İbrahim Kiras’ın konuyla ilgili bugünkü Karar’da (15.05.17) yayınlanan yazısı şöyle:
Bizim Yahudiler, Bizim Masonlar
Başımıza gelen her türlü olumsuzluğu Yahudilere ve Masonlara bağlama refleksi yalnızca bize özgü bir kaçış yolu değil, hatta İslam toplumlarına veya üçüncü dünyaya özgü bir “paralel açıklama modeli” de değil bu. Amerika’da, Avrupa ülkelerinde ve Rusya’da da ülkelerinin yaşadığı sıkıntıları Yahudilere ve Masonlara fatura etmek genel olarak “aşırı sağ” diye tanımlanan çizgide yer alan kişi ve grupların ortak tavrı.
“Yahudi ve mason komplosu”nun ortaya çıkışı Fransız İhtilali’nin Avrupa başkentlerinde ve özellikle kraliyet saraylarında uyandırdığı şaşkınlık ve çaresizlik duygusuyla ilişkili kabul edilir. Daha basit ifade edecek olursak, Fransa’da monarşinin ve din adamlarının halkın ayaklanması sonucunda egemenliklerini kaybettiklerini kabule yanaşmayanlar, yani bu olayın gerisinde birtakım ciddi toplumsal gerekçelerin bulunduğunu görmek istemeyenler işin içinde bit yeniği arayıp buldular: Yahudiler ve Masonlar yapmıştı ihtilali.
Bu “izah” çok tuttu ve kıta boyunca yayılıp muhafazakâr muhitlerde hararetle benimsendi. Bu “izah” olmasaydı Avrupa şehirlerinde değişen toplumsal yapının yeni problemlerini, ihtiyaçlarını ve arayışlarını görmek gerekecekti. Üstüne üstlük Saray’ın ve Kilise’nin hataları, kusurları, yetersizlikleri tartışılmak zorunda kalacaktı. Açıkçası Avrupa’nın geleneksel egemenleri realiteyle yüzleşmeyi göze alamadıkları için “Yahudi ve Mason komplosu”na sarıldılar ama netice itibarıyla mukadder akıbeti değiştirmeye de imkân bulamadılar tabii.
Aslına bakarsanız, Fransız Devrimi’nin önderleri arasında Masonların ağırlıklı bir yeri vardı ama bu durumu karanlık bir komplonun değil toplumsal şartların rolünü göstermek üzere dikkate alıp değerlendirmek lazım. Zira Masonluk esas itibarıyla tarihin bir döneminde Avrupa kıtasının batı bölgelerinde ortaya çıkmış olan burjuva sınıfının ideolojisiydi. Localar bu yeni sınıfın kilisesiydi. Burjuvaziden toplumsal bir sınıf diye bahsediyoruz ama aslında bu insanlar taşıdıkları zihniyet, düşünme ve davranış tarzlarındaki özgünlük itibarıyla adeta homo sapiens’ten ayrılarak gelişmiş yeni bir insan türü gibiydiler.
Kapitalist ekonominin mimarı burjuvaziydi. Bu yeni üretim modeli sayesinde öncelikle Hollanda-Belçika ve İngiltere olmak üzere Batı ülkelerinde ekonomik verimlilik artmış; Burjuva zihniyetinin yol açmasıyla doğa bilimleri alanında gerçekleşen ilerlemeler sayesinde sanayi devrimi yapılmış ve bunlar sayesinde gelişen askeri güçleriyle söz konusu ülkeler sömürgeleştirdiği ülkelerin kaynaklarına el koymuş ve sonraki aşamalarını herkesin bildiği küresel hikâye bugüne kadar devam edip gelmiş bulunuyor.
***
Masonluğu doğurduğu düşünülen yarı tarihi-yarı efsanevi (Tapınak Şövalyeleri, Gül-Haç gibi) tarikatlar ilkin Haçlı seferleri sonrasında ortaya çıkmıştı. Burjuva sınıfının da aynı dönemde ve Haçlı seferlerinin dolaylı etkisiyle ticari hayatta başlayan canlanma sonucunda ortaya çıkmış olduğu kabul edilir.
O sırada Avrupa kıtasında kralların otoritesi kendi saraylarının -veya taht şehirlerinin- dışında işlemez haldeydi. Dolayısıyla uyruklarının can ve mal güvenliğini temin etmek gibi bir işlev gördükleri yoktu bu devletlerin. Kâğıt üzerinde krala bağlı görünen başına buyruk feodaller ise boyuna birbirleriyle savaş halindeydiler. Sürekli bir saldırı tehdidi altında olan kasabalar ve şehirler yüksek savunma duvarlarının arkasında kendi içlerine kapalı bir sosyal hayat yaşamak durumundaydılar. Bunun sonucunda ise ekonomik faaliyet ancak en alt seviyede sürdürülebilir hale gelmişti. Ticaret hemen hemen bitmişti. Hatta para kullanımının yerini tekrar eski takas sistemi almaya başlamıştı çoğu yerde.
Avrupa’nın makus talihini değiştirmek yolunda ilk hareketlenme Haçlı seferleriyle başladı. Papalık tarafından kutsal yerleri Müslümanların elinden kurtarmak adı altında Doğu’nun zenginliklerini ele geçirmek amacıyla başlatılan Haçlı seferleri beklenmeyen başka bir etkiye yol açtı: İslam ülkelerindeki ekonomik refahı, kültür zenginliğini ve sosyal düzeni gören Avrupa’nın soyluları yeni bir dünya keşfetmişlerdi. Bu keşif mevcut ideolojik düzene yönelik eleştirel yaklaşımların ve giderek rasyonel/bilimsel zihniyetin gelişmesi yolunda bir eşik oldu.
***
İlk başta Burjuva sınıfı Avrupa monarşilerinin en büyük dostu ve yardımcısıydı. Çünkü artık kasabalar, şehirler veya bölgeler ölçeğinde değil, “ulusal ölçekte” yani ülke çapında bir ekonomik faaliyet alanına ihtiyaç duyuluyordu. Öteki şehirlerin değil, öteki ülkelerin sanayicileriyle ve tüccarlarıyla sürdürülecek rekabet çerçevesinde siyasi (ve askeri) korunma arzu ediliyordu artık. Bu yüzden merkezi yönetimin güçlenmesi için feodal yapılara karşı kralların yanında saf tuttu burjuvalar.
Burjuvazinin desteğiyle yeniden güçlenen mutlakiyetçi monarkların idaresindeki merkezi ve egemen devletler feodal yapıları iyice zayıflatıp sindirdiler. Ancak bir süre sonra burjuva sınıfı mutlakiyetçi monarkların da biletini kesmeye başladı. Bunun üç ayrı sebebi var bana sorarsanız. İlki, kapitalist burjuva toplum düzeninin gelişiminin bir aşamasında -bu düzenin ruhu demek olan- modernite değerlerinin toplumsal hayata egemen kılınması gerekiyordu. İkincisi, geleneksel monarşiler artık -Sarayıyla Kilisesiyle- yeni sistemin işleyişine hizmet etmiyor, hatta gölge ediyordu. Üçüncüsü, geleneksel yapının kurumları ve değerleri modern toplumun ihtiyaçlarına cevap veremiyordu.
Hadise budur. Bu hadisenin gerisindeki tarihî realiteyi görmezseniz Masonların Jacques de Molay’ın intikamını almak için Fransız Devrimini tezgahladıklarını düşünebilirsiniz tabii…
***
Bizdeki Yahudi ve Mason komplosu literatürü ise tamamen tercüme kaynaklı. Avrupa’nın yakın tarihinde Yahudi bilim adamı, düşünür, sanatçıların rolü var. Ama bizde böyle bir durum söz konusu değil. Çünkü çağdaş burjuva batı uygarlığı Avrupa’nın batı bölgelerinde ortaya çıkan ekonomi modeli ve dünya anlayışı öncelikle yine bu ülkelerde yaşayan insanlar üzerinde etkili olmuş ve bu insanların katkılarıyla şekillenmiş ve yaygınlaşmıştır. Yahudi filozoflar, Yahudi bilginler vs buradaki genel gelişmenin ürünleridir.
Avrupa’nın yetiştirdiği büyük düşünürlerin, bilim adamlarının, sanatçıların içinde Yahudi kökenlilerin oranı bu halkın Avrupa’daki nüfus içindeki oranından pek fazla değildir. Ama kafayı Yahudilere takmışsanız “algıda seçicilik” mekanizması size boyuna Yahudileri gösterir.
Masonluk için de benzer bir şey söylemek durumundayız. Avrupa’nın modernleşme tarihinde masonların önemli sayılabilecek rolleri var. Ama Türk masonlarının Türkiye’nin modernleşme tarihinde anlamlı bir rolleri yok. Namık Kemal’den Ziya Gökalp’e kadar bu süreçte etkisi olan kim varsa hepsinin mason olduğunu iddia eden -ama ispat edemeyen- mason propagandasına kulak asmayın…
Avrupalı masonların kendi toplumlarını ulaştırmak istedikleri doğru veya yanlış bir hedefleri ve uğrunda mücadele ettikleri bir toplum vizyonları vardı. Bizim masonların ise küçük kişisel çıkarlar adına “birbirleriyle dayanışmak” dışında gayeleri yok. Aynı kökenden insanların büyükşehirlerde birbirlerine tutunmak için kurdukları hemşeri derneklerinden hallice bir yapı. Bunları komplo teorilerinin aktörü yapmak komplo teorilerinin kalitesini de düşürüyor.