İtiraf ve dua

AHMET MURAT KAYA

Beklendiği üzere Mustafa İslamoğlu, 30 Ağustos mesajını paylaştı. Beklendiği üzere çünkü son yıllarda yaşanan tuhaf bir duruma şahit oluyoruz; Müslümanların değer verdiği İslam uzmanları(!) arasında, Atatürk ve Kemalizm’in kerametlerini keşfetmek konusunda adı konulmamış bir yarış var. Mustafa Öztürk’ten İsrafil Balcı’ya, Cübbeli Ahmet’ten Mustafa İslamoğlu’na kadar uzanan bu “din adamları”, nedense ardı sıra, İslamcılığın ne menem bir kötücüllük olduğunu anlayıverdiler de ulu kurtarıcıları Atatürk’ün yanında konumlanır oluverdiler.

Bundan otuz yıl önce, daha İslamoğlu rivayetçi iken, İhsan Eliaçık gelenekçi iken, Caner Taslaman Adnan Hoca’nın prensi iken, Yaşar Nuri Öztürk millete felsefi tasavvuf pazarlarken Kur’an’ı anlama çabaları yürüten insanlar, dergiler, yayınevleri vardı. Menar ekolünden Hasan El Benna’ya, Mevdudi’den Nebhani’ye ve Seyyit Kutup’a kadar olan çizgi, hurafeler ile mücadele ve Kur’an’a dönüş için yırtınıyordu. Dünyanın çeşitli yerlerinde Kur’an’a dönüş ve hurafelerden arınmak isteyen bu kişi ve ekollerden sayısız insan zindan nedir öğrendi; Seyyit Kutup gibi bazıları da idam edildi. Bu çizgi Türkiye’de de etkili oldu. Ercüment Özkan ve Haksöz Dergisi Kuran çalışmaları yaptığı için bu uzmanlar tarafından vahdeti bozmak, kelâmi sorunlar ile uğraşmak yanında, sünnetsiz, mezhepsiz adamlar olarak itham edilirdi. O zamanlar zor zamanlardı. Kur’an’a dönüş çağrısının kopmaz bir parçası da kapitalist düzen ve onu destekleyen yerli işbirlikçilerine karşı siyasi bir pozisyon almaktı.  

Sonra Yaşar Nuri Öztürk isimli profesör çok ilginç bir şey keşfetti; Kur’an’a dönüş dalgası güçlüydü ve bu işte iyi para vardı. Kur’an konusunda çalışmalar yapmak, dini hurafelerden arındırmak, kitaplarını fahiş fiyattan bile sattırıyor, hem de laik devletin cahil (!) Müslüman halkı eğitmesine yardımcı oluyordu. Daha sonra Kur’an üzerine çalışma yapmanın, doçent, profesör olmayı kolaylaştırdığı da anlaşıldı. Yüce Allah’ın mübarek kitabını kariyerlerine basamak yapmak, onun bereketini paraya devşirmek, edindikleri bilgiler ile üstatlar, hoca efendiler olmak hem karlı hem de risksizdi hem de çok keyifli. Çok satan kitapları, Televizyon ekranları, sosyal medya takipçileri, vakıfları, yayınevleri ve akademik titrleri olmaları yetmiyor, insanların onları, ‘hocam, üstadım vs’ unvanlar ile çağırmalarını da istiyorlardı. Bu uzmanlar Menar ile başlayan emekleri çalıp, kendi mülkleri sayıp, acı ve gözyaşı ile dolu bir davayı gasp ettiler. Yavuz hırsız ev sahibini bastırdı, o ilk bedel ödeyen nesil anlatamadı, anlatsa da dinleyen olmadı.

Haksöz dergisi “Modern bir Samiri” yazısını yazdığında Yaşar Nuri, Hürriyet’te yazan bir münafık idi ve deşifre etmesi kolaydı. Ama maalesef pirincin içindeki beyaz taşları temizlemek ve ifşa etmek o kadar kolay olmadı. Düzene muhalif bir söylemi olan ve Kur’an diyen Mustafa İslamoğlu’nun on beş yirmi yıl sonra Yaşar Nuri çizgisine dümen kıracağı kimsenin aklına gelmedi. İslamcılar iyi niyetli ve saf insanlardır; İslamoğlu hakkında söylenen “kibirli adam” söylentilerini duymazdan geldiler. Kitaplarını okudular. Öyle ya “İmamlar ve Sultanlar”ı yazan bir adamın, siyasal iklimle barışması, Atatürk’ü eleştirdiği için zindanı tatmış bir adamın bu noktaya evirilmesi olacak iş değildi; ama oldu işte.

Mustafa Öztürk ve Hayri Kırbaşoğlu gibi, Allah’ın Kitabını anlatan memur ilahiyatçıların resmî ideoloji ve Kur’an ile ilişkisi de tuhaftı. Müslüman halkın yaşam modelinde hurafe avına çıkan bu türden devlet memurlarının bayrak, vatan, ulus, laiklik, milliyetçilik gibi ümmeti kanser eden modern hurafelerden bir rahatsızlıkları hiç olmadı. Anlaşılan, maaşlarını ödeyen devlete olan sadakatleri, Kur’an’a olan sadakatlerinden çoktu. Kitaplarını pazarladıkları radikal İslamcılar ikna olacak gibi değildi ve üstelik fakirdiler. Laik çevrelerde daha çok ekmek vardı, İslamcılığı dışlamak daha çok güç daha çok para demekti. Mustafa İslamoğlu gibi, devlete organik bağlarla bağlanmamış, akademik titr kaygısı olmayan bir adamın hikayesi başka olmalıydı; ama olmadı. İlk başlarda kibir gibi kendini gösteren şeyin etkili ve esir alıcı bir “güç tutkusu” olduğu zamanla ortaya çıktı. Güçlü, zengin, karizmatik olmak için her yol mubahtı. 15 Temmuz öncesinde, Amerika’da Fethullah’ı ziyaret edip mihrapta imamlık yapma şerefine (!) nail olan Mustafa İslamoğlu o zaman da gücün peşinden koşuyordu. Şimdi de son zamanlarda artan laikçi dalgaya yine güç için meylediyor. Ne diyelim, herkes kendi kaderini belirler.

Bir zamanlar, seküler kesimden şair, entelektüel devşirebilen Türkiye İslami uyanışı, artık laik, seküler kanata yetişmiş insanlarını kaptırıyor. Evet, bu üzerinde durulması gereken bir durumdur ve gerçektir. Önceliklerimiz arasına, Arapça ve İslami ilimleri koymadık ve bu işleri uzmanlara bıraktık. Bu hatayı biz, İslamcılar yaptık. Şimdi Rahman’ın bize rehber olarak gönderdiği Beyan, hocalar, üstatlar olmasa anlaşılamayacak bir hale geldi. Allah’ın tüm insanlığı karanlıklardan aydınlığa çıkarması gereken Kitabı, uzmanlık olmadan anlaşılamaz bir hale, bizzat uzmanları tarafından getirildi.

Bu aldatılmışlığın ve ihanetin acısını, bedelini ve kahrını çekmek bize düştü.

DUA

Ya Rabbi;

Biz yanıldık. Biz tembellik ettik. Ama onlara düşen zilletten uzak kaldık, o zavallı, sığınmacı hale düşmedik.

Ya Rabbi;

Biz, iş bulmak için İngilizce, Rusça öğrendik ama senin kitabının dilini bunlara bıraktık, bizi kandırmazlar sandık. Ama rızkımızı ve ekmeğimizi senin kitabını açıklamaktan kazanmadık. Onlar bu işten “ÜCRET” edindiler; biz edinmedik. (Şuara 109)

Ya Rabbi;

Senin kitabın müstezafların umududur, sıradan insanların, garibanların rehberidir. Bu adamlar senin kitabını anlamak için çok ama çok şey bilmemiz gerektiğini söyleyip bizi kandırdılar. Aptallık ettik, kandık ama biz kimseyi kandırmadık.

Ya Rabbi,

Mümin ismin ile bize güvendin ama biz hata yaptık, yanıldık. Bu uzmanlar Senin yüce adını dillerine dolayıp, senin şerefli ve onurlu kitabını, faşist bir diktatörün yanına yakıştırdılar, biz yapmadık.

Ya Rabbi;

Bunlar bize Musa numarası çekip bizi Firavun ’un sarayına davet ettiler; gitmedik.

Ya Rabbi;

Bunlar bize İbrahim rolü yapıp, Nemrut’a selama davet ettiler; selam vermedik.

Ya Rabbi;

Bunlar bize Muhammed’in kelimeleri ile konuşup, Lat’a, Menat’a, Uzza’ya, saygıya çağırdılar, saygı duruşuna geçmedik.

Ya Rabbi; biz yanıldık. Tıpkı Yahudilerin dinlerini hahamlara bırakması gibi, biz de senin kitabını bu adamlara bıraktık. (Tevbe 31-34)

Ya Rabbi;

Gönderdiğin Kitaba, Resule ve Müslimlere düşmanlığın markası olmuş, kanımızı akıtmış, çocuklarımızı çalmış, önderlerimizi dar ağaçlarında, sürgünlerde öldürmüş bir faşist diktatöre saygıya çağırıyorlar; gitmiyoruz.

İçimizdeki beyinsizler yüzünden bizi helak etme Ya Rabbi.

Sen Rahimsin;

Dilimizdeki bağı çöz, sadrımızı genişlet ki felaha ulaştıran tek yol olan Kitabına daha iyi sarılalım. İlim sahibi olan sensin, bize ilim ver Ya Rabbi.

Bizi affet Ya Rabbi!

Bizi Affet!