General ve amiraller Genelkurmay'da toplanıp, İstanbul'daki soruşturma ile ilgili gelişmeleri "Ciddi durum" olarak değerlendirdiklerini açıklıyorlar.
Demek, asker içinde ciddi kaynaşma var.
Hatta rivayete göre, "toplu istifa" konusu bile gündeme geliyor.
Ne demek bu?
Generallerin toplu istifası olursa, bundan ne amaçlanmış olur, hadi bir fikir jimnastiği yapalım:
-Biz artık oynamıyoruz demek mi olur bu? Biz artık memleket güvenliği görevinden istifa ediyoruz demek mi olur? Bizden başkası çıkmaz bu görevi üstlenmeye demek mi olur? Biz demek, tüm Silahlı Kuvvetler demek mi olur? Bizim istifamız, Silahlı Kuvvetler'in işi bırakması demek mi olur? Biz istifa edersek yer yerinden oynar, hükümet görevi bırakır, biz de geri geliriz demek mi olur?
Sahi ne olur?
Bir komuta heyeti, ülkenin savunma görevi ile yükümlü iken, "Hadi kafam kızdı, görevi bırakıyorum" deme lüksüne sahip midir?
Neleri tartışıyoruz, şuna bakın.
Sanki Türkiye'nin tüm güvenlik meselesi, komuta heyetinin kafasının kızması ile birebir ilişkili de, orada bir sorun olursa, her şey biter!
Hassasiyet nereden doğuyor?
İstanbul'da, muvazzaf ve emekli, general ve amiraller dahil 48 subayın Balyoz Planı vesilesiyle gözaltına alınması ve sorgulanmasından doğuyor.
Önemli bir olay kuşkusuz.
Hassasiyet doğurması kaçınılmaz.
Ama ne de olsa olay, "Yargı olayı!"
Yani ilke olarak siyasi iradenin dışında görülmesi gereken bir olay.
Hatta Türkiye bilir ki, yargı, siyasi iradeyi bile denetler ve hatta iktidar partisi için kapatma davası açıp, bağrına laiklik karşıtı eylemlerin odağı yaftasını bile yapıştırabilir.
Ben demiyorum, bakın ne denmiş:
"Yargı taraf tutmalı!"
Bunu diyen, kamuoyunda "Askercil" hüviyeti ile tanınan birisi: M. Ali Kışlalı.
Evet bunu ben demiyorum, yargı tarafsız olmalı diyorum ve aksine örnekler bulunduğunu bilsem bile, ilke olarak öyle olacağını düşünüyorum.
İstanbul'daki soruşturmaya bakalım:
74 sayfalık soru hazırlanmış.
Ne yapmalı bu soruları? Sormamalı mı?
Radikal'in dünkü manşeti ilginçti.
Gazete bilinen şeyleri, hiç bilinmiyormuş gibi manşete taşıdı:
"Örnek ve Balbay'ın günlüklerindeki bilgiler şaşırtıcı" üst başlığının altına "Balyoz'un ilk haberleri" manşetini koydu. Alta da şu açıklamayı yerleştirdi:
"Özden Örnek'in günlüklerinde, Yalman için yazıyor: 'Doğan'ı tutsam, onu (Özkök) paramparça edeceklerdi.' Balbay'ın günlüklerinde Atasagun konuşuyor: Mektuplara göre 1. Ordu'da ihtilale hazırlanıyorlar."
İçeride, İsmet Berkan'ın yazdığına göre gazete, internet ortamında epey tepki alıyor, onlar da "bunları ne yapacaksınız" anlamında bildiklerini manşete çekiyorlar.
İsmet Berkan şunu da yazmış yazısında:
"Soruşturulan şeyin çok masum bir şey olmadığını en iyi bilenlerden biri, şimdiki Genelkurmay Başkanı. Soruşturulan plan hazırlanırken o Kara Kuvvetleri Komutanlığı Kurmay Başkanı'ydı. 1. Ordu o vakit böyle istenmeyen işlere girişemesin diye bu orduya bağlı birlikleri başka yerlere kaydıran ekibin de önemli bir üyesiydi. Yani Genelkurmay Başkanı zaten çıkıp, 'Hayali konular soruşturuluyor' diyemez, demez."
Demek ki neymiş?
Bizzat Genelkurmay Başkanı Başbuğ'un bildiği şeyler varmış.
Bir şey daha:
Tüm o muvazzaf subayların gözaltına alınmasının, Genelkurmay Başkanı'nın bilgisi dışında olması mümkün değil. Yani gözaltı gerçekleşmeden önce Başbuğ'a bunlar bildirilmiş olmalı ve tıpkı "Kozmik Oda"ya girilmesine izin verdiği gibi bu gözaltılara da "Nah gözaltına alınırlar" demeden izin vermiş olmalı.
Gözaltına alınanlardan eski Hv. Kv. Komutanı Em. Org. İbrahim Fırtına "İçimde volkanlar patlıyor. Esareti yaşıyorum" demiş. Doğru, zor bir durum. O ortam kim olsa onu boğar. Hele kudretli günlerin hatırası henüz içinizde silinmemişse...
Ama birtakım şeyler olmuş işte ve o soruşturulacak.
Herkes suçlu olmayabilir. Mahkeme ilk gün 7 kişiyi tutukladı, 6 kişiyi tahliye etti.
Genelkurmay'daki toplantının, İstanbul'daki yargı sürecini etkilemesi kadar yanlış bir şey olamaz.
"Kanunlar, bal arılarının takıldığı, eşek arılarının delip geçtiği ağlara benzer" sözü, hangi ülke için söylense o ülkeyi yaralar.
Başbuğ'un tarihi bir dönemde görev yaptığı açık. Yapılan yanlışlar, "askerin itibarı" gibi gerçekten önemli bir konunun, gölgesinde örtbas edilmemeli.
Herkes temiz günlere yürümeli...
TSK, gözümüz gibi korumamız gereken bir kurum, bu doğru.
Ama herkes meşruiyet çizgisi içinde kalmak şartıyla... Ve kimsenin kendi hesaplarını askere ödetmemesi kaydıyla...
BUGÜN