İşte yargının içler acısı hali!

Ali İhsan Karahasanoğlu

Yüksek yargı organlarında bir tartışma başladı.. Acaba kim haklı, kim haksız.. Buyurun tarafları dinleyelim..

Anayasa Mahkemesi diyor ki: “Adrese dayalı nüfus sayım sonuçlarının, ilgili belediyelere yazılı olarak bildirilmediği, Resmi Gazete’de yayınlanmadığı dikkate alındığında, ilgili belediyelerin, kendilerine ilişkin nüfus sonuçlarından, en geç 5747 sayılı Yasa’nın Resmi Gazete’de yayımlandığı 22.3.2008 tarihi itibariyle haberdar olduklarının ve idari dava açma sürelerinin de bu tarih itibariyle başlayacağının kabulü gerekir.”

Bu kararın tarihi 31.10.2008..

Danıştay 8. Dairesi de, aynı konu etrafında bir karar veriyor.Onun tarihi de 19.12.2008..

O kararda ise belediyelere, dava açmak için gerekli sürenin başlangıcı; bambaşka bir şekilde gösteriliyor: “Öte yandan, Anayasa Mahkemesi’nin söz konusu kararındaki iptal hükmü gerekçesiyle yeni bir hukuki durum ortaya çıktığından, Anayasa Mahkemesi’nin gerekçeli kararının Resmi Gazete’de yayımı tarihinden itibaren 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Yasası’nda belirtilen esas ve usuller çerçevesinde açılacak davaları da süresinde kabul etmek, Anayasa’da belirtilen hukuk devleti ilkesinin bir gereğidir.”

Sizin anlayacağınız; Danıştay, Anayasa Mahkemesi’ne, çaktırmadan bir cevap veriyor. Anayasa Mahkemesi’nin kararına, 49 gün sonra verdiği bir kararla çalım atmaya kalkışıyor..

Peki, Danıştay’ın böyle bir yetkisi var mı? Buyurun birlikte bakalım..

Bu mahkemelerden hangisi daha üst noktada?

Aslında ikisi de birbirinin üstü değil gibi.

Ama işlev olarak bakarsanız; Anayasa Mahkemesi, kanunları iptal eder. Danıştay ise, tüzükleri ve yönetmelikleri. Dolayısı ile Danıştay, daha küçük işlerle uğraşır.. Bu, size bir ipucu veriyor değil mi?

Bir bilgi daha vereyim; Danıştay’ın, Anayasa Mahkemesi nezdindeki yerini daha net değerlendirmiş olalım.. Danıştay; önüne gelen davalarda, bazen kanunların yanlış olduğu sonucuna varır. Ancak kendisi kanunları iptal edemez. Anayasa Mahkemesi’ne gider ve “Şu kanunu iptal eder misiniz” der. Ama Anayasa Mahkemesi’nin, Danıştay’a gidip, “Şunu iptal eder misiniz” diyeceği bir ihtimal yoktur.

Bu da gösteriyor ki; Anayasa Mahkemesi, fiilen Danıştay’ın üstündedir.

Buna rağmen Danıştay, Anayasa Mahkemesi’nin aldığı karara posta koyuyor!

Hatta dünkü Başkanlar bildirisi ile, işi daha da vahim bir noktaya getirip, adeta meydan kavgasına soyunuyor.. Sanki bir gücü varmış gibi!

Sadece Danıştay mı? Anayasa Mahkemesi’ndeki bir kısım üyeler de, kendi üyesi oldukları mahkemeye dayılanıyorlar!

Anayasa Mahkemesi Başkanı HaşimKılıç’ın açıklamasına, 8 üye (daha doğrusu yedek üyelerle birlikte 8 üye) cevap vermeye kalkışıyor!

Oysa bu üyelere sormak gerekir, “Sizin, önce mahkemenizin başkanına saygı duymanız gerekmez mi?” Bu birinci hatırlatmamız.

İkinci hatırlatmamız da şu: “Afedersiniz bay ve bayan üyeler.. 31.10.2008 tarihli kararı alan mahkeme, sizin de üyesi olduğunuz mahkeme değil mi? O kararda, davanın başlangıç süresinin ne zaman başlayacağı açıkça belirtilmemiş mi?”

Evet, isyana kalkışan üyeler buna bir cevap versinler bakalım. Kendi mahkemelerinin verdiği karara karşı çıkıp, gidip Danıştay’ın kararının peşine ne diye takılıyorlar?

Ne kadar absürd bir durum değil mi?

Oysa; isyancı Anayasa Mahkemesi üyelerinin, “Biz çoğunluğun kararına muhalif de olsak, sonuçta üyesi olduğumuz mahkeme bir karar verdi. Bizim görüşümüz, üyesi olduğumuz mahkemece kabul edilmedi. Bundan sonra kalkıp, bizim kendi görüşümüzü savunmamız mümkün değildir. Çünkü, çoğunluk bir karar verince, artık bizim görüşümüzün bir değeri kalmamıştır. Çoğunluğun görüşü, kesin hüküm halini almıştır. Çoğunluğun kararı, artık bizim de kararımızdır” demeleri gerekirdi.

Nerdeeee? Onlar oturmuşlar; eşi Ergenekoncularla sıkı-fıkı olan bir üyenin peşine takılıp, “Bize sorulmadı” açıklaması yapıyorlar..

Sanki onlara sorulacak bir şey varmış gibi..

Anayasa Mahkemesi’nin kesin kararı ortada.. O karar (tartışılan bölümünü yukarıya alıntıladım) ortada iken, sizin ne söylemeye hakkınız var ki, size bir şey sorulsun!

31.10.2008 tarihli kararı sizin mahkemeniz almadı mı? O kararda, davanın başlangıcının nasıl hesaplanacağı, Haşim Kılıç’ın açıkladığı gibi ifade edilmedi mi?

Daha ne mantıkla, siz kalkıp da, “Biz bir karar almadık” diyorsunuz!

VAKİT