Ortada bir devrim mi, jeopolitik çözülme mi, Türkiye için de söylendiği gibi eksen kayması mı, 20. Yüzyıl Ortadoğu'sunun aynısını 21. Yüzyıl için de inşa etme girişimi mi var, henüz bilmiyoruz. Aslında bunların hepsi, bir ölçüde var ancak hangisi baskın çıkacak öngöremiyoruz.
Oysa ki, hak talepleri, özgürlük talepleri, adalet talepleri var. Kitleler, onlarca yıl elleri kanlı, onursuz rejimlerin sindirdiği toplumlar, bu talepler için bedel ödemeye hazır ve ödemeye de başladılar. Onlarca yıllık baskıların, acıların, aşağılanmanın, pazarlık malzemesi olarak kullanılmanın kader olmadığını biliyorlar.
Bu aşamadan sonra; bugün bölgede hüküm süren hiçbir rejim kitleleri kontrol edemeyecek, yönetemeyecek, yönlendiremeyecek hatta etkileyemeyecek. Büyük yalanların, büyük korkuların, vatanseverlik nutuklarının, dostluk ve düşmanlıkların kitleler üzerindeki inandırıcılığı çoktan silinip gitti. Rejimlerin iyileri ve kötüleriyle, doğruları ve yanlışlarıyla kitlelerinki çoktan ayrıştı ve eskiye dönülmesi imkansız hale geldi. Korkularla ehlileştirilen insanlar bu aldatılmışlığın öfkesiyle sokakları titretiyor. Sadece sokakları mı, rejimleri, yolsuz iktidar kadrolarını, mafyalaşmış yönetimleri titretiyor.
Bu dalga görülmüşken, eskiye dönüş yolları kapanmışken, liderler tek tek devrilirken sırada bekleyenler ne yapıyor? Suriye'de olduğu gibi, kasabaları tanklarla basıp yüzlerce insanı gözaltına alıyor, onlarca insanı öldürüyor, şehirleri kuşatıyor, özgürlük isteyenleri silah gücüyle sindirmeye, kitleleri korkuyla terbiye etmeye çalışıyor. Mümkün mü? Elbette hayır... Belki bir süre insanların sesleri kesilecek, solukları duracak. Ama ne zamana kadar? Kurşunla ne zamana ve nereye kadar durdurabilirsiniz bunu?
Ne için? İktidar nimetlerini bırakmamak için, paylaşmamak için. "Silah bendeyse haklı benim, doğru benim" inancı, çağlar boyu nice yönetimleri korkunç zalimliklere yöneltti ve hepsi şimdi kötülükleriyle anılıyor. Sovyetlerin silahları çöküşü engelleyebildi mi? Suriye, binlerce insanı zindanlara kapatsa bile bu çağrıyı susturabilecek mi?
Yemen'de haftalardır yüz binler sokakta. Bir adam, bir rejim, ABD'ye sırtını dayamış bir iktidar geri adım atmıyor. Mısır'da Hüsnü Mübarek devrildi. Askeri yönetim seçim arefesi baskılarını artırıyor. Olayların çıkış noktasını oluşturan kilise saldırılarının benzerleri yaşanıyor, din ve mezhep savaşlarının örnekleri sergileniyor. Neden sizce? Askeri yönetimin ömrünü uzatmak için olabilir mi? Tunus'ta Bin Ali devrildi, bu sefer askeri yönetim halkıyla çatışmaya başladı. Mısır'daki senaryonun aynısı değil mi?
Suriye yönetimi baskıcıyken, kötüyken, demokrasi ve özgürlüklere karşı silah kullanırken Yemen'deki baskıcı, acımasız yönetime karşı ses çıkarılmaması dikkatinizi çekiyor mu? Aynı şekilde baskıcı rejimlerin, demokrasi ve özgürlüklerin yakınından bile geçmeyen rejimlerin desteklenmesi, bu rejimler eliyle Bahreyn'de, Yemen'de veya başka bölgelerde Suriye'deki insanlarla aynı şeyleri isteyenlerin ezilmesi dikkatinizi çekmiyor mu?
Libya gibi bir örnek var önümüzde. Kuzey Afrika'nın devasa toprakları paylaşılıyor. Her ülke kendi taraftarlarıyla iç savaşın içinde. Bir yandan da dış müdahale devam ediyor. Petrol paraları, milyar dolarlar acaba hangi ülkenin bankalarına aktarıldı? Kaddafi bitti, ya sonrası ne olacak? Hangimiz biliyoruz?
Esad gitse, rejim bitse nasıl bir Suriye olacağını kestirebiliyor muyuz? Mesele bir şeyi gözü kapalı alkışlamak değil, bir adım sonrasını bilerek pozisyon almaktır.
Özgürlük için akan kanların hesabını sorulmalı. Hak taleplerini kanla bastıranlar hesap vermeli. Verecek de. Ama rejim-kitle arasındaki kavganın ötesinde, yeni Libya senaryolarına nasıl direneceğiz, nasıl karşı duracağız, bu süreci nasıl engelleyeceğiz? Rejimlerin devrilmesinden sonra yerine kimlerin, hangi kadroların geçeceğine dair en ufak bilgimiz yok. Bugünlerde üzerinde en çok konuşulması gereken bu.
Elbette bir dalga var. Bütün bölge bir şekilde değişecek. Buna ayak uyduramayanlar kaybedecek. Bölge içi ve bölge dışı güç mücadelesi işte bütün bu çıkışları silip süpürecek güce sahip. Hak için yürüyenlere destek verirken aynı zamanda bu tehlikeye karşı da kitleler uyarılmalı, mevziler hazırlanmalı. Türkiye'nin; Suriye dağılırsa ateşin Lübnan, Irak hatta Türkiye'ye kadar ulaşacağına dair korkusu da dikkate alınmalı...
Tarihin ibret verici bir dönemini yaşıyoruz. Osmanlı sonrası kurulan düzen değişiyor. Yeni düzeni kimler kuracak? Biz mi yoksa yine onlar mı? Onlar kuracaksa bir yüz yıl daha kaybedeceğiz demektir.
Ama biz kuracaksak, kurabileceksek, sadece bölgeyi değil, dünyayı da değiştireceğiz demektir. Biz kimiz ve ne kadar varız, bunun hesabını iyi yapmak lazım. Bulmamız gereken cevap bu.. Hesapsız yola çıkmanın bedelini 20. yüzyıldır!
YENİ ŞAFAK