İstifa krizi ve siyasetteki yansımaları

İsmet Berkan, Berat Albayrak'ın istifası öncesinde ve sonrasında yaşananları kapsamlı bir şekilde değerlendiriyor.

Gazeteci İsmet Berkan, yer yer tartışmalı diyebileceğimiz uzun incelemesinde AK Parti’nin içerisine girdiği çıkmazları sorguluyor. Berkan’ın vurguladığı hususlar son gelişmelerin dezavantaj ve avantajları gözler önüne serdiğini ortaya çıkartıyor. AK Parti’yi ve sağladığı toplumsal kazanımları büyük oranda etkileyecek çözüm ise ilişki zeminlerinin yeniden tanzim edilmesinde yatıyor. Birlikte düşünmeye imkân sağlaması ihtimalinden dolayı bu analizi okurlarımız için iktibas ediyoruz.


Erdoğan, Berat Albayrak’ı neden gözden çıkardı?

Şunu bilelim: Düne kadar Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın kurduğu sistemin tam merkezinde yer alan Berat Albayrak bugün itibarıyla sistemin hiçbir yerinde değil. Tam olarak sıfırlandı.

Peki bu ani ve hızlı düşüşün sebebi ne? İşte herkesin cevabını merak ettiği soru bu.

Baştan söyleyeyim, bu cevabı ben de bilmiyorum, eğer cevaptan başka hiçbir şey sizi ilgilendirmiyorsa bu yazı sizi cevap konusunda aydınlatmayacak, o yüzden tam burada okumayı bırakabilirsiniz.

Ama yok devam ederseniz, bu yazı size Cumhurbaşkanı Erdoğan ve ailesi dahil yakın çevresinde Berat Albayrak’ın sıfırlanmasıyla yaşanan büyük depremi anlamanıza yardımcı olacak bilgiler sunacak.

Sorunun adı: Güven krizi

Önce depremin adını koyalım: Cumhurbaşkanı Erdoğan, henüz bilmediğimiz bir sebeple damadı, çok sevdiği torunlarının babası, sevgili kızının kocası Berat Albayrak’a olan güvenini kaybetti.

Evet, depremin adı bu: Güven krizi.

Dediğim gibi bu güven krizinin neyden doğduğunu ve nasıl geliştiğini bir ölçüde bilsek de bardağı taşıran son damlayı bilmiyoruz. Fakat yine de şu bilgiyi hep kafamızın bir kenarında tutmakta fayda var: Erdoğan, çok yakın çevresine kadar sokup sırlarını paylaştığı insanlardan mutlak ve sorgusuz sualsiz bir sadakat bekliyor.

Berat Albayrak bu sadakatın adıydı. O, yakın çevreye 2013 sonundaki 17-25 Aralık operasyonları sonrasında girdi. Erdoğan operasyonlar nedeniyle en yakın çevresinden ve siyaset arkadaşlarından bile şüphe duyar hale gelmişti, çözümü devreye ailesini sokmakta buldu.

Berat Albayrak bir anda, o sırada Başbakan olan Erdoğan’ın aynı anda hem özel kalem müdürü, hem koruma müdürü, hem sırdaşı, hem talimatları iletmek için kullandığı elçisi hem de bir nevi vaka nüvisi oldu.

Gücün merkezinde Erdoğan var; ama ona ulaşmak isteyen herkes Berat Albayrak’tan geçmek zorunda. Bu durum düne kadar böyleydi; Albayrak Cumhurbaşkanı’nın neredeyse her görüşmesinde masanın bir kenarında oturur, Cumhurbaşkanı ile görüşmek isteyen herkes Albayrak’ın onayını almak zorunda kalırdı. 

Albayrak’ın en önemli görevi ve fonksiyonu aslında buydu; Hazine ve Ekonomi Bakanlığı değil. Bu fonksiyonun İngilizce’de bir adı var, maalesef Türkçede aşağılayıcı anlamlar içerenler dışında tam karşılığı yok: “Gate-keeper.” (O Türkçe karşılıkları kullanmıyorum, çünkü bu fonksiyonun aşağılayıcı hiçbir tarafı yok, aksine son derece önemli ve kritik bir işlev.)

Albayrak’ın gücünün sınırı yoktu

Albayrak bu görevi üstlendikten, yani Erdoğan’ın “gate-keeper”ı olduktan sonra doğal olarak görevin kendisinden kaynaklanan bir güce sahip oldu. Ama bununla yetinmedi, gücünün alanını geleneksel medyadan sosyal medyaya, iş ve finans dünyasından adliyeye ve Ak Parti içi siyasete ve yerel seviyedeki siyasete kadar genişletti.

Bunlar, Albayrak’ın yazılıp çizilmeyen ama bilmesi gereken herkes tarafından bilinen işleri. Bu güç, bazen özel sermayeli bir bankaya genel müdür olarak atanacak kişinin engellenmesinde, bazen savcılıkların bazı kişiler hakkında hızla gözaltı kararları verip dava açmasında, bazen bir gazetede neyin yayınlanıp neyin yayınlanmayacağında, bazen hangi iş insanının ne şekilde cezalandırılacağında, bazen de partinin falanca ilçesine kimin ilçe başkanı olacağına karar vermede kullanılıyordu. 

Neredeyse bütün Türkiye, Berat Albayrak’ın bire bir markajı altındaydı. Biraz kafanızı kaldırsanız, biraz ters bir şey yapmaya kalksanız, mesela sosyal medyada aleyhinizde bir linç kampanyası başlayabiliyor veya başınıza başka işler gelebiliyordu. Gücünü kullanmayı seven biriydi Berat Albayrak.

Zaten o yüzden, düzenleyeceği basın toplantısına iş dünyasını da davet edebiliyor, onlardan basın toplantısına zaman zaman alkışlarla eşlik etmelerini bekleyebiliyordu. Yaratılan korku yüzünden o alkışlar veya basın toplantısı sonrası övücü açıklamalar da yağmur gibi geliyordu.

Albayrak’ın Hazine ve Maliye Bakanı olarak Cumhurbaşkanı hükümetinde yer alması, onun mevcut gücüne ilave ciddi bir güç daha eklemişti: Ekonomik güç.

Yüzlerce yıllık geleneğe ve ülke ortalamasının hayli üzerinde kalitede insan kaynağına sahip Türkiye Hazinesi ve Maliyesi, Berat Albayrak döneminde tanınmaz hale geldi, daha önce hayal edilmesi güç şeyler yapıldığına tanık olundu. Ama Albayrak’ın gücü sadece Hazine ve Maliye ile sınırlı değildi, BDDK’dan Merkez Bankasına kadar “özerk” olması gereken kurumları da etkisi altına aldı; çünkü o, dediğim gibi gücü kullanmayı seven biriydi ve ona göre “Güç bölünemez”di.

Parti, Albayrak’a isyan ediyordu

Tabii, Berat Albayrak’ın Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “gate-keeper”ı olması, Cumhurbaşkanı’nın siyaset arkadaşları dahil pek çok kimseye FETÖ nedeniyle güvensizlik beslemeye başlamasıyla birleşince, konu Ak Parti’nin kendisini de etkilemeye başladı.

Geçmişte partinin bütün kurullarını sabahlara kadar çalıştıran, toplantılarda herkesi sonuna kadar dinleyip dikkatle not alan ve ancak en son kişi olarak konuşan Erdoğan gitmiş, yerine eleştirilere karşı hemen savunmaya geçen, hatta eleştireni eleştiren, en son değil ilk konuşan Erdoğan gelmişti.

Bu tutum parti içinde eleştirilerin daha az dile gelmesine, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ise gerçeklerden kopmasına neden oldu. Partiye göre bu gerçekten kopuşun sorumlusu da Berat Albayrak’tı.

Albayrak’tan gücü nedeniyle herkes korkuyordu, o yüzden ona karşı pek bir şey yapılmadı ama parti içinde seveni çok azdı. Özellikle İstanbul’daki yerel seçimin tekrar etmesine giden süreçte çoğu kişi Erdoğan’ı buna ikna ettiği için Berat Albayrak’ı suçladı. İddiaya göre Albayrak kendi “adamı” olan Ak Parti İstanbul il başkanını korumak için seçimde hile iddiasını köpürten bir medya kampanyasını organize etmişti.

Ama bir de gücün esas sahibi vardı

Fakat tabii bu güç aslen ona ait değildi; Albayrak gücü emaneten kullanıyordu. Gücün gerçek sahibi Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’dı.

Ve bir gün ansızın Erdoğan düne kadar mutlak güven duyduğu Berat Albayrak’a güvenini kaybetti. Neden kaybetti, ne oldu da kaybetti, başta da söyledim tam olarak bilmiyoruz.

Şunu biliyoruz: Erdoğan imalarla, dolaylı eylemlerle, “pasif agresif” uygulamalarla tepkisini gösteren bir lider değil. Bir konuda bir tepkisi varsa bunu açık açık gösteriyor, muhatabına da söylüyor. 

Yani, Merkez Bankası’nın başından Berat Albayrak’ın “adamı” Murat Uysal’ı alıp yerine klasik devlet adamı Naci Ağbal’ı getirerek Albayrak’a “bir mesaj verme” kaygısı taşımıyor. Erdoğan bir “mesaj”ı varsa, onu doğrudan muhatabına söyleyen bir kişi. Hele emrinde çalışanlar için bu deyiş daha da doğru.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan söz ederken hep onun iş yapma biçimini ve psikolojisini de göz önüne almak lazım. Berat Albayrak’la ilgili yaşananlara bu gözle de bakmak, önünü görmeye çalışanlar açısından daha yol gösterici olabilir.

Albayrak’ın iki temel hatası

O yüzden Erdoğan’ın bir özelliğinden daha söz etmek gerek. Cumhurbaşkanı, etrafındaki insanlara yetki ve görev verdiğinde, onların zaman zaman başarısız olabileceklerini hep göz önüne alıyor. Bir insanı Erdoğan’ın gözünden düşüren şey onun zaman zaman başarısız olması değil, onun Erdoğan’a sadakatten vaz geçmesi. Ve tabii bir de, o kişinin kullandığı gücün gerçek sahibini unutması, gücü kendi gücü sanmaya başlaması. Anlaşılan Albayrak bu iki hatayı birden yaptı.

Erdoğan’ın emrinde çalışanlardan beklediği onların şöyle düşünmesi: “Beni bu göreve Reis getirdi, yarın buradan alıp başka bir yere koyarsa da ben o yeni görevi, görev ne olursa olsun, Reis’e hizmet için var gücümle yaparım.”

Geçmişte Erdoğan’ın şu veya bu sebeple görevden aldıkları, yeniden milletvekili listesine yazmadıkları, bakan yapmadıkları, bakanlıktan alıp belediye başkanlığına veya belediye başkanlığından alıp evine yolladıkları oldu. Bu isimler içinde normal ve kısa süreli bir psikolojik kırgınlığın ötesinde kırgınlık gösterenler bir daha başka bir göreve gelmedi, gelemedi. Ama “Beni Erdoğan getirdi, Erdoğan götürür” diyebilenler hep bir süre sonra yeniden yüksek görevlere geldiler. Erdoğan daha görevden bile almadan istifaya kalkışanlar ise hep ceza gördüler. Bunun bir istisnası Süleyman Soylu’nun yaşadıkları ama aslında o da ceza gördü, yavaş yavaş kendine geliyor.

Buradan gelelim Berat Albayrak’ın istifasına…

Naci Ağbal kaçınılmaz biçimde devrede

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, ekim ayında Cumhurbaşkanlığı Strateji ve Bütçe Başkanı Naci Ağbal ile normalden daha fazla görüştü. Daha fazla görüşmesinin nedeni, Meclis’e sunulmak üzere hazırlanan 2021 bütçe kanunuydu.

Cumhurbaşkanlığı Strateji ve Bütçe Başkanlığı’nı kuran ilgili kararnamenin (13 sayılı kararname) 2. maddesinin h fıkrası aynen şöyle: “Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın oluşturduğu gelir tahminlerini esas alarak oluşturduğu gelir bütçesi teklifi taslağı ile kamu idarelerinin bütçe tekliflerini konsolide ederek merkezi yönetim bütçe kanun teklifi taslağını oluşturmak.”

Yani, devletin yapacağı harcamalara ilişkin gider bütçesi, Hazine ve Maliye Bakanlığı tarafından değil, Cumhurbaşkanlığı bünyesinde yer alan ve düne kadar Naci Ağbal tarafından yönetilen Strateji ve Bütçe Başkanlığı tarafından hazırlanıyor; Maliye’den gelen “gelir bütçesi” ile bu gider bütçesi yine orada bir araya getiriliyordu.

Eh, ekim ayı bütçeyi Meclis’e sunma ayı. O yüzden Cumhurbaşkanı Erdoğan’a defalarca bütçe hakkında sunum yapıldı. Sunumların defalarca yapılmasının bir sebebi vardı: Cumhurbaşkanı daha fazla yatırım yapmak istiyordu ama Bütçe Başkanlığı “Para yok” diyordu.

Para gerçekten de yoktu. Türkiye, zaten ciddi bir ekonomik sıkıntının içinde 2016’dan beri. 2016’daki durgunluktan kurtulmak için o zamanın Ekonomi Bakanı Mehmet Şimşek, “Kredi Garanti Fonu” adlı bir fonu harekete geçirdi, özel sektöre inanılmaz krediler dağıtıldı. Bu sayede 2017’de bir canlanma yaşandı ama kredi riskleri devam etti. 2018’de bunun faturası çıkmaya ve bu arada TL hızla değer kaybetmeye başladı. Bu değer kaybına bir de o yılın Ağustos ayında ABD ile yaşanan Brunson krizi ve Başkan Trump’ın “Türk ekonomisini mahvederim” Tweetleri eklenince ciddi bir devalüasyon ile birlikte yeniden ekonomik durgunluğa girildi. Tam 2020 başında bu durgunluktan çıkılıyordu ki bu kez salgının yarattığı kriz başladı.

Berat Albayrak ve ekibi bu salgını ve beraberindeki ekonomik durgunluğu yanlış okudu, salgının yaz aylarında sona ereceği varsayımıyla ciddi bütçe açıkları verildi, o yetmedi, bankacılık sisteminin limitleri zorlandı, o yetmedi Merkez Bankası’ndaki döviz rezervleri TL’nin değer kaybını yavaşlatma ümidiyle harcandı. O yetmedi, Merkez Bankasına karşılıksız para bastırıldı.

Erdoğan, eksi rezerv neymiş öğreniyor

Bu şartlarda 2021 bütçesinin hükümete çok fazla hareket imkanı sağlamayan bir bütçe olması normal. Cumhurbaşkanı kendisine yapılan sunumlarda bazı ekonomik gerçeklerle ilk defa karşılaştığı izlenimi verdi. Bu sunumlarda Berat Albayrak’a sorular sordu Cumhurbaşkanı, onun cevaplarına Naci Ağbal yer yer itiraz etti ve ciddi gerginlikler yaşandı. (İyi Parti milletvekili Aytun Çıray’ın iddiasına göre bir seferinde Berat Albayrak ile Naci Ağbal yumruklaşmanın eşiğine de geldi.)

Cumhurbaşkanı Erdoğan, büyük olasılıkla bu sunumlarda yaşadıkları nedeniyle Berat Albayrak’a güvenini kaybetmeye başladı ve geçen hafta Naci Ağbal’dan Berat Albayrak’ın katılmadığı yeni sunumlar da aldı. Bu sefer konu bütçe değil genel ekonomik gidişattı. 

Bir iddiaya göre bu sunumlardan birinde, Erdoğan “Merkez Bankası her hafta rezerv miktarını açıklıyor, evet biraz düşme var rezervlerde ama sağda solda ‘Eksi rezerv’ diye bir şey söyleniyor, bu ne demek” diye sordu. Cumhurbaşkanı, “eksi rezerv” diye bir şeyin olamayacağını, bunun eşyanın tabiatına aykırı olduğunu düşünüyordu. Ancak bana bu sunumla ilgili bilgi aktaran kaynaklar Naci Ağbal’ın MB rezervlerinin eksiye düştüğünü Cumhurbaşkanı’na izah ettiğini, Erdoğan’ın bu izahı duyduktan sonra Berat Albayrak’ı telefonla arayarak onunla hayli sert bir konuşma yaptığını öne sürüyorlar. (Merkez Bankası’nın rezervlerinin eksiye düşme mekanizması şöyle: MB, ticari bankalara TL veriyor, karşılığında dolar alıyor. Belli bir vadeyle yapılan bu işlemin adı “swap” ve temelde MB’nin bankalardan döviz borç alması anlamına geliyor. Banka rezervinde gözüken kaynaklardan MB’nin bu borcu düşüldüğünde de eksi bakiyeye ulaşılıyor bir süreden beri.)

Yine aktarılan iddiaya göre, bu sunumdan sonra Cumhurbaşkanı, Merkez Bankası Başkanı Murat Uysal’ı görevden almaya karar veriyor ve bu kararını Berat Albayrak’a da söylüyor. Albayrak itiraz ediyor ama Erdoğan kararını vermiş.

Cuma akşamı Murat Uysal görevden alınıyor, yerine de aslen Maliyeci olan, yani bankacı veya Merkez Bankacı olmayan Naci Ağbal atanıyor.

Kritik cumartesi ve pazar

Bazı kaynaklar bu atamanın gerçekleştiğinin duyulduğu cumartesi günü Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Berat Albayrak arasında bazı görüşmeler olduğunu söylüyorlar ama görüşmelerin içeriği belli değil. O sırada, aynı anda çok sayıda kaynaktan çok sayıda isme “Ekonomi bürokrasisinde yer yerinden oynayacak, Murat Uysal daha başlangıç” mealinde “kulis” bilgileri ulaşmaya başlıyor. İddialar havada uçuşuyor, Ankara’da hava fena halde değişmiş durumda artık.

Pazar günü neler yaşandığını bilmiyoruz. 7 Kasım Cumartesi günü partisinin Kahramanmaraş İl Kongresine katılan ve şehirde açılışlar yapan Erdoğan, buradan İstanbul’a dönmüştü. Pazar günü Kocaeli İl Kongresi ve çeşitli açılışlar vardı. Erdoğan, saat 13.30’da başlayacağı ilan edilen kongreye gitmek üzere evinden iki saat gecikmeyle ayrıldı. Bu gecikmenin nedeni bilinmiyor ama iddia o ki, daha o günden itibaren Berat Albayrak’la ilgili sorun bir siyasi/yönetsel sorun olmanın ötesine geçmiş aile içi bir soruna dönüşmüştü.

7-8 Kasım hafta sonunda Berat Albayrak’ın ne yaptığı ve nerede olduğuna ilişkin pek az bilgi var. Albayrak’ın istifa etmeye ne zaman karar verdiği tam olarak bilinmiyor. Ancak Cumhurbaşkanlığı’nın bu istifaya, Süleyman Soylu’nun istifasındaki gibi hazırlıksız yakalanmadığı anlaşılıyor.

AA istifayı yayınlamayınca…

Bir kuvvetli iddia, Albayrak’ın kendi kaleme aldığı istifa metnini önce Anadolu Ajansı’na yolladığı. Ancak ajans, eline gelen bu metni Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığına soruyor ve orası da “Şimdilik yayınlamayın” diyor. Bu iddia bazı gazete köşelerinde de yer aldı ve yalanlanmadı.

Aynı iddianın devamı da şöyle: AA’nın istifa haberini yayınlamadığını gören Berat Albayrak bunun üzerine ilgili metni halen kendi kontrolunda olan Instagram hesabından paylaşıyor. Bu paylaşımı çok daha fazla takipçisi olan Twitter hesabından yapamıyor, çünkü bu hesap bakanlıktaki ekibi tarafından yönetiliyor ve Albayrak onları bu işe dahil etmek istemiyor.

Albayrak’ın Twitter hesabının tam olarak saat kaçta kapandığını bilmiyoruz; ama bakan istifa metnini 8 Kasım pazar akşamı saat 19.04’te Instagram’dan paylaştı. Bu paylaşım duyulur duyulmaz, saniyeler içinde insanlar onun Twitter hesabına ulaşmak istedi ama giremedi. Belki de Albayrak’ın Twitter hesabı daha önce kapanmıştı. Hesabı kendisi mi kapattı, bu sorunun cevabını da bilmiyoruz.

Soylu’nun istifası gibi olmadı

Cumhurbaşkanı Erdoğan ise büyük ihtimalle Albayrak’ın fevri bir çıkışla istifa edebileceğini tahmin ediyordu. Nitekim metin Instagram’a konunca, bu istifa ne doğrulandı ne yalanlandı. Ama bir önemli fark yaşandı.

Süleyman Soylu böyle sosyal medya üzerinden istifa ettiğinde birkaç saat içinde milyonu aşkın mesaj paylaşılmıştı sosyal medyada. Mesajların ezici bir çoğunluğu Cumhurbaşkanı’ndan istifayı kabul etmemesini istiyordu.

Soylu’nun istifa ettiği gece sosyal medyada yaşananlardan ötürü Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın mutlu olduğunu söylemek zor. Cumhurbaşkanı böyle bir baskıyla hareket etmek istemeyen bir kişilik. Ancak onun açısından Soylu’nun istifasını reddetmek ve sonra da onu kamuoyu önünde onore de ederek affetmek kolaydı. Çünkü Soylu istifa ederken bile Cumhurbaşkanı Erdoğan’a övgüler yağdırmış, ona olan sadakatini altını özellikle çizmişti.

Ama Berat Albayrak’ın istifası böyle değildi. Erdoğan’dan sadece bir kez usulen söz ediliyordu. Albayrak gemileri yakmış, dönüş yollarını kapatmıştı. (Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın eski danışmanı Akif Beki’nin Karar gazetesinde yayınlanan şu istifa ve kabul metni analizini herkese tavsiye ederim, sahiden çok faydalı bir eser.)

Albayrak’a uygulanan karartma

Fatih Altaylı, Habertürk’teki köşesinde iki gün üst üste, Berat Albayrak’ın aynen Süleyman Soylu gibi istifasının kabul edilmemesini ve geri dönmeyi beklediğini yazdı. İlk yazısı daha az bilgi içeriyordu, ikinci yazıda ise daha kapsamlı bilgi vardı. Aslında benzer bilgileri Deniz Zeyrek de Sözcü’deki köşesinde yazdı.

Bendeki bilgiler de bu yönde. Kim bilir belki haber kaynaklarımız aynıdır. 8 Kasım pazar akşamı Berat Albayrak, başta kardeşi Serhat Albayrak tarafından yönetilen Sabah-ATV grubu olmak üzere medyadan ve belki en çok da sosyal medyadan destek bekliyor, medya ve sosyal medyanın hep bir ağızdan “Gitme, kal” demesini umuyordu.

Ama AA’ya istifa metnini yayınlatmayan el, Deniz Zeyrek’in iddiasına göre bizzat Cumhurbaşkanı Erdoğan, medya ve sosyal medyada bu çağrıların gelmesine zemin oluşmasına da engel olmuştu. Gerçekten de, Albayrak’ın ardından “Gitme, kal” manasında çok az sayıda Tweet atıldı; geleneksel medyada ise müthiş bir karartma uygulandı, Albayrak’ın istifasına dair haber o istifa ettikten 27 saat sonra, Cumhurbaşkanlığı’ndan yapılan “Görevden affedilmek istedi, affedildi” açıklamasıyla ancak yayınlandı. Salı sabahının gazetelerinde bu haber tek bir elden çıkmış gibi aynı başlıkla yer aldı.

Bu söylediklerim tabii Türk basının düştüğü hali göstermesi bakımından çarpıcı. Medyamız sık sık tek bir merkezden (Cumhurbaşkanlığı) haberler ve birbirinin aynı manşetlerle çıkıyor. Hadi bir seferlik tesadüf oldu ama bu kadar sık tesadüf yaşanması olacak şey değil.

Ancak medyanın halinden daha çarpıcısı bence Cumhurbaşkanı’nın Berat Albayrak’a gösterdiği tepki ve tavrın sertliği. Tam da bundan hareketle “Albayrak sıfırlandı” diyorum. (Son çıkan ama benim doğruluğuna az ihtimal verdiğim bir iddia, Berat Albayrak’ın babası, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın dünürü, dünür olmanın ötesinde “Abi” diye hitab ettiği isim olan Sadık Albayrak’ın Ak Parti’den istifa ettiğini söylüyordu. Dediğim gibi bu iddianın doğru olmasına çok ihtimal vermem, çünkü eğer doğruysa Albayrak ve Erdoğan aileleri arasında görünenden çok daha büyük bir çatlak var demektir ve bu da özel hayata ait bir konu olur; o yüzden benim kapsama alanımın dışında kalır.)

Peki yeni “gate-keeper” kim?

Bu yazının başında Berat Albayrak’ın ne denli büyük bir gücün sahibi olduğunu ve bu gücü kullanmayı da çok sevdiğini uzun uzun anlattım. Peki şimdi onun sıfırlanması bu gücün de ortadan kalkması anlamına mı geliyor?

Örneğin Berat Albayrak sıfırlandı diye mesela Sabah-ATV’yi yıllardır yöneten ve buradan büyük bir gücü temsil eden kardeşi Serhat Albayrak da gözden düşecek, hatta belki işini kaybedecek mi?

Mesela, Berat Albayrak tarafından finanse edildiği bilinen ve kamuoyunda daha çok “Pelikan Grubu” olarak adlandırılan grup ne olacak? (Bir ilginç haber, bu grubun önde gelen üyesi, Sabah yazarı Hilal Kaplan’ın eşi Süheyb Öğüt’ün kardeşi Selman Öğüt’ün Sağlık Bakanı Fahrettiğn Koca’nın kurucusu olduğu Medipol Üniversitesi’nden işten çıkarıldığı yönünde.)

Mesela diğer sosyal medya trolleri ve “troliçe”lerini artık kim yönetecek? Mesela, Ak Parti İstanbul İl Başkanı ve İstanbul’da seçimlerin yenilenmesi operasyonunda Tayyip Erdoğan’ı ikna eden ekip ne olacak? Mesela Albayrak tarafından Hazine’ye, Türkiye Varlık Fonu’na ve başka önemli görevlere getirilen isimler ne olacak? Mesela, Merkez Bankası’nın faizlerini belirleyen Para Piyasası Kurulu’ndaki iki üye ne olacak?

Böyle daha yüzlerce soru var. Ama belki en önemli soru şu: Albayrak’tan boşalan Erdoğan’ın “gate-keeper”lığı görevine kim gelecek? Gelen kişi Albayrak kadar güçlü olacak mı?

Ankara’da yaşanan Albayrak depreminin bazı artçı sarsıntıları mutlaka olacak ama esas önemlisi enkaz kaldırma çalışmaları. Bu enkaz kalkmadan istifanın gerçek sebebini ve o bir haftada yaşananları tam olarak öğrenemeyeceğiz.

Kaynak: İsmet Berkan / haftalıkgzt.com

Gündem Haberleri

ABD'den Türkiye'ye "Hamas'a ev sahipliği yapmayın" uyarısı
10 Kasım dayatmasında yeni dönem: Törene katılmayan öğrenci için veliden savunma istediler
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan: UCM'nin kararı "umut verici"
Orhan Miroğlu: Bilimsel düşüncenin önündeki en büyük engel Kemalizmdir
HÜDA PAR’dan İslam âlimi Şeyh Said için soru önergesi