Izdırap ve hayal

Güçlü inanç, ötekinin pedagojisiyle hayatı süzebilmekten geçer. Salt bu nedenle tarihteki güçlü devletler (hepsinin kendinde sırtını yasladığı güçlü birer inancı vardı) en minik azınlığın bile empatisini yaparak yönettiler toplumlarını.

Bugün burun kıvırıp 'emperyalist' dediğimiz Amerika'dan tutun da Almanya'ya kadar birçok canlı örnekle beraber, tarih bu tür güçlü imparatorlukların öyküleriyle doludur... Yasakları, zalimlikleri, acımasızlıkları uygularken kimsenin gözünün yaşına bakmayan, kulaklarını, vicdanını, gözlerini kapayanların bugün tersi bir manzara karşısında iliklerine kadar ürperip, 'korkuyoruz' demeleri normaldir. Zira bugün yönetimi elinde tutanların kendileri gibi vicdansız ve patlak kulak zarlı olabilme ihtimalini yüksek zannediyorlar. Olabilir de, o ayrı bir konu, ancak hiçbir aksi gösterge olmadan paranoyakça bunun kâbusuyla yatıp kalkmak, bir süre sonra bu kâbusu gerçeklik olarak algılamak tıp biliminin konusuna giriyor sanırım.

'Izdırap duyuyorum' demiş bu ülkenin geçmiş 30 yılında bir şekilde etkin olmuş bir aktör... Ki doğrudur, inanırım yani acı çektiğine, ızdırap duyduğuna. Zira bu ızdırabın farklı ifade şekillerini, siyaset ilminin verdiği bir sentetizmle daha önce de ifade etmişti. Başını örten kızları Arabistan'a göndermeyi teklif etmişti örneğin. 28 Şubat'ın en azgın günlerinde, çağdaşlığı çok sesli müzik olarak algıladığının ifadesi olarak 'İşte Çağdaş Türkiye bu!' demişti göbeğini gere gere!

Endişe etmeyin, sosyolojik olarak işin münakaşasını yapacak değilim. Ancak savunulan fikirler ile savunan aktörlerine bakıldığı zaman bile bazı kavramların nasıl çiğ ve kaypaklaştığını da görmek mümkündür gibime geliyor. Kartel yahut Andıç medyası olarak tabir edilen ve bir grup azgın azınlığın günlük bültenine dönüşen medyaya bakınca insan şu soruyu sormadan edemiyor: Pekiyi bunlar nasıl bir ülke hayal ediyorlar? Öyle ya, sözgelimi içine girmek için bin bir zahmet çektiği smokinin içinden 'acı çekiyorum' diye vaveyla eden siyasinin kurguladığı bir toplum, nasıl bir toplum? Misal, aynı ızdırap ve acıyı bankalar hortumlanıp, türlü türlü entrikalar ile devletin içi boşaltılırken çekmiş midir? 'Aile resmim' dediği resimdeki şahısların işledikleri fiillerden dolayı, acı yahut utanma nöbetlerine girmiş midir?

Onca faili meçhul cinayetlerin, bombalamaların, her türlü melanet odaklarıyla aynı yatağa giren kirli ruhların varlığı sıcak uykularını bölmüş müdür bu zihniyetin? Türbanla ilgili kararında analarının paçası gibi yapıştıkları Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin sair kararlarıyla ilgili yaşadıkları geçici körlük de rahatsız etmez mi kendilerini? Ne tür bir özlem içindeler? Seçimlerin yapılmadığı (zira seçim sonuçlarına göre halkı göbeğini kaşıyan, bidon kafalı, geri zekalı diye aşağıladıklarını biliyoruz) yahut kendi zihniyetlerindeki bir oyun, halkın yüz oyuna bedel bir oyunun yaşandığı bir ülke midir istedikleri? Ne tür çete olursa olsun, önemli olan kendi ihaleleri ve girdikleri sektördeki rakiplerinin hak ile yeksan olmaları mıdır? Nedir?

Cidden merak ediyoruz, nasıl bir ülkeye özlem duyuyorlar? Kadınların kızların, lingo lingo şişelerin, 'vur patlasın çal oynasınlar'ın gırla gittiği, kanın aktığı, fakirin ezildiği, sessiz çoğunluğun gırtlağına basıldığı bir ülke mi? Yoksa katsayı ayak oyunuyla yaptıkları gibi, kendilerinden olmayan kimsenin karşılarında değil, ayakaltlarında bulunduğu bir ülke mi? Tıpkı örtüyü sadece hizmetçiler ve yaşlı teyzelerde görmek istedikleri gibi, inançlı insanları sadece tamirhanede ve tarlada gördükleri bir ülkenin mi özlemi içerisindedirler?

Neyin onlara ızdırap verdiği, kimlerin kırmızı pelerin gibi burunlarından solumalarına neden olduğunu şimdi çok iyi biliyoruz. Bildiğimiz bir şey daha var; eskiden olduğu gibi, bir iki provokasyon, manipülasyon ile toplumu sindiremeyecekleri, bu ülkenin özgürlüğe giden yolunu tıkayamayacakları. Zira hayalini kurduğu yönetim şekilleri ve toplumları artık en monarşik, en katı ve kapalı toplumlarda bile yok artık! Pravda bile bizim Andıç medyası kadar içler acısı bir durumda değil zira!

Zaman