Genelkurmay Başkanlığı'nın akredite gazetecilere yaptığı dünkü bilgilendirme toplantısı çok önemli gerçekleri ortaya koydu. Bunlardan kuşkusuz en önemlisi, Genelkurmay'ın, iki haftadır kamuoyunun tartıştığı ıslak imzalı belgeyi gönderen subayın ciddiye alınması gereken bir kaynak olduğunu itiraf etmesiydi.
Zira Türkiye'nin, itirafçı subayın ikinci mektubuyla öğrendiği fişlenen internet siteleri ve psikolojik harp mantığıyla Genelkurmay'ın işlettiği sitelere dair bilgilerin doğru olduğu ortaya çıktı. İhbarcı subay, yeni mektubuyla birlikte savcılara 'İnternet Siteleri Andıcı' ile 'Psikolojik Harekât Sitelerinin Listesi' adlı iki de gizli belgeyi yollamıştı.
Genelkurmay Başkanlığı Adli Müşaviri Hıfzı Çubuklu, dünkü toplantıda bu belgeleri resmen doğruladı. Ancak bu sitelerin Başbakanlık'ın emriyle kurulduğunu savundu.
İtirafçı subayın gönderdiği son mektupta yer verdiği andıçların doğru olduğunun Genelkurmay tarafından kabul edilmesi, ilk mektupla gönderilen ıslak imzalı belge için de çok büyük bir doğrulama anlamı taşıyor. Demek ki, itirafçı subay kafasından fanteziler üreten bir komplocu değil. Kamuoyuyla paylaştığı internet andıcı doğru çıkıyorsa, ilk mektubundan öğrendiğimiz Albay Dursun Çiçek'in imzasını taşıyan 'AK Parti ve Gülen'i Bitirme Planı'nın ıslak imzalı aslı da yabana atılamaz.
Şimdilik demokrasiye komplo belgelerinin itiraf edilen kısmıyla yetinip, Genelkurmay'ın fişlediği internet sitelerine bir daha baktım. Listede yok yok. İngilizce haber siteleri... Strateji konularının ele alındığı ulusal ve uluslararası siteler. Listeye alınan her sitenin karşısına, milliyetçi, TSK karşıtı, bölücü, irticacı, Yahudi yanlısı, Atatürkçü, haber sitesi vb. sıfatlar eklenmiş.
Listeye giren sitelerin bir kısmı, gerçekten de Genelkurmay'ın güvenlik görevi gereği takip etmesi gereken siteler. Mesela terör örgütüne yakınlığıyla bilinen siteler bu kategoriye giriyor.
Ancak sitelere verilen sıfatlar, hadi Genelkurmay'ın demesek de bu belgeyi düzenleyenlerin dünyaya ve olaylara bakış açısını ele veriyor. Bu açıdan en dikkat çekici olan, 'AB yanlısı' diye fişlenen siteler. Bu sıfatla nitelendirilen sitelerden biri, Türkiye'deki insan hakkı ihlallerini ele alan bianet sitesi.
Bildiğimiz kadarıyla Türkiye, Avrupa Birliği sürecini bir devlet politikası olarak takip ediyor. Resmi bütün açıklamalarda da bunu görmek mümkün. Ancak bu andıçta 'AB yanlısı' sıfatı öyle bir kullanılmış ki, sanki düşmanla işbirliği yapan bir gruptan söz ediliyor.
Sahte isimler altında siteler hazırlayarak psikolojik harp yapan ve bu tür andıçlarla insanları fişlemekte sakınca görmeyen zihniyetin, Avrupa Birliği sürecinden büyük rahatsızlık duymasını anlamak zor değil.
Zira bugün, çoktan icra edilmiş bir darbenin ağır sonuçlarını yaşamak yerine, bir kısım sivil ve asker çevrelerin fena halde bulaştığı darbe planlarını sorguluyorsak bunda AB sürecinin kritik katkısını inkâr edemeyiz.
Her ne kadar yavaş ilerlemesinden, Türkiye'ye uygulanan çifte standartlardan rahatsız olsak da dün tabu olan konuların bugün tüm çıplaklığıyla konuşuluyor olmasında sürecin büyük katkısı oldu.
Üyelik müzakerelerinin önşartı olan Kopenhag Kriterleri için yapılan yasal düzenlemeler hayata geçirilmeseydi, bu konuları yazan çizenlerin çoğu hapsi boylamıştı. Bu yasal ve psikolojik ortam olmasaydı, cuntacı faaliyetlere karışanlar değil, bunları sorgulayanlar hesap vermek zorunda kalırdı.
Yine AB süreci olmasa ve bu sayede Avrupa ile çok çeşitli düzeylerdeki temaslar kurulmasaydı, AK Parti hükümetini 'şeriatçı' diye yaftalamak ve bu konuda Batı'yı ikna etmek çok kolay olacaktı. Bu yüzden 28 Şubat post modern darbesi ile 27 Nisan gece yarısı bildirisi arasındaki farkları ele alırken, mutlaka AB sürecini de denkleme oturtmak gerekir. 1997'de Türkiye-AB ilişkileri donmuş vaziyetteydi. 2007'de ise Türkiye-AB ile üyelik müzakeresine başlamış bir ülkeydi. İki olayda Batı'nın tepkisinin nasıl farklı olduğunu hatırlıyor musunuz? Dolayısıyla darbe yanlısının, 'AB yanlısı'nı düşman gibi görmesine şaşmamalı.
ZAMAN