Haksöz Dergisi'nin 330-331 sayısının kapağı ‘’İdlib: Zillete Boyun Eğmeyen Kale’’ olarak çıkmıştı. Rabbimize hamdolsun, 2018 yılında yayımlanan kapak yazısının hakikatini 2024 yılının mart ayında yeniden müşahede ettik. İdlib her türlü zorluğa, yoksulluğa, sıkıntıya rağmen dimdik ayakta ve izzetli bir mücadelenin örnekliğine devam ediyor.
Geçtiğimiz günlerde Özgür-Der ve Fetih Vakfı’nın Ramazan ayı vesilesiyle organize ettiği yardım faaliyetlerinde bulunmak için İdlib’teydik. Şahsen ilk defa gittiğim bu belde ‘’Müslümanlıkla yoğrulan yurt’’ tabirinin vücut bulmuş haliydi. Kardeşliği, samimiyeti, mücadeleyi ve azmi iliklerimize kadar hissettiğimiz bu güvenli beldede birçok güzel hadiseye şahit olduk. Farklı endişelerle Bab el-Hava’dan geçtiğimizde bizi karşılayan Tevhid bayrağı içimizde huzurun ve sekinetin oluşmasına yetti bile. Toplamda üç-dört günlük bir program için gittiğimiz bu güzel beldeden henüz ayrılırken özlemi hemen içimize işledi. Allah Teala her Müslümana bu aziz beldeyi görebilmeyi nasip eylesin!
Suriye İdlib’ten ibarettir!
Suriye kıyamının başladığı zamandan bugüne İdlib direnişin merkezlerinden biri olmuştur. Bugün ise bizler için güvenli belde olmanın hasrettiği özellikleri neticesinde mücadelenin ve özgürlüğün tek merkezi olarak tabir-i caizse Suriye, İdlib’ten ibarettir diyebiliriz. İdlib, katil Esed rejimi ve hamisi Rusya’nın yoğun bombardımanlarına ve saldırılarına maruz kalmasına karşın izzetli bir kararlılık ve ödenen çok ağır bedellerle tüm dünya Müslümanlarına örnek olacak bir İslam beldesi olarak karşımızda durmaktadır.
5 milyona yakın insanın yaşadığı bu şehir kendi yönetimi ve iç işleyişiyle maddi zorluklara rağmen ayakta kalmaya ve yaralarını sarmaya devam ediyor. Hamdolsun geçmiş yıllarla karşılaştırıldığında özellikle şehrin merkezinde yapılan onarımlar ve yenilemelerle çarşıda oluşan canlılığı gözlemleyebiliyoruz. Okullar, medreseler, camiler, hastaneler vd. yönetimin ciddi çabaları sonucunda düzenli hizmet vermeye başlamış. Şehirde güvenlik önlemleri had safhada. İdlib yönetimi bünyesindeki güvenlik güçleri şehrin giriş çıkışlarında ve Esed rejiminin sınır hattına yakın yerlerinde kontrol noktaları oluşturmuşlar. Bu noktalardan geçerken ise sadece teknik sorularla karşılaşıyoruz ve hiçbir gerginlik ve rahatsızlık yaşamadan yolumuza devam ediyoruz.
Şehirde dikkatimizi celbeden durumlardan birisi de kadınların ve erkeklerin bir yerden başka bir yere giderken otostop yöntemini kullanmaları oldu. Oluşan güven ortamı tabir-i caizse kimsenin kimseye yan gözle bakmadığı mükemmel bir kardeşlik ve birliktelik atmosferi oluşturmuş. Geçmişten beri Arap coğrafyasında dindarlığıyla tanınmış olan Suriye’de savaşla birlikte zaten var olan hassasiyetlerin çok daha fazlasının neşvünema bulduğunu görmek ve hissetmek imrenilmeyecek gibi değil. İnsanların tesettürüne, duruşuna, oturup kalkmasına, konuşmasına azami dikkat ettiği bu güzel ortam bizleri Türkiye’nin sosyo-kültürel özellikleri ve yaşanan yozlaşma hakkında ciddi sorgulamalar yapmaya yöneltti.
Ümitvar olmalıyız
Modern, seküler hayat tarzının dayattığı kuşatılmışlık hali Müslümanların en temel problemlerinden biri. Bizler de bu duruma karşı İslami bir yaşayışı ve mücadeleyi şiar edinmiş kimseleriz. Kendimizi, ailemizi ve neslimizi korumak için birtakım çabalarda bulunuyoruz. Bazen kuşatılmışlığı o kadar yoğun hissediyoruz ki bu durum bizi ümitsizliğe düçar edebiliyor. Ümitsizlikten kurtulmanın yolu ise ciddi bir bilinç ve adanmışlık iradesi ortaya koymaktan geçiyor. Bu bağlamda İdlib halkından alacağımız çok büyük dersler var…
İdlibli Müslümanlar onca sıkıntıya, yoksulluğa rağmen inançlarında en küçük bir zedelenme yaşamayan bir halk. Ufacık çocuklardan büyüklere kadar her biri tam bir bilinç ve adanmışlık içerisinde hayatlarını sürdürüyorlar. Gözlemlediğimiz birkaç olay üzerinden bu durumu örneklendirelim.
Türkiyeli Müslümanların infaklarını dağıtmak için İdlib’in muhtelif yerlerine gittik. İlk adresimiz Cebel-i Zaviye idi. Bu bölge Esed rejiminin sınır hattına 4 km uzaklıkta olan ve yıllardır belirli periyotlarla havadan saldırılara maruz kalan bir yer. Zalim rejim uzun zamandır bu bölgenin boşaltılmasını hedeflemiş ve buraları yaşanmaz hale getirme politikası yürütüyor. Ancak Allah’a hamdolsun ki Cebel-i Zaviye halkı evlerini asla terk etmeyerek kararlı duruşlarıyla bu planı bozguna uğratmışlar. Yardımları dağıtırken bölge halkından, elini -Allah’u Alem- saldırılar sonucunda kaybetmiş yaşlı bir amca yanımıza gelip teşekkür ettikten sonra halkın bombalanma korkusuna rağmen burayı terk etmediğini ve bunun için Allah’a hamd ettiklerini ifade etti. Her an özellikle insansız hava araçlarıyla saldırı riskinin yoğun olduğu bölgede insanlar dimdik ayaktalar ve mücadeleye devam ediyorlar. Ne büyük bir adanmışlık!
Sınır bölgelerinde yardım faaliyetlerini tamamladıktan sonra bombardıman sonucu birçok yerleşim yerinin yıkıldığı veya hasar gördüğü Eriha ilçesini ziyaret ettik. Yıkık dökük binaların arasında yaşayan insanları görmek ve hayatlarını her şeye rağmen sürdürdüklerini izlemek bizlerde büyük bir şayan-ı hayret oluşturdu. Eriha’nın merkezindeyken ziyaretlerimizde yardımcı olan bir kardeşimiz normalde bu bölgenin yoğun nüfuslu bir yer olduğunu fakat bir yıl önce Esed güçlerinin pazar yerini bombalamasıyla kalabalık olmaktan imtina edildiğini söyledi. Çünkü şu anda bile hala insansız hava araçlarıyla bölge halkı saldırı riski altında yaşamlarına devam ediyor. Suriye’de savaşın bittiğini; Şam’da, Lazkiye’de gece kulüplerinden, güya tarafsız olarak sadece ‘içerik üretmek’ için muhaberatla birlikte gittikleri yerlerden anlatmaya çalışan, türlü tezviratlarla insanları kandırmayı hesaplayan sosyal medya müfterilerinin, yerli şebbihaların karşısında gün gibi ortada duruyor Eriha. Apaçık gerçekliğiyle…
Eriha'da bombardımanlarla kullanılmaz hale gelmiş evler...
Yine yardım faaliyetleri için gittiğimiz Atme kampında da çok etkileyici hadiseler yaşadık. Akşam vakti gittiğimiz bölgede küçük bir camide teravih namazını eda ettik. Namaz sırasında safımızda küçük yaştaki kardeşlerimizle birlikteydik. Türkiye’dekinin aksine çocukların teravih namazını huşu içerisinde eda ettiğini görmek farklı bir deneyimdi. Çocuk yaştaki insanların namaza dair hassasiyetleri içerisinde bulundukları ortamın tesiriyle oluşuyor muhakkak ki…
Yediden yetmişe bir bilinç hali var bu coğrafyada. Evinde zeytin ve soğandan başka bir azığı bulunmayan ailelerin ‘’elhamdülillah’’ lafzını ağızlarından düşürmediği, tozlu arabaların arkasında ‘’beni yıka’’ gibi ifadelerin değil “Allah, Lailaheillallah” lafızlarının yazıldığı, her namazdan sonra veya her muhabbette onca sıkıntılarına rağmen kendilerini düşünmeyip Gazzeli kardeşlerimiz için Allah Teala’ya niyazda bulunan çok güzel insanların yaşadığı bir coğrafya…
İdlib’i unutmayalım!
İdlib ziyareti en temelde kardeşlik duygularımızın güçlenmesine vesile olan direnmenin, bedel ödemeyi göze almanın, hamd etmenin ne demek olduğunu bize tüm gerçekliğiyle hatırlatan ve ümmet olma sorumluluğumuzun yeniden farkına varmamızı sağlayan bir süreç oldu. Bu beldede yaşayan kardeşlerimizle sadece infaklarımızla değil dualarımızdaki yerleriyle, unutmayışımızla ve duygusal birlikteliklerimizle yakınlığımızı koruyabiliriz. Suriye kıyamı 2011’den bu yana orada yaşayan Müslümanlar kadar bizlerin de imtihanı olmuştur. İmtihanımızı verirken yine onların örnekliğinden kendi payımıza düşeni almaya çalışıyoruz. Bu vesileyle Türkiye’de Suriyeli muhacirlere dönük ırkçı nefret söylemleriyle inşa edilen atmosferin kardeşliğimize ve insanlığımıza verdiği zararları daha rahat görebiliyoruz. Bizlere imtihan gerçeğimizi hatırlatan İdlibli kardeşlerimizden Allah Teala ebeden razı olsun. Suriye’nin, Gazze’nin, Doğu Türkistan’ın ve zulüm altında mücadele eden tüm Müslüman beldelerin özgürlüğüne kavuştuğu günleri görebilmeyi de bizlere nasip eylesin.
‘’İyilik yüzlerinizi doğuya veya batıya çevirmeniz değildir. Ancak iyilik, Allah'a, ahiret gününe, meleklere, Kitab'a ve peygamberlere iman eden, O'nun sevgisi ile malı yakınlara, yetimlere, düşkünlere, yolda kalmış olana, dilenenlere ve kölelere veren, namazı kılan, zekatı veren, söz verdiklerinde sözlerini yerine getiren, darlıkta, hastalıkta ve savaşın kızıştığı anda sabreden kimselerin yaptıklarıdır. İşte bunlar doğru olanlardır. Takva sahibi olanlar da bunlardır.‘’(Bakara-177)