İzmir’de aydınlattı, Danıştay’da kararttı!

Ali İhsan Karahasanoğlu

Devlet gazetesi, farkında olmadan, bazen bizim ufkumuzu açıyor. Dün şöyle bir, ilk sayfasına göz gezdirdim.

Manşetten verdikleri haber, “Katili kamera yakalattı” şeklinde idi.
Haber, İzmir’de, üç günde üç bayanı katleden cani ile ilgili idi.. İzmir’deki üç kişinin katili yakalanmıştı.. Güvenlik kameralarındaki görüntüler sayesinde..
Devlet gazetesinin aynı sayfasında, küçücük bir anons da vardı..
Sedat Ergin’in yazısının anonsu..
Onun da başlığı, şöyle idi: “Danıştay kamerası karanlıkta kalmamalı!”
Ne yalan söyleyeyim, manşetteki “Katili kamera yakalattı” ifadesinde, “kamera” kelimesi beni biraz duraklatmıştı.. “Bu son hafta içinde ‘kamera’ üzerine amma da sohbetler yapıyoruz” dedim kendi kendime..
Ama bilinçaltında bir söylemdi bu.. Direkt Danıştay kameraları ile bağlantı kurmam, Sedat Ergin’in yazısının başlığı ile oldu..
Yaaa.. İşte böyle sayın seyirciler..
Bir manşet.Bir yazının küçücük anonsu..
Bakın beni nerelere götürdü..
Düşündüm; İzmir’de, akşamın geç vaktinde, ıssız sokakta işlenen cinayet, bölgedeki kameralar sayesinde çözüldü..
Ya Danıştay’da, Türkiye’nin göbeği olan bir ilimizde.. O ilin merkezi noktasındaki bir mevkide, resmi kurumların odağı konumundaki bir noktada işlenen cinayette, kameraların bize ne faydası oldu?
Hiiiç!
Bırakın cinayeti çözmemizi, belki de o kameralara güvenerek çok daha ayrıntılı alınması gereken koruma önlemlerinin alınmamasına da yol açarak, kameralar yüzünden, bir hakimin öldürülmesi adeta sır perdesine çevrildi..
Katil bir gün önce kimlerle geldi? Keşif sırasında neler yaptı? Hangi kapıdan girdi, nasıl çıktı. İçeride ne kadar kaldı? Kapıdaki X-ray cihazı öttü mü?
Bunların hepsi bir muamma olarak kaldı..
Çünkü Danıştay’daki kameralar çalışmıyordu. Çalıştığındaki kayıtlar da silinmişti!
İzmir’de, hiçbir gerekçesi olmayan cinayetler, tesadüfen seçilmiş mağdurlara yönelik eylemler, kameralar vasıtası ile aydınlandı.
Ama Ankara’da, Danıştay’daki cinayet, kamera kayıtları ile aydınlanmayı bırakın, bir de karanlıklara karanlıklar ekledi.. Cinayeti kameralar vasıtası ile aydınlatamadığımız gibi, kameraların kendisi; başlı başına bir suç şüphesine sebep oldu..
5 ay önce kurulan sistem üç defa arıza yapmış.. Bir gün önce arıza yaptığında sökülüp götürülmüş. TÜBİTAK raporundan anlaşılıyor ki, götürüldüğünde hard diskte arıza yokmuş, var olan kayıtlar da bu vesile ile silinmiş.. Hemen akşam getirilip takılması gereken hard diskler, ertesi gün cinayetin işlenmesi beklenip, sonrasında takılmış!
Al sana, cinayet kadar önemli bir suçlar zinciri!
Bir İzmir’deki kameralara bakın. Ne işlere yarıyor. Bir de Danıştay’ın kameralarına bakın. Ne kadar kafa karıştırıyor, yeni suçlar ortaya çıkartıyor!
İzmir’deki kameralar için yetkililer, “Tam da cinayetten bir gün önce arızalanmıştı” demediler.
İzmir’de kimse, “Kameralar şehir cereyanı ile çalışıyor. Cereyandaki dalgalanma sebebi ile hard diskte arıza oluşmuş” demedi. İzmir’in kameraları, öylesine işlenmiş, aydınlatılması çok zor üç cinayetin sır perdesini çözdü.
Ankara’daki kameralar ise, sanki o sistemi kuranların, “güç kaynağı” diye bir aletten haberleri yokmuş gibi, cereyan düşüklüğünün kamera siteminin bozulmasına sebep gösterilmesi sonucu, hiçbir işe yaramadılar..
İzmir’de, özel önemi olmayan sokaklara kurulmuş öylesine kameralar bile, üç cinayeti aydınlattı.
Özel önemi ve koruması olması gereken Danıştay önündeki kameralar, bir hakimin ölümü ile sonuçlanan eylem öncesindeki keşfi de, katilin yanındakileri de bize gösteremedi..
Kıyaslama yapıldığında, hep askere önem veren medyanın yönlendirmelerinin tam aksine, emniyetin kurduğu kameralar sapasağlam iş çıkardı ama.. Sürekli övgüler düzülen askeri uzmanların kontrolündeki OYAK’ın kurduğu Danıştay kapısındaki kameralar, hiçbir işe yaramadı..
İşte böyle sayın okuyucular..
İzmir kameraları ve Danıştay kameraları.. Farkları, çözdükleri ve gizledikleri ile; her şey ayan beyan ortada işte!

VAKİT