Japonlar Allah’ı nasıl anlamaya çalıştılar?

"Sadece Allah’ın ‘ilah’ olarak kabul edilmesi ve başka hiçbir varlığın ‘ilah’ olarak tanınmaması İslam’ın temel bir ilkesidir." diyen Mücahid Matsuyama, Japonya'da çeviri problemlerinin ortaya çıkarttığı sorunların nasıl aşılmaya çalışıldığını inceliyor.

Dr. Mücahid Yohei Matsuyama / İnsicam Dergisi

Allah’tan başka hotoke yoktur: Japonlar Allah’ı nasıl anlamaya çalıştılar?

Cizvit Francis Xavier Japonya’da Hristiyanlık adına misyonerliğe başladığında, ezoterik bir mezhep olan Shingon’un tanrısı Dainichi Nyorai’yi Deus (lt.Tanrı) ile eşit tuttuğu ve insanlara “Dainichi’ye tapınmalarını” söylediği anlatılır. Ancak daha sonra Xavier, Dainichi’nin çevirisinin anladığı gibi olmadığını fark edip vazgeçmiş ve insanları ona tapınmamaya çağırmıştır. Öte yandan, Deus’u Dainichi ile bir tutan kişinin Xavier değil, Shingon mezhebinin rahipleri olduğuna dair bir kayıt da mevcuttur.

Burada söz konusu edilen şey tarihsel gerçeklikler değildir. Sonuç itibariyle Xavier ve takipçileri sonunda ‘Deus’u Japoncaya çevirmekten vazgeçmiş ve Latince’de ifade edildiği şekliyle ‘Deus’ diyerek Japonya’da dinlerini yaymaya devam etmişlerdir.

Peki, Xavier ve meslektaşları gerçekten de ‘Deus’u Japonca’ya çevirmenin o kadar da önemli olmadığını mı düşünüyorlardı? Kesinlikle hayır. Katolik misyonerler, çevirinin yeni topraklardaki misyonlarının başarısını ya da başarısızlığını büyük ölçüde etkileyeceğini anlamış ve kendilerini görev bölgelerinde konuşulan dilleri araştırmaya adamışlardır. Aslında durum Japonya’da da farklı değildi ancak Japonya’ya gelen misyonerler Deus’u Japonca’ya çevirmekten vazgeçmişlerdir.

Bu gerçek, cennetin ve dünyanın Yaratıcısına atfedilebilecek bir kelimenin Japon dilinde – en azından o dönemde – bulunamadığını göstermektedir. João Rodrigues, Xavier için “Japonlar bugüne kadar Hristiyan Tanrısını tanımadıkları için O’nu Japonca çağıracak bir isme sahip değillerdi” diye yazmıştır.

‘Deus’u tercüme etme sorunu Çin’de de ortaya çıkmıştır.

17. ve 18. yüzyıl Çin’inde, Qing hanedanlığında misyonerlik faaliyetlerinde bulunan Katolik rahipler arasında ‘Deus’ kelimesinin çevirisi konusunda büyük bir anlaşmazlık yaşanmıştır.

19. yüzyılda, İngiltere ve ABD’deki Protestan misyonerler, İngilizce ‘God’ kelimesinin çevirisi meselesinde bir grup ‘神Shen’ olarak çevrilmesi gerektiğini düşünürken, diğer taraf

‘上帝Shangdi’ olarak çevrilmesi gerektiğini düşünüyordu. Bölünmeye yol açan bu anlaşmazlık çözülemedi ve tartışma, İncil’in birinin ‘Tanrı’yı Shen’, diğerinin ‘Shangdi’ olarak çevirmesi ve bu iki Çince çevirinin de basılmasıyla sonuçlandı.

Yaşanan bu tartışma aynı zamanda Japonca’da ‘神 kami’ kelimesinin çevirisini şekillendiren önemli bir olay olmuştur.

XIX. yüzyılın sonunda Japonya’daki Hristiyan misyonerlerin çoğu, ‘Tanrı’ kelimesinin Çince tercümesi olarak ‘神 shen’ kelimesini tercih eden misyonerlerin izinden giden Amerikalılardı. Sonuç olarak, özellikle İncil’in Hepburn çevirisinin (1872) yayınlanmasından sonra, İncil’in Çince çevirisinden alınan ‘神 Kami’ kelimesi – çok fazla akademik doğrulama yapılmadan – İngilizce (Hristiyan) ‘God’ kelimesinin Japonca çevirisi olarak kabul edildi ve dile bu şekilde yerleşti.

Bugün, ‘神 Kami’yi Tanrı’nın bir tercümesi olarak hiçbir rahatsızlık duymadan kabul ediyoruz. Bununla birlikte, Çince ‘神 tanrı’ (shen) kelimesi aslen Japonca ‘kami’ kelimesinden farklı bir anlama sahipti. Modern Japonca’da, Çince ‘kami’ kelimesine Hristiyan ‘tanrısı’ anlamı verilmiş ve Japonca ‘kami’ kelimesiyle birleştirilmiştir.

Japon araştırmacı Yanabu Akira’nın işaret ettiği gibi modern Japoncadaki ‘kami’ kelimesi bu süreçte iki kat anlam kaymasına uğramıştır. Aynı şekilde tarihçi Tsuda Soukichi de, ‘tanrı’ kelimesinin ‘kami’ olarak çevrilmesiyle ilişkili dilsel müdahalenin, savaş sırasında ve sonraki dönemde Japon ulusal kimliğinde önemli bir etmen haline geldiğini belirtmiştir. Eğer Tsuda Soukichi’nin iddia ettiği gibi, ‘tanrı’ kelimesinin ‘kami’ olarak çevrilmesiyle ilişkili dilsel müdahale, savaş sırasında ve sonrasında Japonya’da ulus inşasını da etkilediyse, o zaman ‘神’ (shin) eşittir ‘kami’ eşittir ‘tanrı’ algısını oluşturan bir dizi çevirinin modern Japonya için yüzyılın çevirisi (ya da yanlış çevirisi?) olduğu söylenebilir.

İslam’da “Kami”

“Tanrı”yı tercüme etme sorunu sadece Hristiyanlığa özgü değildir. Aynı sorun doğal olarak İslam için de düşünülebilir.

‘Deus’ ya da ‘tanrı’ sözcüklerinin İslami karşılığı Japoncaya nasıl çevrilebilir? Ya da geçmişte bu çeviri için hangi kelimeler tayin edilmiştir?

Konuları kısaca özetlemek istiyorum.

İslam’da (Arapça) ‘Tanrı’ olarak tercüme edilebilecek iki ana kelime vardır. Biri Yaratıcının adı olan ‘Allah’ (الله), diğeri ise ‘tapınılan şey’ anlamına gelen ‘ilâh’ (إله) cins ismidir.

‘Allah’ kelimesi Yaratıcı’nın özel ismi olarak kabul edilir ve çoğul ya da dişil formu yoktur. Öte yandan ‘ilâh’ kelimesi daha genel bir isimdir ve bazen Allah için bazen de diğer dinlerdeki ibadet nesneleri için kullanılır. Bir teoriye göre, ‘Allah’ kelimesi ‘ilah’ kelimesinin önüne eklenen ‘al’ izafeti, belirtili isim tamlamasının kısaltılmış halidir.

‘Allah’ ve ‘İlah’ kelimeleri aynı zamanda İslam’ın temel ilkelerini ifade eden kelime-i şehadette de yer almaktadır: ‘Allah’tan başka ilah yoktur’ (لا إله إلا الله). Bu ifade günümüzde genellikle ‘Allah’tan başka ilah yoktur’ şeklinde tercüme edilmektedir. Başka bir deyişle, ‘Allah’ Katakana dilinde ‘Allah’ olarak yazılır ve ‘ilāh’ ‘Tanrı’ olarak çevrilir.

Sadece Allah’ın ‘ilah’ olarak kabul edilmesi ve başka hiçbir varlığın ‘ilah’ olarak tanınmaması İslam’ın temel bir ilkesidir. Allah ‘gerçek İlah’tır (إله حق) ve Allah’tan başka tapılan diğer varlıklar ‘sahte İlah’tır (إله باطل). ‘İlâh’ kelimesi, özel isim olarak ‘Allah’ın yaratan tabiatının doğrudan bir açıklamasıdır. ‘Allah’ kelimesinin tercümesi sorusunun ardından, ‘ilâh’ kelimesinin nasıl çevrileceği sorusu da aynı derecede önem taşımaktadır.

‘Allah eşittir Ame-no-Minakanushi’ argümanı

Japonya’da Meiji döneminden (1868-1912) sonra Müslümanlarla temas artmış ve bazı Japonlar İslam dinine geçmiştir. Bununla birlikte, ‘Allah’ veya ‘ilâh’ tercümesi meselesini gündeme getiren çok az kişi olmuş ve yorumcuların birçoğu son derece basit argümanlarla yetinmiştir- tabii bunlara argüman denebilirse-.

Ippei Tanaka (d. 1882, ö. 1934) bu konuda en iyimser Japon Müslümanlardan biriydi. ‘Allah’ kelimesinin tercümesiyle ilgili özel bir sorunu olmayan Tanaka, Allah’a ‘Kami’ (ya da bazen ‘Gerçek Rab’) demiş ve onu hiç çekinmeden Japon ‘Kami’siyle mukayese etmiştir.

Tanaka daha sonra, Allah’ın 99 ‘gerçek ismi’ olduğuna dair İslami doktrini (bugün sıklıkla ‘Esma’ül Hüsna -Allah’ın Güzel İsimleri’ olarak anılmaktadır-) ile Ame-no-Minakanushi Kami adı altında sekiz milyon farklı türü olan Japon tanrılarının hiyerarşik yapısı arasındaki anlayış benzerliklerine oldukça kavi bir şekilde işaret etmiştir. Görüşlerini sunarken, İslam ve ‘Kaminagara Yolu’ (Japonizm) ideallerinin uyumlu olduğunu ifade etmiştir.

Tanaka gibi Allah’tan ‘Kami’ olarak bahsetmek ve Japonya’da ‘Kami’ olarak anılan varlıkları karşılaştırma nesnesi olarak kullanmak bugün ülkede yaygın bir tutumdur. Örneğin, “İslam Allah’ı tek Tanrı olarak kabul eder. Bu, birçok tanrıya inanan Japon dini görüşünden farklıdır.” Allah’ın Müslümanlar için ‘Kami’ olduğu algısı oldukça doğal kabul edilmektedir.

Öte yandan, Xavier’in bir zamanlar ‘Deus’tan ‘Dainichi’ olarak bahsetmesi gibi, Japonya’da da Allah’ı belirli bir ilahi varlıkla ilişkilendiren görüşler olmuştur.

Örneğin, Japon bir Müslüman olan Kotaro Yamaoka (d. 1880, ö. 1959), ‘Allahu Ekber’in (الله أكبر: ‘Allah büyüktür’) anlamını ‘Amaterasu Omikami, Tek Gerçek Tanrı ve Allah’ı ifade eden bir onur zamiri’ olarak açıklamıştır. Saburo Shimano’ya (d. 1893, ö. 1982) göre Yamaoka Allah’ı ‘Amida Buddha’ya da benzetmiştir.

Japonya’daki misyonerlik çalışmalarına verdiği önemle bilinen bir başka Japon Müslüman olan Aruga Bunpachiro (d. 1868, ö. 1946), Allah’ı Ame-no-Minakanushi, yani ‘Tek Tanrı’ ile özdeşleştirmiştir. (Aruga’ya göre).

Tanaka gibi Aruga da Japon ruhu ile İslam arasındaki ilişki konusunda son derece iyimser bir bakış açısına sahipti ve İslam’ın ‘Japon halkıyla en uyumlu’ ve ‘kuruluşundan bu yana ülkemizin ruhuna uygun’ bir din olduğunu vaaz ediyordu.

Aruga, Allah’ı sadece Ame-no-Minakanushi olarak tanımlamakla kalmamış, aynı zamanda İmparatora ve İmparatorluk Hanedanına karşı tutumuna da olumlu bir atıfta bulunarak İslam’a adanmışlık ile Japon ulusal kimliğine adanmışlık arasında bir çelişki olmadığını savunmuştur. Bununla beraber, Japonya’nın imparatorluk atası Amaterasu’ya, imparatora ve tüm imparatorluk ailesine duyulan ‘saygı’ ile Tek Gerçek Rab’be (Allah’a) duyulan ‘hürmet’ arasında ayrım yapmış ve Müslümanların bile Amaterasu’ya, imparatora ve tüm imparatorluk ailesine ‘saygı’ duymasının doğal olduğunu savunmuştur.

Bu arada, Şinto tanrılarını (Amano-no-mikazuchi) İslam tanrılarıyla (Allah) eşitleme fikri, “Japon ruhu (Şinto) = çok tanrıcılık” anlayışının yaygın olduğu modern Japonya açısından son derece ikircikli görünebilir. Ancak Hirata Atsutane’den bu yana Restorasyon Şinto’sunda Ame-no-Minakanushi’ye tek tanrı ve yaratıcı-tanrı karakteri atfedildiği söylenmektedir. Savaştan önce ve savaş sırasında Japon Hristiyanlar arasında Ame-no-Minakanushi’yi Hristiyan Tanrısı ile bir tutan tartışmalar da olmuştur. Müslümanlar, Aruga ve diğerleri tarafından Allah’ın Ame-no-Minakanushi ile özdeşleştirilmesini özgün bir düşünce olarak kabul etmemişlerdir.

“Allah” kelimesini çevirme yasağı argümanı

Kelimenin ‘Tanrı’ veya ‘Ame-no-Minakanushi’ olarak adlandırılmasına bağlı olarak ortaya çıkan bağlamda bazı farklılıklar görülse de hem Tanaka hem de Aruga’nın mevcut Japonca kelimeleri Allah lafzı çevirisine uygulamak açısından ortak bir strateji benimsediklerini söylemek mümkündür.

Japonca ‘Allah’ terimine iyimser yaklaşan yukarıda adı geçen yorumcuların aksine, Dai Nihon Kaikyo Kyokai (Japonya İmparatorluğu İslam Cemiyeti)’den Hara Masao (d. 1882, ö. 1972) ‘Allah’ teriminin ‘tercüme edilemez’ olduğu görüşünü benimsemiştir. Hara’nın bir İslamcı değil, (devlet) Şinto’ya derinden inanan bir milliyetçi olduğunu da belirtmekte fayda vardır.

Hara’nın görüşü şöyledir:

İslam’daki (Arapça) ‘Allah’ ve ‘İlah’ kelimeleri Japonca’daki ‘Tanrı’ kelimesinden tamamen farklı bir anlama sahiptir. Dolayısıyla Japonca ‘kami’ kelimesi, Müslümanların gerçek ‘İlah’ olduğuna inandıkları ‘Allah’ kelimesinin tercümesinde kullanılamaz.

Biz sadece Allah’a ‘Allah’, İlah’a ‘İlah’ ve Tanrı’ya ‘Kami’ diyebiliriz.

İslam’da iman ikrarı Arapça olarak “لا إله إلا الله” (la ilahe illallah) şeklinde okunmalı ve Japoncaya “Allah’tan başka Kami yoktur” şeklinde tercüme edilmemelidir. Bunun nedeni, Allah’ın Japonca ‘kami’ kelimesiyle kastedilenin kapsamına dahil olmamasıdır.

Bu durum, az önce ifade ettiğimiz gibi, Tanaka ve Aruga’nın düşüncesinin tam tersi olarak görülebilir. Ancak Hara, Tanaka ve Aruga’yı destekler biçimde Japon ruhu ile İslam inancının uyumluluğuna dair olumlu bir görüş ortaya koymaktadır.

Başka bir deyişle, Hara, ‘Allah’ ve ‘Tanrı’ iki farklı şey olduğu için, ‘mutlak yüce varlık olarak Allah’a ibadet eden’ Müslümanların aynı anda Japonca’da ‘Tanrı’ olarak bilinen çeşitli varlıkları kabul etmelerinin ve onlara ‘saygı göstermelerinin’ mümkün olduğu sonucuna varmaktadır. Çünkü ‘Allah’ ve ‘İlah’, ‘Tanrı’dan farklı kavramlardır ve bu nedenle Japonca’da ‘Kami’ olarak adlandırılan şeye duyulan saygı, tek İlah olan Allah’a olan inancı ortadan kaldırmayacaktır.

Hara’nın bu argümanları ciddi bir şekilde tenkit edilmiştir. Bununla birlikte, argümanının arkasında belirli bir tarihsel zorunluluk da mevcuttur.

Mançurya Olayı sonrasında Japonya İmparatorluğu, Müslümanları yönetme gibi acil bir sorunla karşı karşıya kalmıştır. Müslümanlar eş zamanlı olarak Japonya İmparatorluğu’nun sakinleri ya da tebaası olduklarında, doğal olarak Göklerin ve Yerin Yaratıcısına (Allah’a) olan inançlarının, İmparatoru mevcut bir ilah olarak kabul etme algısıyla uyuşmaması sorunu ortaya çıkmıştır.

Takeuchi Yoshimi, Japonya’nın Çin anakarasındaki Müslümanlara yönelik politikasını anlattığı anılarında, Mongjiang’da (günümüzde İç Moğolistan Özerk Bölgesi’nin orta kesimi) Müslümanları eğiten genç bir Japon’un sözlerini aktarmaktadır. Genç adamın görevleri arasında Müslümanların türbeleri ziyaret etmelerini sağlamak da vardı ve “Hui inancının onlar için doğru inanç olduğunu anlayabildiğini” söylese de “bizim Japon Tanrımızın Hui Tanrısından […] daha üstün olduğu” inancından son derece rahatsızdı ve “onları Hui Tanrısının bizimkiyle aynı olduğuna ikna etmek” istiyordu: “Onları Japon Tanrımızın daha yüce olduğuna ikna etmek istiyorum.”

Genç adamın “ıstırabı”, göğün ve yerin Yaratıcısını tek “tanrı” olarak gören Müslümanların, İmparatoru “tanrı” olarak kabul eden Japon devletinin sakinleri ve tebaası olmalarının zorluğunu -ya da Takeuchi’nin ifadesiyle “inceliğini”- sembolize ediyordu.

Takeuchi’nin deyimiyle  “incelik” Müslümanları birey ve özne olarak kabul etmenin zorluğunu simgelemekteydi.

Bu zorluğun bir yönü, İslam inancındaki ‘Allah’ı Japonların algıladığı ‘tanrı’ ile aynı kefeye koymaktan kaynaklanmaktadır. Eğer Hara’nın çeviri yasağı argümanı bu sorunu aşmanın ve İslam halklarını Japon devleti altında tutmanın bir yoluysa o zaman bu, makul bir uzlaşma gibi durmaktadır.

Aslında Hara şöyle yazmıştır: “Japonya’nın ruhu bu nedenle Japon halkını kucaklamalı ve İslam’a doğru yönlendirmelidir. Bundan korkmamalı veya kaçınmamalısınız. Ülkemizin kadim ve yüksek ruhu ışığında halkımızın İslam’ı kabul etmesi ve Müslümanların önderleri olması gerektiğine inanıyorum.” Bu sadece Hara’nın kişisel argümanı değil, zamanın beraberinde getirdiği bir gereksinimdi.

Sadece kavramsal açıdan bakılırsa Hara’nın argümanı bir tür nutuk gibi görünüyordu, ancak bunun nedeni muhtemelen elindeki sınırlı seçenekler dahilinde pratik bir uzlaşma arayışında olmasıydı.

Savaş sonrası eğilimler

Savaştan sonra ‘Allah’ kelimesinin Japonca çevirisi konusunu akademik bir bakış açısıyla yeniden inceleyenler arasında sosyal antropolog Kazuo Otsuka (1949 – 2009) da vardı. Bu konudaki düşüncelerini ‘Allah, Kami ve Allah Olarak Kami’ başlıklı makalesinde özetlemiştir.

Bu makalede Ōtsuka, Saussure ve Maruyama Masao’nun argümanlarına atıfta bulunarak, İslam’da ibadetin tek nesnesi olan ‘Allah’, ‘Tanrı’ veya ‘Allah’ın Tanrısı’ olarak çevrilirse, Arapça ‘Allah’ kelimesinin doğasında var olan anlamsal ayrıcalığın sadece ‘Tanrı’ değil, aynı zamanda ‘Allah’ meselesi olduğunu savunmaktadır. Bu ayrıcalığın, ‘Allah’ kelimesinin temel özelliğini -Arap dilinde ibadetin tek nesnesi olması- ortadan kaldırdığına işaret eder. Sonuç olarak Otsuka, ‘Allah’ kelimesinin Katakana dilinde ‘Allah’ olarak çevrilmesinin uygun olduğu sonucuna varmıştır. Bu durum, bazı açılardan Hara’nın yukarıdaki görüşüne benzemektedir, zira çeviriye gerek yoktur.

Otsuka’nın ‘Allah’ kelimesinin Katakana dilinde ‘Kami’ ya da ‘Allah Tanrısı’ yerine ‘Allah’ olarak yazılması gerektiği yönündeki argümanı bugün yaygın olarak kabul görmekte ve uygulanmaktadır.

Otsuka’nın argümanı, ‘Allah’ kelimesinin tercümesi için bugün hala değer taşıyan ikna edici bir argümana sahiptir. Bununla birlikte, ‘İlah’ın tercümesi sorusuna -yani, ‘İlah’ı ‘Kami’ olarak tercüme etmenin kabul edilebilir olup olmadığı- başka bir deyişle Allah’ı ‘Kami’ terimleriyle tanımlamanın doğruluğu çok az dikkat çekmiştir. Bu noktada halen bir müphemlik bulunmaktadır.

Yukarıda da belirtildiği gibi, gerçek ‘İlah’ (yani ibadet edilen) olarak yalnızca Allah’ı görmek İslam’ın temel bir ilkesidir. Bu inanç, iman ikrarının sözleriyle özetlenebilir: ‘Allah’tan başka İlah yoktur’ cümlesinde ‘Allah’ kelimesi sadece Katakana olarak transkribe edildiğinden, öncelikle varlığın anlamını doğrudan açıklayan ‘Allah’ın sonrasında ise ‘İlah’ kelimesinin çevirisi dikkate alınmalıdır.

Allah’ın ‘Tanrı’ olarak değil de ‘Allah’ olarak tercüme edildiğini varsayarsak, o zaman ‘İlah’ nasıl tercüme edilmelidir? ‘Tanrı’ olarak mı çevrilmelidir? Yoksa yerine başka bir kelime mi kullanılmalıdır? “Allah’tan başka ilah yoktur” şeklindeki iman ikrarı “Allah’tan başka Kami yoktur” şeklinde mi tercüme edilmelidir? Bu konuda ne Japonca konuşan İslam inananları ne de akademisyenler arasında aktif bir tartışma olmamıştır.

Allah’tan ‘Buddha = Hotoke’ olarak bahsedildiğinde

Elbette, mana bütünlüğüne bakılmaksızın yapılan ‘motamot’ çeviride bir yanlışlık varsa, bu kelimeye hangi çeviri uygulanırsa uygulansın, eninde sonunda kaynak dil ile anlamsal bir uyuşmazlık olacaktır. Bu durum kaçınılmazdır. Çevirinin tek tek kelimelerden ziyade bir metnin tamamını başka bir dile aktarma faaliyeti olduğu göz önüne alındığında, birebir çevirilerle ilişkili anlamsal tutarsızlıklar nihayetinde tüm metnin çevirisinde açıklanabilir ve çoğunlukla telafi edilebilir.

Ayrıca, Tanrı’nın bir tercümesi olarak ‘Kami’ artık Japon diline yerinden oynatılması zor bir şekilde yerleşmiştir. Bunu şu anda öylece değiştirmek mümkün değildir.

Eğer durum buysa, “İlah” kelimesinin “Kami” olarak çevrilmesi gerekebilir. En azından, modern Japonca konuşanlar arasında rahatsızlık yaratma olasılığı en düşük çevirinin ‘Kami’ kelimesi olduğu kuşkusuzdur.

Ancak, ‘İlah’ı düşünmeden ‘Kami’ olarak okuduğumuzda, yavaş yavaş ‘Kami’nin ‘İlah’ın ‘doğru’ çevirisi olduğuna inanmaya başlayabiliriz. Aslında, İslami ‘tanrı’ya atıfta bulunulduğunda ‘İlah’ ve ‘Kami’ arasında anlamsal bir uyumsuzluğun varlığına nadiren dikkat edilmektedir.

Peki, bu uyumsuzluğun unutulmamasını sağlamak için ne yapılabilir?

Örneğin, bu konuda alternatif çevirileri değerlendirmek yerinde olacaktır.

‘İlah’ın çevirisi olarak, yaygın olarak bilinen ‘Kami’dan sonra meşruluğu göz önünde bulundurulması gereken alternatif kelimenin “天tian” olması misal verilebilir. (Üstün imparator anlamında). Bununla birlikte, Hiraishi’nin makul bir şekilde işaret ettiği gibi, ‘天tian’ modern Japonca’da artık ölü bir kelime değildir. Elbette ölü bir kelime olması kullanılamayacağı anlamına da gelmemektir. Ancak burada amacımız, Japonya’da ‘kami’ ile birlikte inanç nesnesi olan ‘仏hotoke’nin kullanılma olasılığını değerlendirmektir.

Japon dini tarihinde Buddha ve Tanrı arasındaki muğlak ve değişken ilişki göz önüne alındığında, ‘Kami’ kelimesini bir seçenek olarak ‘Hotoke’ olarak çevirmek tamamen imkânsız görünmemektedir.

Bu yazının başında, İncil’in Hepburn çevirisinin Japonca’da ‘Tanrı’ anlamına gelen ‘Kami’ kelimesinin kullanılmasını sağlayan İncillerden biri olduğundan bahsetmiştim. Bu İncil’in çevirmeni James Curtis Hepburn (d. 1815, ö. 1911), Rinshusei adlı Japonca-İngilizce bir sözlük derlemiştir. Bu sözlükteki “Tanrı” maddesine karşılık gelen Japonca sözcükler Şintoizm’de “kami” ve “shin”, Budizm’de ise “hotoke” dir.

Tanrı’dan uzaklık açısından, hem ‘kami’ hem de ‘hotoke’ başlangıçta -en azından Hebon’un gözünde- neredeyse aynıydı. Tanrı’nın ‘hotoke’ olarak tercüme edildiği bir dünya mümkün olabilirdi.

Yukarıda ‘İlah’ kelimesinin anlamının ‘tapınılan şey’ olduğu belirtilmişti, ancak sığınma nesnesinin, kişinin yöneldiği nesnenin, kişinin tutunduğu nesnenin, kişinin yardım istediği nesnenin doğası Japon geleneğinde başlangıçta ‘kami’nin değil ‘hotoke’nin koruması altındaydı. Sadece bu açıdan değerlendirildiğinde bile ‘İlah’ın doğası ‘Hotoke’ye ‘Kami’den daha yakın gözükmektedir.

‘Hotoke’, ‘İlah’ kelimesinin çevirisine uygulandığında, ‘Allah’tan başka İlah yoktur’ şeklindeki İslami inanç ikrarı, ‘Allah’tan başka Hotoke yoktur’ şeklinde tercüme edilebilir. Hatta daha da ileri gidilerek ‘Büyük Hotoke’den başka Hotoke yok’ şeklinde de tercüme edilebilir.

Elbette bu bir “yanlış tercüme” olur. Hotoke Budizm’e özgü bir kavramdır ve temelde insanların olmayı arzuladığı bir varlıktır. ‘İlah’ kelimesinin tercümesi olarak, son derece uygunsuz bir terimdir.

Ama eğer öyleyse, ‘Kami’ çevirisi doğru mu? Kami aslında Japon doğal-dinsel dünya görüşünde özel anlamını geliştiren bir kelime değil miydi? Hotoke gibi Kami de insan olabilir. Sadece insanlar değil. Hayvanlar, kuşlar, bitkiler ve böcekler de Kami olabilir.

Önerilen “Allah’tan başka Hotoke yoktur” çevirisi son derece yanıltıcı olacaktır. Ancak bu çeviriden kaynaklanan yanlış anlamalar gerçekten de “Allah’tan başka Kami yoktur”dan kaynaklananlardan daha mı büyüktür? Allah’ın ‘Hotoke’ olduğunu inkar ettiğimizde, Allah’ın aynı zamanda ‘Kami’ olduğu önermesini hiçbir çekince olmadan onaylayamamalıyız.


Dr. Mücahid Yohei Matsuyama: 1984 doğumlu. Doçent, Dünya Liberal Çalışmaları Fakültesi, Nagoya Yabancı Çalışmalar Üniversitesi. İslam düşünce tarihi ve İslam teolojisi konularında uzmanlaşmıştır. İslam Teolojisi (Sakuhinsha), İslam Düşüncesini Okumak (Chikuma Shinsho) ve diğer eserlerin yazarı ve Kur’an’a Giriş (Sakuhinsha) kitabının editörüdür.

Makalenin çevirisi Dr. Naoki Kayyım Yamamoto (Marmara Üni. Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü). Nadide Doğru (Ankara Üni. İlahiyat Fak. Yüksek Lisans Öğrencisi.) tarafından gerçekleştirilmiştir.

Çeviri Haberleri

Clarissa Ward'ın 'kurgulanmış' Suriye haberi CNN'in önyargısını bir kez daha ortaya çıkardı?
Suriye’nin ‘gulyabanisi’ Mahir Esed nerede?
Baas çetesini deviren 11 günün hikayesi
Bir zalim, Filistin'in özgürlüğünün gerçek müttefiki olamaz!
Ölüm her yerdeydi: Kimyasal silah kurbanları yaşadıklarını ilk defa korkusuzca anlatabiliyor!