Joe Biden’ın Orta Doğu sicili kutlanacak bir şeyin olmadığını gösteriyor

Seçim sonuçları ile beraber ana akım ve sosyal medyada öyle bir coşku oluştu ki sanırsınız Biden, dünyayı adaletsizlikten, zorbalıktan ve ıstıraptan kurtarmaya gelen bir Mesih.

HAKSÖZ HABER

Kaynak: Tallha Abdulrazaq-TRT World

Çeviren: Fatih Demir-Haksöz Haber

Şayet Obama yönetimi örnek alınacak bir yönetim ise, Joe Biden Orta Doğu'ya çok fazla yük getirecek gibi görünüyor.

Büyük Amerikan medya kuruluşlarının çoğunun Joe Biden'in, görevdeki ve son derece tartışmalı bir isim olan Donald Trump'ı devirerek, ABD'nin bir sonraki başkanı olması için yeterli seçim oyu aldığını duyurmasıyla beraber seçim sonuçları ve gelecek siyasi projelere dair makul ve dengeli analizler bulmak oldukça zor bir hal aldı. Bu durum ABD'nin iç ve dış politikasının şu anki halini anlamamıza yardımcı olabilir.

Ana akım medya ve sosyal medya da öyle bir coşku oluştu ki sanırsınız Biden, dünyayı adaletsizlikten, zorbalıktan ve ıstıraptan kurtarmaya gelen bir Mesih.

Ancak Biden, özellikle Ortadoğu ve Amerikan dış politikası söz konusu olduğunda, hiç kimsenin denemediği veya test etmediği yeni bir aday olarak bilinmeyen bir değişken değil. Obama yönetimi altında başkan yardımcısı olarak yaptığı çalışmalar, bize şimdiden kendisinden neler bekleyebileceğimiz konusunda bir fikir veriyor. Bu öngörüler çoğu durum için oldukça ürpertici.

Obama’nın altındayken Biden

Yakın tarihte, işlerlik kazanmış olan demokrasilerin yaşandığı ülkelerde bazı seçimler oldukça ilgi çekici olmuştu. Bunlardan belki de en iyi seçim örneğini eski ABD Başkanı Barack Obama’nın "Değişim!" sloganları ile onu 2008'de zafere taşıyan kampanyasında görmek mümkün oldu.

Dünya, en güçlü ulusu ve onun en gelişmiş demokrasisini izlediğinden bu seçimin etkisi de küreseldi. Siyahi vatandaşlarına karşı korkunç bir ayrımcılık geçmişi olan bir ülkeye ilk Siyahi başkan seçildi.

Obama, 2009 yılının Haziran ayında Kahire'ye yaptığı ünlü seyahatten sonra Arap ve İslam dünyasında da övgüleri topladı. Yönetiminin "Amerika Birleşik Devletleri ile dünyanın dört bir yanındaki Müslümanlar arasında yeni bir başlangıç arayışına" nasıl dayandığına dair de bir konuşma yapmıştı. "Amerika ve İslam'ın dışlayıcı olmadığı ve rekabet içinde olması gerekmediği gerçeği" demişti.

Ne söz, ne umut ama! Yüzbinlerce Müslümanı öldüren ve dünyanın dört bir yanında pek çok kişiyi sebepsiz yere hapse atan George W. Bush yönetiminin başlattığı Teröre Karşı Küresel Savaşın neredeyse on yılının ardından gerçek bir değişim şansı masum insanları müttefiklerin hapishanelerinde işkence görmeye dönüştürdü: Arap despotların hapishanelerinde.

Bu, Obama'nın anlamlı bir değişiklik yapmak yerine “baş hatip olarak meşhur gümüş dilli belagatini” basitçe kullandığının ilk göstergesi olmasa da, Arap Baharı, yönetiminin yaygın ikiyüzlülüğünü temelden ortaya çıkardı.

Arap demokratları ve kendilerini ve de topluluklarını despotizm ve zorbalığın boyunduruğundan kurtarmak isteyenler, Obama yönetiminin, Amerikan demokrasisinin, şeffaflığın ve özgürlüğün ideallerine dair yaptığı tüm yüce konuşmalarıyla birlikte, kendileri için doğal bir müttefik olacağına dair umutlara sahiplerdi. Tunuslu Muhammed Buaazizi Aralık 2010'da kendini ve Arap dünyasını ateşe verdikten sonra, protestolar Ortadoğu ve Kuzey Afrika'yı etkisi altına almıştı.

Joe Biden'ın başkan yardımcısı olduğu Obama’nın Beyaz Sarayı, tamamen gafil avlanmıştı bu durum karşısında. Birleşik Devletler bir yandan Arap dünyasının halkları ile ilişki kurarak insanların haklarını ve demokrasiyi genişletmeyi vaat ediyordu. Öte yandan Arap halklar, diktatörleriyle pazarlıklarda Birleşik Devletlerin kendi taraflarını tutmalarını bekledikleri halde, Birleşik Devletlerin zıt yönde düşündüğünü görmüşlerdi. Bu tam anlamıyla bir ikiyüzlülüktü.

Beklentiler başka iken sonuçlar bir hainliği gösteriyordu. Amerika'nın otokratik değerlerine karşı çıktığını iddia ettiği tiranların, ABD’nin ortaklığında Orta Doğu ve çevresinde sayısız ölümlere kapı araladığı gözlenmişti.

Obama’nın 2013'te demokrasiyi desteklemek için Mısır'da yaptığı tarihi konuşmasından sadece birkaç yıl sonra, Obama ve Biden, Darbeci Abdül Fettah el Sisi'nin, Mısır'ın ilk ve tek demokratik olarak seçilmiş lideri Muhammed Mursi'yi devirmesini izlediler. Ardından gösteri düzenleyenlere karşı binlerce kişi tarafından kasaplık yapılmasını izlediler.

Ardından Sisi, çoğu işkence ve infaz riskiyle yüz yüze kalan en az 60.000 siyasi tutukluyu hiçbir suçlama olmaksızın hapse attı. Bunu da sessizce izlemekle yetindiler.

Cumhuriyetçi senatör ve Trump'ın düşmanı John McCain, Sisi'yi demokratik bir hükümeti devirdiği için açıkça eleştirirken ve "darbe" terimini kullanmaktan korkmazken, Obama ve Biden yasal olarak engellenme korkusuyla "C" (İngilizce Coup: darbe anlamında kullanılan C kastediliyor) sözcüğünü dahi kullanmaya cesaret edemediler. Bir yandan da ABD F-16'larını Sisi'nin diktatörlüğüne satmaya devam ettiler. Üst düzey diplomatları John Kerry de, darbeyi iğrenç bir şekilde Mısır'da "demokrasiyi yeniden kurmak" olarak övdü.

Benzer şekilde, Obama ve Biden’in Suriye halkının diktatörü ve katili Beşar Esed’in Rusya ve İran’ın askeri, siyasi ve ekonomik katkıları ile desteklenen savaşını sessizce izleyerek sicillerinde onulmaz izler bıraktılar.

Biden, Esad karşıtı muhalefeti kişisel olarak antipatik görerek düpedüz küçümsüyordu.. Muhaliflerin silahlanmalarına karşı rezil bir şekilde karşı çıkarak tartışmalarda boy gösteriyordu.Obama yönetimi, Esed'e bir yandan "kırmızı çizgileri" hatırlatarak bir yandan da kimyasal silah kullandığı için cezalandırmama yönündeki kararlar alıyordu. Üstelik bu durumu da savunmaları inanılmaz derecede kötü bir ikiyüzlülük örneği olarak tarihteki yerini aldı. Bir de Türkiye ve bazı bölge ülkelerini Esed zalimine karşı savaşan meşru muhalefet gruplarını fiilen desteklemekle suçladılar. Meşru muhalif gruplar ile DAEŞ’ı bir tutarak da suçlamalarını haklı çıkarmaya çalıştılar.

Trump, şüphesiz yıpratıcı ve tacizciyken bile en azından Esed'i sivillere karşı kimyasal silah kullandığı için vurmuştu. Öte yandan Biden, Suriyelileri tatsız ama tahammül edilebilir bir Esed rejiminin parçası olarak görmeyi ya da geri kalanını aynı terör fırçasıyla yıkayarak tercih ediyordu.

Biden’ın Türkiye’ye yönelik tehditleri

Ortadoğu için belki de en büyük endişe, Biden başkanlığının İslam dünyasının en istikrarlı ve başarılı demokrasisi olan Türkiye için ne anlama geldiğidir. Biden’ın seçim kampanyası sırasında viral hale gelen “Biden'ın da artık rezil bir itirafı haline gelen”, özgür dünyanın müstakbel liderini, Türkiye hükümetinin yönetimine müdahale etmeye çalışabileceği yönünde imalarda bulunarak, Türkiye'de rejim değişikliği arayışında olduğunu da açıkça ortaya koyuyordu.

Türkiye’deki muhalefet gruplarını sandıkta kazanmaları yönünde desteklediğini. Bunun olması gereken olduğunu beyan eden açıklamaları ile de demokratik seçimlerdeki tarafını belli eden açıklamaları gündemden düşmüyordu. Obama-Biden yönetiminin son günlerinde FETÖ'nün Türkiye halkının demokratik iradesini nasıl devirmeye çalıştığını gördüğü aşikârdı. 15 Temmuz 2016'da 200 küsur sivili öldürenlerin, parlamento binasını ve Türkiye demokrasisinin diğer sembollerini nasıl bombaladıklarını da gördüklerine eminiz.

O dönemde Beyaz Saray zamanı kollayarak hareket ediyordu. Darbe ve darbeciler hakkında belirsiz fikirler dile getiriyordu. Kimin koltuğa oturacağını “endişe” ile izlediklerini dile getirmişlerdi.

Darbe girişimi, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın halkı olağanüstü bir şekilde toplaması ve halkın iradesinin darbecilere baskın çıkması neticesinde bastırılsa da, ABD daha sonra Türkiye’nin en önemli zanlısı olarak bilinen Fethullah Gülen'e, Pennsylvania'da konforlu bir konakta, güvenli liman olmaya devam etti.

Trump hakkında en sevdiğiniz şeyleri söyleyin; en azından Ortadoğu’nun en başarılı Müslüman çoğunluk demokrasileri içerisindeki yıkıcı unsurları desteklemeye çalışmadı.

Öte yandan Biden, ideolojik olarak Türkiye halkının iradesini yıkmaya kararlı görünüyor. Suriye, Mısır ve diğer her yerdeki siciliyle birlikte," uluslararasıcı ” eksenli ABD’nin küresel gündemi devam ettirilecek gibi duruyor.

*Tallha Abdulrazaq, Orta Doğu stratejileri ve güvenlik konusunda uzman bir isim olarak öne çıkarken aynı zamanda ödüllü bir akademisyen ve yazardır.

Çeviri Haberleri

Amsterdam'daki saldırının Yahudilikle ve antisemitizmle alakası yok!
Trump'ın gelişi Filistin meselesinde neyi değiştirecek?
Trump neyi başararak seçimleri kazandı?
Demokrat Parti neden kaybetti?
10 yaşındaki Raşa'nın vasiyeti: Lütfen benim için ağlamayın...