İstihbarat Zaafının Faturasını MİT'e ve Hakan Fidan'a Kesmek Adil mi?

Yeni Şafak’taki yazısında 15 Temmuz Darbe girişimi bağlamında MİT’in merkezinde olduğu istihbarat zaafı tartışmalarına değinen Merve Şebnem Oruç, Hakan Fidan’a dönük eleştirilerin insaf ve adalet sınırlarını aştığını söylüyor.

15 Temmuz Gecesi, İstihbarat ve Hakan Fidan

Merve Şebnem Oruç / Yeni Şafak

Quentin Tarantino'nun Rezervuar Köpekleri adlı filmini izlemişsinizdir. Cabot, bir elmas dükkanını soymak için sağlam bir ekip kurar ve titiz, detaylı bir plan hazırlar. Ancak işler planlandığı gibi gitmez, ekip tuzağa düşer. Ekibin bir kısmı bir depoya sığınır ve içlerinden birinin polis olduğunun farkına varırlar. Ama bu kimdir? Herkesin herkesten şüphelendiği, herkesin herkese silah doğrulttuğu şüphe dolu anlar yaşanır ve sonuçta etraf kan gölüne döner.

Şehitlerimizi toprağa vermeye başlarken uç vermeye başlamıştı bizde de böyle bir durum. Milletin yazdığı şanlı destana saygı göstermeden, ne kadar büyük bir tehlike atlattığımızın bilincine varmadan, böylesi komplike ve büyük ölçekli bir darbe girişiminin psikolojik harp boyutları hesaba kapılmadan, sosyal medyada ve geleneksel medyada bazı isimler hızlıca adam asmaca oynamaya başladı. Doğruya doğru, taklit yeteneği çok gelişmiş, aldığı ajanlık eğitimi sayesinde sızma yapma, kavga çıkarma, kışkırtma ve benzeri becerileri üst düzeye ulaşmış, üstelik devlet aygıtının en yüksek noktalarına kadar çıkmayı başarmış bir örgütten bahsediyoruz; ancak bu örgütün, üç yıldır kendileriyle ciddi bir mücadele içinde olunmasına rağmen hayatta kalması da zaten, psikolojik harp tekniklerini iyi bilmesi, kaos ve huzursuzluk içerisinde aynı zamanda karşı tarafta birbirine karşı güvensizlik ve nefret oluşturması, at izinin it izine karıştığı zamanlarda kalkan toz toprak içinde dostların birbirine ateş etmesini sağlaması sonucunda oldu. Örneğin, 17-25 Aralık darbe girişimi sürecinde FETÖ üyeleri devlet aygıtından ayıklanmaya başlandığında ilk yaptıkları şey, başkalarını FETÖ üyesi diye lekeleyerek onların yerlerine yerleşmeye çalışmaktı, kimi de başarılı oldu.

Toplum sakinleşirken 15 Temmuz'u 16 Temmuz'a bağlayan gece yaşananların çapı da giderek genişliyor. Herkesin kendi mücadelesini verirken gördüğü ve küçük zannettiği tablo giderek büyüyor; devasa kumpasın boyutlarını ortaya çıkıyor. Ancak halen kafalarda çok fazla soru ve hikayede çok fazla kör nokta var. Ve karşımızda böylesi bir çok bilinmeyenli denklem varken hızlı sonuçlara varmak, sizi bilmem ama bana ürkütücü ve hatta paralel tuzağı imiş gibi geliyor.

Örneğin Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın El Cezire'ye verdiği röportajda 'istihbarat zafiyeti olduğunu' söylemesiyle Milli İstihbarat Teşkilatı ve MİT Müsteşarı Hakan Fidan bazılarınca inanılmaz hızlı bir şekilde hain, hatta FETÖcü ilan edilmeye başlandı. Erdoğan'ın söylediği gibi bir istihbarat zafiyeti var mı? Elbette var. Peki ortadaki zafiyet sadece MİT için mi geçerli? Ve Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın yaptığı doğruluğu hepimiz tarafından bilinen genel bir yorum, neden sadece MİT'e endeksleniyor? Örneğin, Emniyet, Jandarma, Genelkurmay istihbarat neden denklemin dışında tutuluyor? Kaldı ki, Genelkurmay, Hava Kuvvetleri ve Deniz Kuvvetleri İstihbarat Daire Başkanlarının tutuklanan darbeciler arasında olması askeri istihbaratın çok büyük anlamda FETÖ'nün eline geçtiğini gösteriyor. Kışlaların içinde istihbarat toplama yetkisi bulunmayan MİT'in sadece dışarıdaki kaynakları üzerinden erişebildiği istihbaratın, FETÖ mensubu askeri ve diğer istihbaratçılar tarafından yüksek oranda manipüle edilmiş olma ihtimalinin de çok yüksek olmasına rağmen, darbe günü bir olağandışı hareketlilik olduğuna uyanan ilk istihbarat kurumunun MİT olması da hakkını teslim etmemizi gerektirmez mi?

Zaten MİT de gördüğümüz kadarıyla 'Darbeyi başarıyla durdurduk' iddiasında bulunmuyor. Saat 15:00 sularında elde edilen istihbarat, her zaman yapıldığı gibi, ki bu tür istihbaratların son dönemde ayda en az iki üç sefer bile geldiği düşünülebilir son dönemde, istihbarat çarkı içinde teyit edilmeye çalışılıyor. Hakan Fidan saat 16:00'da Genelkurmay Başkanı'nı 16:00'da arıyor, 18:00'de karargaha gidiyor. Türkiye hava sahasının kapatılması ve askeri uçaklarının havalanmaması gibi çeşitli tedbirler kararlaştırılıyor. Zaten alınmaya başlanan tedbirler ve başlayan trafik darbecilerin sabaha karşı yapmayı ve hepimizi uykuda yakalamayı planladığı hain girişimi erkenden sahneye koymasına ve hata yapmasına sebep oluyor.

Medyada yer alan bilgiye göre MİT Başkanı Hakan Fidan, aynı şekilde Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Koruma Müdürü Muhsin Köse'yi bizzat arıyor ve “Karadan, havadan veya denizden gelebilecek tehdide karşı önleminiz var mı?” diye soruyor ve aldığı yanıt “Önlemlerimiz var,” oluyor.

Düşünün öyle bir durum ki, Genelkurmay Başkanı darbe ihtimalini 16:00'da öğrenmesine rağmen yine de rehin düşüyor, MİT binasına Kobra helikopterleriyle ateş açılıyor ve korkunç bir çatışma yaşanıyor. Genelkurmay ve Gölbaşı Özel Harekat Daire Başkanlığı gibi kritik noktalarda inanılmaz bir mücadele veriliyor.

Erdoğan'ın bu sırada MİT Müsteşarı'nı ve Genelkurmay Başkanı'nı aradığını biliyoruz, her ikisine de ulaşamıyor. Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar zaten rehin alınmış. Öte yandan Hakan Fidan'ın ise o süreçte nasıl bir mücadele içinde olduğunu bilmiyoruz ama Yenimahalle'deki durumun görüntülerine bakarak az çok tahmin edebiliyoruz. Dahası, Fidan'ın konutunun ve ailesinin de o gece yoğun bir saldırıyla karşı karşıya kaldığı söyleniyor. Hal böyleyken Fidan'ın nasıl ve hangi şartlar olduğunda olduğunu bilmeden yorum yapmak bana fazlasıyla kolaya kaçmak gibi geliyor. Kaldı ki 7 Şubat krizinin baş mağduru olan Hakan Fidan'ı, hatası dahi olup olmadığını kestirebilecek kadar bilgiye henüz sahip olmadığımız bir noktada, hain ilan etmek, bana haksızlıkmış gibi geliyor.

Bu tür kolaya kaçmalar ve birbirine ateş etmeler, FETÖ'cülerin oluşturduğu şüphe ve nefret ortamında fazlasıyla yaşandı. Örneğin son dönemde İHH ve İHH Başkanı Bülent Yıldırım İsrail anlaşması sonrası yaptıkları bir açıklama sonrası bir kesim tarafından neredeyse yeni FETÖ'cü ilan edildi. Yine Yeni Şafak gazetesi, anlaşılmaz bir şekilde linç edildi ve 'uzlaşmacı' gibi garip bir etiketle ateşe tabi tutuldu. Ancak herkesin ve her şeyin test edildiği o gece, Yeni Şafak gazetesi ve TVNet televizyonu kimseden emir beklemeden FETÖ'cü darbe girişimini haber veren ve sokağa çıkın diyen ilk medya kuruluşuydu ve bir şehit verdi. Nitekim İHH ve Bülent Yıldırım darbe girişiminin teyit edilmesinin ilk dakikasından itibaren sokaktaydı ve şehit verdi.

Hal böyleyken, üstelik de uykuda yakalansak milletin dahi önleyemeyeceği darbe girişimini oluşturduğu hareketlilikle öne çeken ve darbecilere hata yaptıran Hakan Fidan'ı, bütün devlet organlarının zafiyet içinde olduğu açık bir olayda, tablonun tamamını görmeden ve kör noktaları doldurmadan günah keçisi yapmak hak mı, reva mı? Daha hatalı olup olmadığını bile bilmiyoruz, neyin ihaneti neyin FETÖsü? Biraz sakin olup kelle istemeden önce resmin tamamını görmeyi denesek olmaz mı?

Yorum Analiz Haberleri

Meşru olanı savunursan karşılığını elbet görürsün!
Türkiye solu neden hala Esed rejimini savunuyor?
Sosyal medyada görünürlük çabası ve dijital nihilizm
İran aparatlarının komik antipropagandalarına vakit ayırmak bile coğrafya için zaman kaybı...
Nasıl ki ilk Müslümanlar tüm zorluklara rağmen direndiyse Gazzeliler de öyle direniyor!