Yüzlerce Amerikalı askerin öldürüldüğü çatışmalarda İngiliz, Kanada ve Alman askerlerinin de öldürülmesi Müslümanların kimler tarafından katledildiğini de gösteriyor.

1 Nisan gecesi, şaka gibi bir operasyonla, gece vakti, çok kısa bir süreliğine Obama, Afganistan’a geldi. Konuyla ilgili Taliban’ın yaptığı açıklama da oldukça yerindeydi: “Obama, birliklerine güvenip gündüz gözüyle Afgan topraklarına ayak basamamış, acınası ziyareti için gece karanlığını seçmiştir. Yapacakları için bir hırsız gibi yıldızsız bir geceyi seçen Obama, aynı gece kaçarcasına geri dönmüştür.”(isra haber) Obama’nın, Bagram hava üssünde yaptığı kısa konuşma öncesi, Afganistan’da kırktan fazla sivilin aynı anda öldürülmesi de dikkat çekiciydi. Helmand eyaletine bağlı Greşk bölgesinde “Fakiran” isimli Pazar yerine savaş uçaklarınca gönderilen füzelerle öldürülen bu insanlar, aslında Obama’nın gelişi öncesi bir zihin dağınıklığına neden olmak için katledilmişti. Askeri anlamda sağlanamayan ilerlemenin, silahsız insanların, kadınların ve çocukların katliyle başarılacağının zannedilmesi yeni bir şey değil. Sovyetler de böyle düşünmüştü ama olmadı. Bebek şeklindeki bombalar hâlâ hafızalarda değil mi? Siyasi manevralar, ekran karşısında güç gösterisinin remzi olarak sivillerin katledilmesi, insafsızlığın yaygın bir hastalık olduğunu gösteriyor. Obama’nın Bush’tan tek farkının güneşte biraz kalmış suratı olduğu ortada. Obama “derisini inkâr eden bir zenci” olmanın ötesine geçemiyor.  

Marcah’ta bir manzara: Bir Afgan, eşini ve iki oğlunu motosikletine bindirmiş. Çocuklar hasta. Hastaneye varmaya çalışıyorlar. 4 kişi, bir motosiklet üzerinde. Bir akbaba gibi beliriyor üzerlerinde Apaçhi helikopteri. Füzesini, motorun, adamın, kadının ve çocukların üzerine gönderiyor. Dördü birden, oracıkta… Tüm sahnelerin üzerinde gerçekleştiği Afganistan, dünyanın en sessiz ölen ülkesi. Filistin gibi çığlıkları dünyanın her yanında yankılanmaz. Kendini anlatamaz. Cenazesi, at arabasının yahut el arabasının üzerinde, battaniyelere sarılı olarak götürülür. İnsanların yüzündeki alışagelmiş acılı ifade hep mukimdir, bir yere gitmez. Acılıdır Afgan halkı. Acının içinde doğmuş, acıyla hemhal olmuş, acı içinde de ölmektedir.

Afganistan’dan yansıyan kolsuz bacaksız insan fonları da enteresandır. Binlerce, on binlerce Afganlı, mayınlardan dolayı uzuvlarını kaybetmiştir. “Kandahar” filminde, uçaktan atılan protezler için canhıraş koşan tek ayaklı, yüzlerce Afgan’ın görüntüsü hâlâ vicdanımızda bir sızı. Topallar Afgan halkı, hep bir yanı eksiktir. Yarım kalmıştır. Derdini anlatacak bir Naci Ali’si yoktur. Şiirini yazacak bir Mahmud Derviş’i, teorisyenliğini yapacak bir Fethi Şikaki’si yetişmemiştir. Ne portakal ağaçları vardır Gazze gibi, ne de coşup göz/gönül açan denizleri vardır Beyrut gibi.

Afganistan, Birleşmiş Milletler Gıda Endeksinin içinde yer alan 182 ülkeden biri ve 181. sırada. Son yirmi yılda resmi rakamlara göre, 1,5 milyon Afgan savaşlarda can verdi. Hastalıklardan, açlıktan, soğuktan ölenler buna dâhil değil. Afganistan’daki ölümler bir çığ gibi düşecek, insanlığın üstüne. Bütün bunlara karşılık, zirveleri, yamaçları, yalçın yarları ve tüm haşmetiyle arz’a karşılık gelir Afganistan. Yeryüzüne.

İşte bu kadar yokluğun içinde Afganistan, devasa ordularla baş etmeye çalışırken, işgalcilerin içerisinde yapılan alçaklığı sindiremeyen, zulme sessiz kalmayan insanlar da az da olsa ortaya çıkıyor. Bunlardan biri de Joe Glenton. 27 yaşında bir firari asker. Afgan halkına yardıma gittiğini zannedip, yapılan vahşeti görünce mahcubiyetinden yerin dibine girmiş ve Britanya ordusundan 2007 yılında firar etmiş ve daha sonra da teslim olmuş bir asker O. 2009 yılının Haziran ayında İngiltere Başbakanı Gordon Brown'a yazdığı mektupta: “Afganistan’daki savaş -terör riskini- düşürmüyor. Afganistanlıların yaşamlarını iyileştirmiyor, yaşamlarına ve ülkelerine, ölümü ve yıkımı getiriyor. Britanya'nın orada hiçbir işi yok. Sizden askerlerimizi eve getirmenizi diliyorum bayım” diyerek kendini ifade etmeye çalışmış bir vicdani retçi Joe Glenton.

İngiltere, Afganistan’da yaşanan savaşta şu ana kadar 200’den fazla askerini kaybetti. Bununla birlikte yaklaşık 400 asker de vicdani ret haklarını kullanarak ordudan ya ayrıldı. Bunlar içerisinden Joe Glenton, bu tavrını duruşa dönüştürmüş birisi. 9 ay hapis cezası almış olmasına rağmen aktivistliğini yitirmemiş bir insan. Mücadele etmiş. Meydanlarda başı çekmiş bir muhalif. Joe Glenton’un liderlik ettiği 5 bin kişilik savaş karşıtı gösterici Londra’da Hyde Park’tan Trafalgar Meydanı’na yürümüşlerdi. Burada bir konuşma yapan Glenton, Afganistan’da ve Irak’ta cereyan eden “illegal ve ahlâksız” savaşı eleştirerek, “Amerika’yı takip edip dünyanın en fakir ülkelerini işgal ediyoruz. Ben bunun bir parçası olmak istemiyorum. Siyasetçiler ordunun güvenini hiçe saydılar. Burada savaş karşıtlarına ve askerlerimizin ülkelerine dönmeleri için eylem yapanlara liderlik etmekten gururluyum” diyordu.

Bu soysuz ve çelikten ve ateşten ve şerden ve koordinatlardan ve insansız uçaklardan ve milyar dolarlık bütçelerden ve kalpsiz komutanlardan ve Allahsız iktidarlardan oluşan işgalci güruhun içine girmeyip; vicdani ret hakkını kullanma onurunu yakasında taşıyan ve hâlihazırda bu tavrından dolayı hapis cezası alarak sembolleşen Joe Glenton’a selam gönderiyoruz.