İster tanık, ister sanık olarak

Abdurrahman Dilipak

Faili meçhullerin yaşandığı dönemdeki

- Cumhurbaşkanları,

- Başbakanlar,

- Genelkurmay Başkanları,

- İçişleri Bakanları,

- MGK Genel Sekreterleri,

- MİT Müsteşarları,

- Emniyet Genel Müdürleri ve İstihbarat Daire Başkanları,

- Jandarma Genel Komutanları ve Jandarma İstihbarat Birim Başkanları,

-Olağanüstü Hal valileri Hayri Kozakçıoğlu, Çetinkaya, Ünal Erkan, Necati Bilican, Aydın Arslan ve Gökhan Aydıner dinlenmeli. Aydın Arslan görevdeyken öldü, onun için yardımcıları ve ailesi dinlenmeli..

- OHAL bölgesinin o dönemdeki Emniyet Müdürleri, İstihbarat müdürleri ve Jandarma Komutanları da.

Savcılara soruyorum:

- Çiller’i, Ağar’ı niye davet etmiyorsunuz?

- Akşener’i niye davet etmiyorsunuz?

- Erbakan 28 Şubat’ta görev başındaydı. Niye davet etmiyorsunuz?

- Çevik Bir’i davet etmek için ne bekliyorsunuz?

 Mumcu’nun ya da Yazıcıoğlu’nun katilleri için tek tek inceleme yapmanın bir anlamı yok. Zaman kaybedersiniz. İşler daha da karışır..

Özal suikastını çözen bir Yargıtay savcısı var. Adı Uğur Tönik.. Beraber çalıştığı insanlar var. Niye bilene sormuyorlar da olayın çevresinde dolanıp duruyorlar bilmiyorum..

Yoksa gerçeklerle yüzleşmekten mi korkuyorlar?. Mesela Karadayı niye dinlenmez?.

Birileri nasıl ikna etmişlerse, sırlarını mezara götüreceklermiş..

“Kalmasın Allah’ım âlemde hiçbir hakikat nihân” diyen bilge şairin duası bir gün gerçek olacak..

Hiçbir şey toprak olmayacak. Bir gün gelecek, bırakınız yaptıklarımızı ve söylediklerimizi, aklımızdan, kalbimizden geçirdiklerimiz bile önümüze konacak.

Kamuya ait bir bilgiyi, zalimlerin zulmünü sürdürmeleri adına, hak sahibinden çalıp gizleyenden daha zalim kim olabilir?. Onlar adaletin katili, pisliklerdir. Haksızlıklar karşısında susanlar dilsiz şeytanlardır. “Kol kırılır yen içinde kalır”mış.. Onun için hepsinin elleri, kolları, beyinleri ve yürekleri çolaktır.. Onun için kolları kangrenleşmiştir, acılar içinde kıvranmalarına rağmen, kan çanağına dönmüş ağızlarının rengini “kızılcık şerbeti içtim” diye gizlemeye çalışırlar..

Mezara götürdükleri cinayetlerin sıraları birer yılana-çıyana dönüşüp ölü bedenlerini parçalayacaktır. Din günü uyandırıldıklarında gizledikleri, helalliği alınmamış sırlar, birer suç belgesi olarak boyunlarına asılı olduğu halde divana çağrılacaklardır..

Onları o zaman kim savunacak? Kim alacak Allah’ın elinden?.

Kim zerrei miktar iyilik ya da kötülük yapmışsa karşılığını görecektir..

Aslında bu dünyada yaptıklarımız ya da yapmamız gerekirken yapmadıklarımız, söylediklerimiz ve söylememiz gerekirken söylemediklerimizden hesaba çekileceğiz..

Bu dünyada yaptıklarımız ya da yapmadıklarımızla, ya kendi cennetimize sırtımızda tuğla taşıyor olacağız, ya da kendi cehennemimize sırtımızda odun..

Biz sustukça bu insan yiyen canavar, kurbanlarını parçalamaya devam edecek ve susanlar onun cinayetine ortak olacaklar.. Ve bir gün, zalimlerden korktukları için susanlar, sıra kendilerine geldiğinde kaçacak delik bulamayacaklar.

Allah (cc) kitabında, “Zalimlere yardım etmeyin, sonra ateş size de dokunur” der..

Bilenler susuyor. Gerçeği ortaya çıkartması gerekenler ise bekliyorlar.. Neyi beklediklerini bilmiyorum.. Aslında konuşması gerekenler, sükutun ağır sorumluluğu altında eziliyor olsalar gerek.. Birileri ölümü bekler gibi bekliyor.. Peki, ne zamana kadar?

Artık birilerinin konuşması gerek.. Şimdi konuşma vaktidir.. Konuşması gerekenler, daveti beklemeden de konuşabilirler.. Susmaları, yoksa suçluluk psikolojisinden ya da korkularından mı kaynaklanıyor? Bakalım ilk kim konuşacak, ilk hangi savcı davetiye çıkartacak. İlk emri kim verecek?

Selam ve dua ile.

YENİ AKİT