Ahmet Varol / Yeni Akit
İsveç’in kirli ve karanlık savaşı
İsveç’te mübarek Kurban bayramının birinci gününde yine Müslümanların kutsal kitabı Kur’an-ı Kerim’e saldırı düzenlendi. Bu kez saldırı için kendini “laik ateist” olarak tanımlayan Irak asıllı biri, yani İslam coğrafyasından bir kişi bulundu. İslam coğrafyasından, geçici dünya nimetleri için kendini satmaya ve karanlık savaşlarda kullanılmaya uygun vicdanları kirlenmiş maşalar bulmak çok da zor değildir. Sanıyoruz bu kez Iraklı birinin kullanılması, bu karanlık ve kirli savaşı planlayanların ve yürütenlerin kendi tercihleri.
Bu saldırı işin gerçeğinde İsveç’e hakim zihniyetin planlı bir şekilde yürüttüğü savaşın bir parçasıdır. Sonrasında İsveç polisinin saldırıyı gerçekleştiren kişi hakkında “nefret söylemi” gerekçesiyle soruşturma başlatması kimseyi yanıltmamalı. Bu girişim, Müslüman halklardan ve İslam ülkelerinden gelen tepkilere karşı biraz havayı yumuşatma ve tansiyonu düşürme amaçlı kandırmacadan öte bir anlam taşımıyor.
Bu şahsa, bugün yeryüzündeki nüfusun dörtte birinden İsveç nüfusunun ise yüzden 10’dan fazlasını oluşturan bir kesimin temel dini kaynaklarına ve kutsal kitaplarına yönelik böyle çirkin bir saldırı düzenleme izni veren İsveç makamları oldu. Bizim tahminimize göre bu iş sadece bir izin vermeden ibaret değildir. Perdenin arkasında duran birtakım gizli eller yürüttükleri savaşla ilgili stratejiler çerçevesinde saldırıyı zaten önceden planlamış, ama savaşın arkasında ülkeye hükmeden zihniyetin yer aldığının açığa çıkmasına fırsat vermemek için saldırıyı bir şahsın kendi kişisel eylemi olarak gerçekleştirmesi ve bunun için izin istemesi, resmi makamların da önce biraz nazlanması, sonra da; “Ne yapalım izin vermek zorundayız, adam çok ısrarlı. Çünkü bizde düşünce özgürlüğü var.” bahanesiyle izin verilmesi tiyatrosunun senaryosunu yine kendileri yazmışlardır.
İsveç yönetimi böyle çirkin bir eylemle dediğimiz gibi sadece bir kitaba değil bugün yeryüzünde yaşayan insanlığın dörtte birden, kendi vatandaşlarının da onda birden fazlasının, kendi canlarından daha çok önemsedikleri bir değere çok iğrenç bir şekilde saldırıda bulunmuştur.
Ama şunu özellikle ifade edelim ki İsveç’in savaşı sadece Müslümanların kutsal kitaplarını hedef almakla kalmıyor. İsveç bugün tüm dünya toplumlarını ifsat etmeyi amaçlayan bir cinsel sapıklık savaşı veriyor. Özellikle İslam coğrafyasında ve bilhassa Türkiye’de faaliyet yürüten cinsel sapıklık örgütlerinin birçoğu İsveç tarafından finanse ediliyor. Bu, bilinen bir gerçektir ve bunun amacının sadece söz konusu sapıklığa müptela olanlara yardım ve destek olduğunun zannedilmesi hatalıdır. Tabii işin içinde bu sapıklığın yaygınlaştırılması amacı da var. Ama bu tür örgütlere yönelik maddi desteğin aynı zamanda bölücü terör örgütlerinin, Müslüman halkların başına dert olan faaliyetlerin finanse edilmesi için bir kanal olarak kullanıldığı gerçeğinin de gözden uzak tutulmaması gerekir.
Örneğin, bazı medya kuruluşlarına, bunların cinsel sapıklık örgütlerinin seslerini duyurmalarını gerekçe göstererek söz konusu örgütlere “medya desteği” örtüsü altında para aktarmış. Ancak bu medya organlarının aynı zamanda bölücü terör örgütlerinin sesi ve propaganda aracı olduğu çok açık bir şekilde karşınızda duruyor. Üstelik aktarılan rakamlara baktığınızda, bu tür medya organlarının ihtiyaç duyabileceği miktarların birkaç katına tekabül edecek kadar olduğunu görüyorsunuz. Peki artan miktarlar nereye gidiyor? Aynı şey söz konusu cinsel sapıklık akımlarının sosyal kurumlarının finansmanında da karşınıza çıkıyor.
Bugün NATO üyeliği konusunda Türkiye’nin taleplerinden dolayı İsveç’in bölücü terör örgütüne açıktan destek vermeme konusunda taahhütlerde bulunması kimseyi yanıltmamalı. Arka planda cinsel sapıklık örgütlerinin finanse edilmesi örtüsü altında aynı bölücü terör örgütlerine para akıtılması gerçeğinin dikkatten kaçmaması ve söz konusu cinsel sapıklık örgütleriyle bölücü terör örgütü arasındaki gönül bağının nereye dayandığının iyi sorgulanması gerekir.