İtikatta Maturidi, amelde Hanefi

Pratikte insanların Maturidi olmak ile Eşari olmak arasında bir fark gördüğünü söyleyebilir miyiz? Ya da diğer mezhepler arasında? Mezheplere toplumun bakışı nasıl onu, nasıl uygulamaya koyuyorlar?

Yasin Aktay YeniŞafak'taki köşesinde bugün mezheplerin toplumlara etkisi konulu yazılarına devam ediyor. Mezheplerin toplum tarafından nasıl algılandığını ve entelektüel görülen tartışmalardan toplumun nasıl uzak kaldığını yorumluyor. 

 

“İtikatta Eşari, amelde Şafii” veya “İtikatta Maturidi, amelde Hanefi” olmak insanların mezhebi mensubiyetlerini anlatan eden kalıp ifadelerdir. Bunların pratikte nasıl bir değeri olduğunu tartışmıştık daha önce. Konuya devam edecektik ki, araya terör devleti İsrail’in Gazze saldırısı, ardından başka konular girdi. Kaldığımız yerden, bize gelen bazı eleştirileri de dikkate alarak devam edelim.

Pratikte insanların Maturidi olmak ile Eşari olmak arasında nasıl bir fark olduğuna dair ciddi bir farkındalıkları olmadığını söylemiştik. Vaka da budur. Böyle olmasında bir açıdan iki mensubiyet ifadesinin her ikisinin Ehl-i Sünnet’e bağlanmış olması ve her iki mezhebe bağlı olan insanların kendi inançları veya pratikleri arasında ciddi bir fark görmüyor olması, görseler bile bunu önemsemiyor olmasının önemli bir payı var.

İkinci bir nedeni de muhtemelen bu mezheplerin kelam alanında yürüttükleri tartışmalar kitleler için gereğinden fazla entelektüel-ilmi tartışmalar olarak görülmüştür. Kitlelerin hepsi her türlü itikat tartışmasını kelami entelektüel derinliklerde algılamıyor. Olabilecek en basit düzeyde bu tartışmaların tercüme edilmiş ve basitçe ifade edilmiş olması gerekiyor. Bu tercümeyi ilmihaller, imanın şartları, 32 farz, 54 farz gibi ezberler sağlıyor ama burada bile kitleleri mezheplerin kendi aralarında yürüttükleri derin entelektüel tartışmalar fazla ilgilendirmiyor. Belli dini bilgi ve kabullerin kitlelerce benimsenmesi, bir davranış ve ahlak koduna dönüşmesi sanıldığından çok daha karmaşık bir süreçtir.

Burada bir süre önce Maturidilik ve Eşarilik üzerine yürüttüğümüz tartışmadan birilerinin yaptığı “tercüme”, mesela, tercüme olmaktan ziyade tam bir tahrif olarak ortaya çıkmış oldu. Osmanlı medreselerinde Maturidilikten ziyade Eşariliğin daha fazla etkili olmuş olduğunu söylememizin hiç karmaşık olmayan bir anlamı var. Derdim Eşariliğin Maturidilikten üstün olduğunu veya tersini söylemek değil. Olabilirdi de ama değil. Böyle bir tartışmayı ne yapacak biriyim ne de böyle bir tartışmayı gerekli görürüm. Bunu söylediğim halde tam tersini de savunabilirdim. Maturidiliğin gerçekten Eşarilikten birçok açıdan daha üstün, daha makul, daha derin ve Kur’an ve Sünnetin ruhuna daha uygun olduğuna dair bir sürü argüman ileri sürebilirdim de. Ama hem konumuz bu değildi hem de bu benim işim değil.

Maksadımız sadece bir kendini başka Müslümanlıklardan ayırt etmek hatta bundan kendine bir üstünlük payesi çıkarmak için Türk Müslümanlığının en önemli bileşeni olarak Maturidiliği veya Hanefiliği ileri sürenlere buradan bir fark çıkmayacağını anlatmaya çalışmaktır.

Bugün Hanefilik de Maturidilik de çok geniş bir coğrafyada yürürlükte olan itikadi ve ameli mezheplerdir. Bu iki mezhebin hâkim olduğu yerlerde çok farklı maddi gelişmişlik düzeyleri, farklı toplumsal mizaçlar ve kültürler bulunmaktadır. Hindistan, Pakistan, Bangladeş, Afganistan’da da Maturidilik ve Hanefilik oldukça yaygındır, ama bu coğrafyaların hem toplumsal hem kültürel hem maddi iklimleri Türkiye’ninkinden çok farklıdır.

Demek ki, bir Türkiye farkı varsa bu farkı yaratan şey ne Maturidilik ne de Hanefiliktir. Hatta daha ötesi bugün kalıp cümle haline gelmiş olan “itikadda Maturidi, amelde Hanefi” eskiden insanların kendilerini ifade etmek için başvurdukları bir ifade de değil. Bugün bunun bu kadar ısrarla altının çizilmeye çalışılmasında “bir fark yaratma arzusu” çok bariz bir biçimde dikkat çekiyor.

Daha önce de söylemiştik. Osmanlı medreselerinde Maturidilik o kadar da etkili değil. Bu onun büyüklüğüne, iyi ce ciddi bir alim olduğuna elbetteki halel getiren bir şey değil. Resmi görüş Maturidilik olduğu halde daha ziyade Eşari metinlerinin okunmuş olmasının sebepleri üzerinde durulabilir. Duran çok değerli çalışmalar da vardır. Bu çalışmaların hülasasından çıkan sonuca göre:

Osmanlı medreseleri dönem dönem farklı şekillerde yapılandırılmış olsa da Sahn-ı seman ve Kanuni medreseleri genlikle ödenen ücretler baz alınarak isimlendirilmişlerdir. Buna göre yirmili, otuzlu, kırklı, ellili medreseler olmuştur. Bu medreselerin hiçbirinde belli başlı bilinen Maturidi alimlerin eserlerine resmi müfredat programlarında yer verilmemiştir. Örneğin İmam Matüridi’nin, Rustafeni’nin Hakim es-Semerkandi’nin Ebu’l-Muin en-Nesefi’nin, Nureddin es- Sabuni’nin herhangi bir eserine resmi müfredat programlarında yer verildiği görülmemiştir.

Osmanlı medreselerinde Ömer en-Nesefi’nin Akidesi, bir Eş’ari alim olan Taftazani’nin şerhiyle birlikte okutulmuştur. Bu dönemde elbette bazı alimler şerh ve haşiyelerle özellikle Ebu Hanife’nin görüşlerine yer vermiştir. Fakat Osmanlı dönemi medreselerinde hatta ıslahat döneminde Kaside-i Nuniye Hayali Şerhi gibi Maturidi kaynaklı eserlere yer verilmiş olsa da Şerhu’ul Makasıd, Şerhu’l-Mevakıf gibi Eş’ari eserlere de yer verilmiştir. Dolayısıyla Osmanlı medreselerinde hâkim bir Maturidilikten bahsedilemez.

Osmanlı Medreseleri Razi geleneğini takip etmiştir. Eş’ari alimler Maturidi alimlerden ziyade birbirinin rakibi olarak ön plana çıkarılmıştır. Örneğin ilk dönemlerde Cürcani ön plana çıkarılmışken Osmanlının son dönemlerinde Taftazani ön plana çıkarılmıştır.

Bu tablodan Maturidi’nin muhayyel bir Türk Müslümanlığının kurucu ismi olarak icat edilmiş olduğu düşünülebilir, ama vaka onun tarihsel olarak böyle bir rolü oynamış olmaktan uzak olduğudur. Bu onun büyüklüğüne, her türlü saygıyı, ilgiyi ve üzerinde çokça durmayı, düşünmeyi hak eden bir şahsiyet olduğunu düşünmeye engel değildir. Nice alim, düşünür var ki, söyledikleri çok sonra anlaşılıp keşfedilebilir. Ondan bugüne bir mesaj taşımak isteyenler buyursun bunu yapsın, ama tarihsel ve sosyolojik olarak kendisine oynamamış olduğu bir rolü atfetmesin.

Tabi Maturidilik vurgusunun bir amacı da ona atfedilen düşünce ve özellikler dolayısıyla, tersinden Eşariliğe geri kalmışlığımızın sorumluluğunu yükleme amacı taşıyor gibi. Bu da başka bir mülahaza hak ediyor.

Yorum Analiz Haberleri

Yapay zeka statükocu mu?: ChatGPT'de cevaplar neye göre değişiyor?
Devrim ile derinleşen kardeşlik: Suriye & Türkiye
Meşru olanı savunursan karşılığını elbet görürsün!
Türkiye solu neden hala Esed rejimini savunuyor?
Sosyal medyada görünürlük çabası ve dijital nihilizm