“Şecaat arzederken, sirkatin söyler”miş, merd-i kıpti..
Aşka gelip haykırırken, yaptığı yanlışı itiraf etmek..
Son örneğini, Gezi Parkı eylemlerinde gördük.
Özellikle ilk günlerde, halkı galeyana getirmek için..
Halktv’den tutun Ulusal Kanal’a kadar.
Odatv’den tutun, anla şanlı gazetelerin internet sitelerine kadar.
Hata gazetelere kadar.
Hepsinde tanımlama şu idi: “Artık isyan hareketi başlamıştır. Halk ayaklanmıştır. Artık boyun eğilmeyecektir.”
“İsyan” ve “ayaklanma”..
Buyrun mevzuatta bu iki kavram nasıl yer alıyor bakalım.
Anayasa 17. madde..
Maddede, önce herkesin yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma hakkına sahip olduğu belirtiliyor.
Sonrasında da, bunun sınırları çiziliyor: “meşru müdafaa hali, (..) bir ayaklanma veya isyanın bastırılması, (..)zorunlu durumlarda meydana gelen öldürme fiilleri, birinci fıkra hükmü dışındadır.”
Anayasa, hayat hakkını teminat altına aldıktan hemen sonra, “ayaklanma” ve “isyan” hallerinde, bir öldürme fiili yaşanırsa, bunun “hayat hakkı” kapsamında olmadığını belirtiyor.
Böylece, işi komiklik yapmak olan Levent Kırca ve benzeri oyuncuların ne kadar tehlikeli bir ateşle oynadıkları ortaya çıkıyor.
Hani deniyor ya, “Gezi Parkı eylemleri sırasında, polis orantısız güç kullandı” diye..
Polise karşı açılacak tüm davalarda, polisler medyadaki “ayaklanma ve isyan” tanımlaması içerikli beyanları ortaya koyduğunda, “Yaşanan ölüm olayları, isyan ve ayaklanma sırasında yaşanmıştır. Bu sebeple suç yoktur” diyebilirler..
Kimseye akıl vermek için değil, tam aksine akılsızların nasıl tehlikeli bir ateşle oynadıklarını deşifre etmek için söylüyorum bunları..
Anayasa’da “isyan” kelimesinin geçtiği bir başka madde de, “Basın hürriyeti” başlıklı 28. madde.
Bu maddede de, önce basının hür olduğu, sansür edilemeyeceği belirtiliyor.
Hemen sonrasında da, “Devletin iç ve dış güvenliğini, (..) suç işlemeye ya da ayaklanma veya isyana teşvik eder nitelikte olan (..) her türlü haber veya yazıyı, yazanlar veya bastıranlar veya aynı amaçla, basanlar, başkasına verenler, bu suçlara ait kanun hükümleri uyarınca sorumlu olurlar” ifadesi ile, basın özgürlüğünün sınırı çiziliyor.
Dolayısı ile, olayları eylemciler lehine ajite ederek yayınlayan gazeteler.. Haberlerinde sadece göstericilere sıkılan biber gazını gösterip, öncesinde polise atılan taşları, molotofları göstermeyen televizyonlar, “isyana teşvik eder” fiilleri sebebi ile yargılanırken, “Basın hürdür” gerekçesine dayanamayacaklar..
Anayasa’da “isyan” kelimesinin geçtiği üçüncü yer ise, sıkıyönetim ilanını gerektiren sebeplerin sıralandığı 122. madde..
Sıkıyönetim ilan edilirse de, artık kimin hangi özgürlüğü kullanabileceğini tahmin etmek hiç de zor olmasa gerek.
Bunların yanısıra, Türk Ceza Kanunu’nda da, “isyan” kelimesi bakın nasıl geçiyor..
Maddenin başlığı “Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetine karşı silâhlı isyan” şeklinde..
Madde metni de şöyle:
“Madde 313- Halkı, Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetine karşı silahlı bir isyana tahrik eden kimseye onbeş yıldan yirmi yıla kadar hapis cezası verilir. İsyan gerçekleştiğinde, tahrik eden kişi hakkında yirmi yıldan yirmibeş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.”
Dikkat edin, sadece isyana teşvik edip, ortalıkta bir isyan anlamında eylem olmasa bile, 15 yıldan başlayan bir hapis cezası öngörülmüş.
Bir de molotoflu saldırılarla isyan başlamış ise.. (Eyleme “isyan” tanımlamasını ben yapmıyorum, eylemcilerin kendileri yapıyorlar.. Bunu bir daha hatırlatıp, devam ediyorum..) Ceza katlanarak artıyor..
Şimdi görev savcılarda..
Bu çapulcuların tamamı hakkında, kendi açıklamaları ile yaptıkları tanımlama gereği “ayaklanma”nın hesabını sorsunlar..
Burhaniye’deki çakma müftü karısı gibi, bu çapulcular da ağlamaya başlayıp “Yanlış anlaşıldık” dediklerinde, “Siz kendiniz o olayları ‘isyan’ olarak isimlendirmişsiniz. İsyanın kanundaki cezası da bu. Bizim yapabileceğimiz bir şey yok” deyip, iddianameyi düzenlesinler..
Levent Kırca’dan, Mehmet Alaborası’na kadar.. Siyasetçilerinden gazetecilerine kadar..
Ulusal Kanal yöneticilerinden Halk TV yöneticilerine kadar.. Hepsi için “İsyana teşvik”ten davayı açsınlar..
Bakalım, halkı “isyan”a niye kışkırttıklarını nasıl izah edecekler? Bar karısı gibi nasıl kıvırıp, “Bizim yapmak istediğimiz demokratik itirazdı. Yanlış anlaşıldık” diyecekler..
Bakalım, “Biz sadece parkı savunuyorduk. Sonra iş çığrından çıktı. Bizim molotoflara, polise atılan taşlara hiç desteğimiz olmadı. yanlış anlaşıldık” diyerek, cezadan nasıl kurtulmaya çalışacaklar!
YENİ AKİT