İtiraf

Etyen Mahçupyan

Yürümekte olan davalarda salt iddianamelerden ve medyaya sızan bilgilerden hareket etmek hakkaniyetli olmaz. Ancak suçlanan kişilerin savunmaları önemlidir, çünkü bu doğal 'aklama' çabasının sarktığı noktalar sizi suçun varlığını sorgulamanın eşiğine getirebilir.

Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım'ın yazılı savunması da öyle mantık yürütmeler içeriyor ki, sonuçta bir itirafla karşı karşıya kalıyorsunuz. Yanlış anlaşılmasın, bu şikenin itirafı değil... Şikeyi zihinlerde normalleştiren bir kirliliğin itirafı.

Yıldırım'ın soruşturmanın sadece Fenerbahçe ile ilgili yapılmasına itiraz ederek, "başka takımlar adına da birtakım şüphe sebepleri" bulunduğunu söylemesi, kendi kulübünün de aynı zeminde 'top koşturduğunu' kabullendiğini gösteriyor. Öte yandan birçok suçlamanın kanıtlanma ihtimalinin olmadığını öngörmek zor değil. Belki de savcılar güvenilir birkaç delilden sonrasını, var olan delillerin gölgesi altında yorumladılar. Nitekim bazı telefon konuşmaları ve görüşmelerin ille de şike ile bağdaştırılması zorunlu bir çıkarsama olmayabilir. Ayrıca bazı oyuncuların belirli bir maçta oynamaması ile Fenerbahçe'ye transferleri arasındaki ilişkiyi de açıklıkla kanıtlamak mümkün olmayabilir. Nihayet içi para dolu olduğu varsayılan ama içine bakılmamış olan çantalardan da, kendi başına bir sonuç çıkmayacağını tahmin edebiliriz.

Ama ortada 'normal' kabul edilmesi epeyce zor olaylar var ve bunlar savcının iddianamesinde değil, bizzat Yıldırım'ın yazılı, yani düşünülüp taşınılarak hazırlanmış savunmasında yer alıyor. Önce kendisini dolaylı olarak ele verme işlevi gören yetersiz açıklamalar üzerinde durmak lazım. Örneğin Eskişehir maçı öncesinde Ümit Karan ve Bülent Uygun'a gittiği söylenen 250 bin dolarla ilgili olarak, Yıldırım bu paranın tesis tamirat ve bakımı amacıyla federasyondan alındığını söylüyor. Ne var ki kendi ifadesine göre bu harcama 200 bin TL. Geriye bir o kadar daha para kalıyor ve nereye gittiği belirtilmemiş... Ankaragücü maçıyla ilgili olarak ise Uğur Uçar ve Stefan Senecky'ye para teklif edildiği ama reddedildiği iddiası var. Yıldırım şöyle demiş: "Böyle bir suçun olmadığını şahısların teklifi kabul etmediği beyanından anlayabiliriz." Yani girişim olmuş olabilir ama suç oluşmamış... Açıklamasında Yıldırım kendisinin 'direkt' olarak bu yönde bir iletişimde bulunmadığını ve ortada kayıt olmadığını vurguluyor.

Bu savunmanın mantıken tek bir anlamı var: Yasal olmayan bir yola girmek istenmiş ve belki de o yolda ilerlenmiş olsa da, ortada bu durumu kanıtlayacak delil bırakılmamış. Nitekim savunmanın bütününe baktığınızda şu kanaate gelmemek zor: Anlaşılan o ki Fenerbahçe başkanı, muhtemelen futbol dünyasındaki her kulüpten yüzlerce yönetici gibi, sürekli olarak şike teşebbüsü imkânlarını araştırmış, ama sınırlı bir gerçekleşme ile yetinmiş.

Söz konusu dünyanın artık 'doğal' hale gelen kirliliğini Yıldırım'ın savunması bizzat örneklerle ortaya koyuyor. Örneğin maçları belirli hakemlerin yönetmesi için federasyona baskı yapmak işin doğal bir parçası. Yıldırım bunun, maçların "objektif yönetimi" için şart olduğunu ima ederken "bu haklı bir girişimdir" demekten kendisini alamıyor. Oysa bu bakış karşı takım açısından bir muhtemel şikeye gönderme yapmakta ve hangi taraftan baktığınıza bağlı olarak şikenin sürekli bir ihtimal olduğunu söylemekte. Yıldırım'a bakılırsa karşı takımın oyuncuları hakkında bilgi toplamak da doğal bir durum. Ne var ki Sinan Engin'le yaptığı ve Antoni Seriç adlı futbolcunun 'durumunu' ima eden girişimi epeyce tatsız bir ilişki ağına işaret ediyor. Çünkü Yıldırım, Sinan Engin'den bu futbolcunun menajeriyle irtibata geçmek üzere yardım istiyor. Eğer amaç oyuncunun form durumunu anlamaksa, herhalde çok daha mantıklı yollar olmalıdır. Tam maç öncesi karşı takımdaki bir oyuncunun menajerine ulaşma isteği kolay açıklanabilir gözükmüyor.

Futbol dünyasının ilişki ağına bir bütün olarak bakmamızı sağlayan örnekler de var bu savunmada... Örneğin Konya maçı öncesi bu takımın antrenörü Yılmaz Vural Fenerbahçe'yi ziyaret etmiş. Yıldırım, Vural'ın Fenerbahçeli olduğunun herkes tarafından bilindiğini ve kendisinin kulübü ziyaret etmesinin "normal" olduğunu söyleyebiliyor. Ama tam da maç haftasında yapılan bu ziyaretin ne anlama geldiği hakkında kuşkuları gidermektense, pekiştirmiş oluyor. Aynı şekilde savunmayı okuyarak Sivasspor'un başkanının da Fenerbahçeli olduğunu ve bu kişinin de yine tam da maç haftasında Fenerbahçe kulübünü ziyaret ettiğini öğreniyoruz. İlginç bir detayla birlikte: Kendisini Aziz Yıldırım çağırmış...

Bütün bunlar şikenin yapıldığını kanıtlamıyor belki. Ama ahlaki kriterleri kalmamış, yozlaşmış bir profesyonel ağın, futbolu yönettiğini gösteriyor. Yıldırım'ın savunmasındaki en önemli katkı ise geçen nisan ayında çıkan yasaya ilişkin. Yasanın iyi niyetli olmakla birlikte eksiklikleri olduğunu belirten Yıldırım, cümleyi vurucu bir biçimde sonlandırıyor: "Bu uygulamayla ve mevzuatla hiçbir kulüp ne başkan ne de yönetici bulabilir." Diğer bir deyişle Yıldırım yaptıklarının ve çevresinde olan bitenin doğal ve normal olduğunu sanıyor. Yöneticiliğin bizzat bu tür işleri yapmak olduğunu savunuyor. Düşünün ki bu sözler, şike suçlamasına karşı verilmiş bir 'savunmada' yer alıyor, bir itirafnamede değil...

ZAMAN